04 Aralık 2021 04:35

Açlık miğfer, nefsimiz süngü, ayçiçeği yağında zincir

Bornova Emek ve Demokrasi Güçlerinin geçinemiyoruz eylemi

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Geçen haftaki MGK bildirisi ile Erdoğan’ın TRT’deki konuşmasında “yeni ekonomik model” olarak geçen konjonktürel ekonomi politika, her zamanki gibi hamasi bir söylem eşliğinde milli bir dava olarak pazarlanıyor. Faizin düşürülmesiyle yatırım, üretim ve istihdamın birbirini eş zamanlı ve zincirleme genişleteceği, ihracatın artacağı iddiasındaki iktidar ileriki bir vadede refah vadediyor. Bunun için halktan sabır niyaz eden Erdoğan rejimi, milli mücadelenin ganimetlerini toplamaya hizalanmış sermayenin başlıca tekellerine her türlü maddi destekte bulunmaya da söz verdi.

Borcun borçla halledilmesini kolaylaştıran sıcak para musluğunun artık pek akamadığı, kamu kuruluşlarının büyük çoğunluğunun satıldığı, bir kısmının ise ipotekte olduğu, iktidarın en büyük kozu olan inşaat sektöründeki stokların eriyemediği bugünkü koşullarda ‘yeni ekonomik model’in çarkları sermayeyi ihya etmek üzere dönüyor. Yılın üçüncü çeyreğindeki, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7.4’lük artış, beklentilerin altında görülse de tatmin edici bulundu.

Paranın kaybettiği değerle birlikte ücretleri her gün biraz daha eriyen emekçiler için ise; önündeki porsiyonu küçültmekten, simidin yarısını almaktan, raflarına alarmlanmış bebek bezi ve çiçek yağının karşısında hırsız muamelesi görmekten, karneyle alışveriş yapmaktan başka iyilik yok. Yeni bir kurtuluş savaşındaymış gibi halktan feragat, fedakarlık ve kahramanlık bekleyen iktidar henüz üzüm hoşafı sebili yapmayı akıl etmediyse de milletin oyalanacağı hayali düşmanların adreslerini gösterdi. Lobiler, casuslar, ajanlar söylem meydanında cirit atıyor. Mansur Yavaş’ın ensesine üflenen nefes de var. Alışverişte nefsini terbiye et, çiçek yağının zincirlerini kır! Süpermarket raflarının önünde nice Koçyiğit… açlık miğfer, boş cüzdanlar siper, nefsimiz süngü… öyle bir hava.  

Erdoğan yeni diye adlandırdığı bu modelin 20 yıldır uhdesinde olduğunu da söylüyor. Eskiden halka takdim edilen, yardım biçimindeki kırıntıların düşük maliyetini ödemenin artık söz konusu olmayacağı eşik, halkın gönlünü alma riskine artık prim verecek halde olmayan her burjuvanın ulaşmak istediği yerdir kuşkusuz. O yüzden küçülen porsiyonlardan çalınan miktar anında beşli çetenin heybesinde. Beşli çete elbette bir dönemin ekonomik ilişkilerini özetleyen bir metafor burada. Koskoca bir finans kapitalin ve reisinin ekonomi politikasını beş kişiyle özetlemek yanlış olur.

‘Satın alma kabiliyetimiz geriliyor, başta enerji olmak üzere hayat pahalanıyor, belirsizlikler artıyor… vb.’ diyor Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Serdar Çam. Bunu demek için sınıfı sezgisi yeterli, ekonomi tahsiline hiç gerek yok. Ama diyor, biz bir şey deniyoruz, yepyeni bir risk alıyoruz, yepyeni bir dönemeçteyiz. Küresel sert fırtınalardan geçeceğiz. Psikolojik üstünlüğü olan kazanır… Doğru, açlıkla sınanıp psikolojileri bozulan onlar değil.

Küresel sermaye ilişkilerinin içine boğazına kadar batmışken; ihracatı yapabilmek için de ham maddeyle dışa bağımlıysan, siyasal hesaplar Bağdat’tan döndüğü için pazardaki rekabetin açık ya da aleni ambargolara maruz kalıyorsa, tohumunu bile kullanamıyorsan, önünde eğildiğin Tahkim müessesesi kanunun ibresini sana değil en güçlüye çeviriyorsa, sattığın mal yeterince kaliteli bulunmayıp gümrükten geri dönüyorsa… ihracat yapıp dolar kazanacağım kafasını ancak kahramanlık marşları buharlaştırabilir. İç pazar zaten daralmış, stoklar erimiyor. Bu durumda esnaf avuçla satın aldığının bedelini kepçeyle ödüyor. Bu enkazın altında ise en çok, emekçi kalıyor.

Stokçuluk iradi bir sonuçmuş gibi elinde tuttuğu malın sattığı maldan daha kârlı olduğunu gören tüccara, sattığı ürünün yerine yenisini iki misli fiyata koyan küçük esnafa sopa sallamakla düzelen bir ekonomi yoktur gerçekte. Ya da faizi indirdim hadi yatırım yapsana, vergini de indirdim, işçiyi de ucuzlattım niye yapmıyorsun demek ülkeyi yatırım cennetine çevirmez. Ancak kafesteki kuşu bastonla dürtmeye alışmış bünye, ekonomi üzerindeki tek adam kudretinin, MGK deyimiyle ‘sınamalar’dan geçtiği böyle bir zamanda demiri emirle keseceğini zanneder.

Fakat hep bana, hep bana sınıfının daima unuttuğu şey, dünyanın kendisinden ibaret olmadığı gerçeği, giderek yoksullaşan emekçi sınıfların azalan tahammülüyle kendisini hatırlatıyor. Ekonomiye; faiz indi bindi, lira düştü kalktı parametreleriyle çözülecek bir matematik problemi gibi yaklaşan yanılır. Geliyor gelmekte olan denilen şey, budur aslında. Yani, ensedeki yoksul emekçilerin nefesi. Hazır, nefes demişken.

Onların hoşnutluğu, refahı ya da hoşnutsuzluğu ekonominin çok önemli unsurudur her zaman. Mutsuzluğu olmayan bir milli kurtuluş savaşına soğurmak… ancak bir yere kadar mümkün olur. Gerisi MGK’nin bildirisinde geçen sınanmalardır, ama lobiler filanla değil, sınıfın sınıfla sınanmasıdır. Çünkü üretim ilişkilerinde, dağıtım ve bölüşüm tablosunda ne olacaksa emekçinin inisiyatifi kadar olur.  

Alınmayan diplomaların müfredatında yer almayan budur. Emekçi en az ona açlığı reva gören rantiye kadar ekonomi politik bir realitedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...