23 Haziran 2021 00:55

Demokrasi mücadelesinin seyrini emek ve demokrasi güçleri belirleyecek

HDP İzmir il binası önünde HDP'ye yönelik saldırı ve Deniz Poyraz'ın katledilmesi protesto edildi.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Anayasa Mahkemesi (AYM), Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının HDP’nin kapatılması için yaptığı ikinci başvuruyu kabul etti.

AYM, 17 Mart’ta yapılan ilk iddianameyi ciddi bulmayarak iade etmişti.

Başsavcı Bekir Şahin, 10 Haziran’da yaptığı bu ikinci başvurudan sonra yaptığı açıklamada, “Elimizden geleni yaptık” diyerek, davayı hukuki değil, “HDP’nin kapatılması için elinden geleni yap” diyen siyasi güçlerin isteklerini yerine getirdiğini de itiraf etmiş oldu.

MHP Genel Başkanı Bahçeli de daha iddianameyi görmeden “AYM’nin bu iddianameyi reddedemeyeceğini” iddia ederek AYM üstündeki ağır baskıyı kendince daha da artırmak istemişti.

Yargıtay Başsavcılığı, iddianamesinde 451 kişinin siyasetten yasaklanmasını isterken “HDP’nin hesaplarına tedbir konmasını” da talep etti.

AYM, Başsavcılığı partinin hesaplarına tedbir konmasını kabul etmedi.

AYM’nin iddianameyi kabul etmesinden sonra, HDP’nin kapatılıp kapatılmaması tartışması yeniden siyasi gündemin ön sırasına yükseldi.

HDP’YE YÖNELİK SALDIRI TÜM MUHALEFET GÜÇLERİNEDİR DE!

Dün partisinin TBMM gurubunda konuşan Devlet Bahçeli, “HDP demokrasiye biçilmiş kefendir. HDP bir parti değil hiçbir ad altında açılmamak üzere kapatılmalıdır” diyerek bu konudaki tutumunu yinelerken, AKP sözcüleri sanki kapatılma kararı kendi dışlarında oluşmuş, Yargıtay Başsavcılığının “Hukuki gerekçelerle harekete geçtiği bir girişim”miş gibi davranmayı tercih etmektedir.

CHP’nin etrafında saf tutar gibi görünen muhalefet partileri ise aralarında ton farkı olmasına karşın, “Parti kapatmaya karşıyız”, “Demokrasilerde partileri halk açar halk kapatır” diyerek, bu nedenlerle HDP’nin kapatılmasına karşı olduklarını söylemektedirler. Ancak bugün gündemde olan “Parti kapatma demokratik midir antidemokratik midir” gibi soyut bir tartışma olmadığı gibi, sadece yasal olarak faaliyet gösteren seksen küsur partiden birisinin kapatılıp kapatılmaması da değildir.

Tersine bugün gündemde olan;

  • Parlamentoda üçüncü büyük grubu olan ülkenin üçüncü büyük partisinin,
  • Tek adam yönetimi tarafından, 7 Haziran 2015 seçiminden beri legal siyaset alanının dışına itilmesi amaçlanan ve bu amaçla eş başkanları, pek çok yöneticisi ve binlerce üyesi tutuklanan, seçilmiş belediye başkanları ve yöneticileri sistematik olarak görevden alınıp yerlerine kayyum atanarak ezilmek istenen,
  • Kürt halkının eşit haklar talebinin meşru sözcüsü olan ve bunu yasaklamalara, kapatmalara, kurucularının, yöneticilerinin, üyelerinin öldürülmesine, tutuklanmasına; parti faaliyetinin hak hukuk tanımadan engellenmesine karşın 30 yıldır her seçimde, siyasetteki her dönemeçte yeniden kanıtlayan bir mücadele geleneğinin partisi olan HDP’nin kapatılmasıdır.

Bu kadar da değil. HDP’nin kapatılmak istenmesi tek adam yönetimi için bir “beka sorunu” haline gelmiştir. Bu yüzden de HDP’nin kapatılması sorunu tek adam yönetiminin iktidarda kalabilmesinin olmazsa olmazı olarak gündemdedir.

Çünkü erken ya da zamanında bir seçimden de muhalefetin bir iktidar alternatifi olarak çıkabilmesinin, kamuoyunda inandırıcı olmasının birinci koşulu HDP’nin varlığıdır!

MUHALEFET SÖYLEDİĞİNİN GEREĞİNİ YAPIYOR MU?

Gerek Deniz Poyraz’ın katledilmesi sonrasında gerekse hemen arkasından HDP’nin kapatılması ile ilgili iddianamenin AYM tarafından kabul edilmesi sonrasında Millet İttifakı etrafındaki partilerden yapılan açıklamalar öncesine göre HDP’ye yönelik saldırılar karşısında daha “duyarlı” hale geldiklerini göstermektedir. Ama bu “duyarlılığın” bir tutuma dönüştüğünü gösteren hiçbir girişimleri yoktur. Örneğin bu partiler, her biri benzer şeyler söylemesine karşın, tek adam yönetiminin hamlelerine, HDP ile ortak bir açıklamayla karşı çıkmaya bile cesaret edememektedirler. Çünkü, bir yandan Cumhur İttifakı bu partileri “HDP=PKK” korkuluğu ile sıkıştırırken öte yandan da Kürt sorununu devletin geleneksel “Ezerek çözme” stratejisinin genleriyle malul olmaları “HDP’nin kapatılmasına karşıyız” iddiasını bir “laf” olmanın ötesine taşıyamamaktadır. Bu da “HDP’nin kapatılmasına karışıyız” demeyi her partinin kendi sesi olarak kalması gibi tek adam yönetimine karşı olmalarını da “hoş” ama sahada bir karşılığı olmayan “boş laf”a indirgemektedir.

BU DAVA HDP’NİN İTİBARINI VE GÜCÜNÜ DAHA DA ARTIRACAK

Burada şunu da belirtelim ki, AKP bu davayla sonuçta HDP’yi kapatarak ya da kapatma davasını kullanarak, polis operasyonlarıyla yıpratarak onu etkisizleştirmek, dolayısıyla itibarsızlaştırmak istemektedir. Ancak şu da bir gerçek ki, eğer bir iktidar, muhalefeti ya da bir muhalefet partisini itibarsızlaştırmak istiyorsa onu ancak kendi itibarı kadar itibarsızlaştırabilir.

Bugün Erdoğan-AKP iktidarı uzunca bir zamandan beri kamuoyunda ciddi biçimde güç ve itibar kaybetmektedir. Buna son haftalarda mafya-siyaset-iktidar ilişkileri etrafında ortaya çıkan çürüme ve skandal mahiyetindeki yozlaşma alametleri eklendiğinde AKP iktidarının HDP’yi hedefe koymasının, itibarsızlaştırmak bir yana, HDP’nin itibarını daha da artıracağını söylemek yanlış olmaz.

Öyle görünmektedir ki, önümüzdeki aylarda demokrasi mücadelesinin başlıca gündemi, HDP’nin kapatılmasına karşı mücadele olacaktır.

Bu mücadelede Millet İttifakı ve etrafında hareket eden burjuva muhalefetin, HDP ile aralarındaki “Mesafeyi korumaya özen gösterecekleri”, koruyacakları anlaşılmaktadır.

Bu yüzden önümüzdeki dönemde demokrasi mücadelesinin, somut olarak da emek ve demokrasi güçlerinin omuzlarında olacağını söylemek abartı olmayacaktır. Bu demokrasi güçlerinin yapacakları irili ufaklı girişimleri düne göre bile daha önemli hale getirmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...