29 Temmuz 2021 00:36

Sultan ya da peri değil, onlar kadın!

A Milli Kadın Voleybol Takımı, 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları B Grubu'ndaki ilk maçında son olimpiyat şampiyonu Çin'i yendikten sonra seviniyor

A Milli Kadın Voleybol Takımı, 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları B Grubu'ndaki ilk maçında son olimpiyat şampiyonu Çin'i yendikten sonra seviniyor | Fotoğraf: Ahmet İzgi/AA

Paylaş

Kadın voleybolcularımız Tokyo Olimpiyat Oyunları’na, son olimpiyat şampiyonu Çin’i 3-0 yenerek başlayınca bir anda bütün dikkatler onlara çevrildi. “Filenin Sultanları aşağı”, “Filenin Sultanları yukarı”…

Ülkemizde değil kadının varlığından, “kadın” kelimesinden bile ciddi anlamda rahatsızlık duyan azımsanmayacak bir kitle var. Buna karşılık, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi kapsamında kadınların kendilerini görünür kılma ve her alandaki varlıklarını kabul ettirme çabası geniş yer tutuyor. Hal böyleyken kadınları, “Filenin Sultanları”, “Potanın Perileri” gibi hayatta karşılığı olmayan hayali kavramlarla özdeşleştirmek onların toplumsal yaşamda görünür olma ve varlıklarını kabul ettirme mücadelesine darbe vurmaktan başka bir anlam taşımaz. Böyle ifadelerle akıllarınca kadınları yücelttiklerini zannediyorlar. Oysaki tam tersine bu tür söylemler kadınların varlığını soyutlaştırıp görünürlüklerini flulaştırıyor. O nedenle bu tür tanımlamalardan uzak durmak gerekiyor… Onlar ne sultan, ne de peri… Onlar kadın!..

***

Yine, boğulma haberleriyle kahrolduğumuz bir yaz geçiriyoruz. Her yaz, çoğu çocuk ve 20 yaş civarındaki gençler olmak üzere yüzlerce insan, serinlemek amacıyla girdiği suda hayatını kaybediyor. Bayram tatilini kapsayan 8 günde 45 kişi boğularak can verdi. Her insanla birlikte bir dünya yitiriyoruz…

Peki bu can kayıplarından kendisini sorumlu hissetmesi gereken kurumlar, kişiler yok mu? Elbette var ama en üst düzeyde ilgili/yetkili kişilerden başsağlığı mesajı yayımlamaktan öte çıt çıkmıyor. En iyi bildikleri iş de bu zaten. Yaşanan belalardan ve musibetlerin ardından başsağlığı mesajı yayımlayıp yaraların sarılacağı sözü vermek. Zerrece duyarlılığa, vicdana ve utanma duygusuna sahip olsalar bu ölümlerin önüne geçmek için kolları sıvayıp çeşitli projeler geliştirirlerdi…

Başta Gençlik ve Spor Bakanlığı olmak üzere sporla ilgili il ölçeğinde faaliyet gösteren birimler ve yüzme federasyonu boğulma vakaları karşısında belli ki hiç sorumluluk hissetmiyor. Bu kurumların ana hedefi nedir? Yarışmacı sporcular yetiştirip uluslararası şampiyonalarda ve olimpiyatlarda olabildiğince çok madalya kazanmak. Tabii böyle parlak bir hedefin yanında her yaz 150-200 civarında kişinin boğulmasının lafı mı olur?

Devir, “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” devri… Boğulanlar yetkililerin umurunda değil. Umurlarında olsaydı, her şeyden önce, işin içine Milli Eğitim Bakanlığını da sokarak ülke çapında yüzme öğretme seferberliği başlatırlardı.

Ortada, her yaz mevsiminde pek çok boğulma faciası yaşanması gibi acı bir gerçeklik varken, sporla ilgili kurumlarımız ise bütün enerjilerini ve zamanlarını madalya alacak yarışmacı sporcu yetiştirmeye harcıyor. Dünyanın bütün madalyalarını, kupalarını toplasan bir cana karşılık gelir mi, boğulan bir canın acısını hafifletebilir mi?

Sporun temel hedefi insanların sağlıklı yaşam sürmesine yardımcı olmak değil mi? Bizde ise spor, ağırlıklı olarak şampiyonluk, kupa, madalya, plaket, ödül, prestij, tanıtım ve reklam hedefleriyle gerçekleştiriliyor…

Yüzme ile ilgili kurumların öncelikli hedefi madalya kazanmak mı olmalı, yoksa bir seferberlik başlatarak herkese yüzme öğretmek ve sonrası için de herkesin çocukluk çağında yüzme öğrenmesini sağlayacak bir sistem oluşturmak mı?

Sen önce memleketi insanların suyla barışık olduğu, kimsenin boğulmadığı bir hale getir, sonra madalya peşine düşersin…

Öncelikleri, insana ya da başarının getireceği imkanlara/fırsatlara bakış belirliyor. Spor kurumlarının başındaki kişiler belli ki şampiyonlukların, madalyaların getireceği prestiji, tanıtımı ve reklamı, insan sağlığından daha çok önemsiyor ve önceliği onlardan yana kullanıyor...

Her şeyin “getirisiyle” değerlendirildiği, getirisi oranında önemsendiği rezil bir dünyada yaşıyoruz. Böyle bir dünyada, getirisi olmayan insani değerler, ülkeyi şirket gibi yönettiğini söyleyen muktedir ve onun emir kulları tarafından elbette yok sayılır/sayılacaktır…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...