17 Mayıs 2021 00:49

Karanlık ve kahramanları

Sedat Peker

Ekran görüntüsü Sedat Peker'in Youtube videosundan ekran görüntüsü alınmıştır.

Paylaş

“En büyük arzum, gençlerimizi uyuşturucu belasından uzak tutmak.”
Kolombiyalı uyuşturucu baronu Pablo Escobar

Kolombiyalı uyuşturucu baronu Pablo Emilio Escobar Gaviria uyuşturucu ticaretinin en parlak döneminde dünyanın 7. en zengin insanıydı. ‘Kokain kralı’ olarak da bilinen Escobar’ın servetinin, öldüğü 1993 yılında 30 milyar dolar olduğu tahmin ediliyordu. Escobar, binlerce kişinin ölümünden sorumlu tutulsa da, aynı zamanda ‘Robin Hood’ olarak adlandırılıyordu. Babasının izinden gitmeyi reddeden ve barış için mücadeleyi seçen oğlu Yazar Juan Pablo Escobar, bu çelişkili durumu şöyle açıklamıştı: “Robin Hood aslında basının babama verdiği bir lakaptı. O dönemde gazeteciler ona Robin Hood diyordu. Çünkü babam devletin önemsemediği sosyal projeleri üstlenmişti. Devletin hiç inşa etmediği evleri, hastaneleri, okulları ve spor merkezlerini inşa etti. Dolayısıyla kendisini terk edilmiş hisseden sosyal sınıfların sempatisini kazanmayı başardı. Aslında baktığınızda babamın hayatı çelişkilerle dolu. Gençlerin uyuşturucu kullanmaması için spor kompleksleri kurdu, fakat bunu uyuşturucu parasıyla finanse etti.” (euronews, 26 Ekim 2017)

Aslında insanlar, o uyuşturucu baronlarının politikacıları satın aldığını, futbol kulüplerini finanse ettiklerini, bir hükümeti devirip, yeni bir hükümet kurabildiklerini, hatta seçimlere girip kazandıklarını da görüyor. Tüm tablo içinde, kendi içlerinden çıktığına inanılan ve gündelik hayatın türlü zorlukları içinde yasa dışılık bağlamında da kendilerine daha yakın olan bu simaların kahramanlaştırılması ve gençler içinde idole dönüşmesi şaşırtıcı olmuyor.

Türkiye’ye dönerek devam edelim. Bir süredir, Mafya Lideri Sedat Peker’in yayımladığı videolarla yaptığı açıklamalar, bu açıklamaların etkileri Türkiye gündeminde yer tutuyor. Aynı günlerde bir başka haber daha var ve gündem dahi olamıyor. Almanya’da yaşayan Die Welt gazetesinin Eski Türkiye Temsilcisi Deniz Yücel hakkında TCK’nin 301. maddesi uyarınca “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini alenen aşağılama” suçundan 2 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Dava, Adalet Bakanlığının soruşturma izniyle mümkün oldu.

Yine aynı günlerde Panama’da içinde 616 paket kokain yakalanan konteynerin yola çıktığı Ekvador’daki Puerto Bolívar Limanının işletmecisi Yılport’tan şu açıklama geldi: “Puerto Bolívar Limanının Yılport Holding işletmesine geçtiği 2016 yılından beri, limanda yakalanan uyuşturucu miktarının 9 kat arttığı belirtilmektedir”.

Peki neden o liman uyuşturucu trafiğinde böyle yol yapılıyor? Son olarak bu limandan yüklenen uyuşturucu Panama’da yakalandığına göre, demek ki, bu limandan yakalanmadan geçmek diye bir seçenek var. Asıl haber de bu.

Ayrıca, geçtiğimiz yılın ağustos ayında da, Brezilya’dan gelen ve Kocaeli Dilovası’daki Yılport Limanına yanaşan bir geminin içindeki konteynerde 540 kilo kokain ele geçirilmişti.

Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi ile EUROPOL tarafından ortak hazırlanarak 2019 yılında yayımlanan uyuşturucu raporunda da, Türkiye’nin uyuşturucu trafiğinde önemli bir rota haline geldiğine dikkat çekiliyordu.

1990’ların ikinci yarısında Hüseyin Baybaşin’in anlattıkları, Yüksekova Çetesi gerçeği ve daha pek çok belge, uyuşturucu trafiğinin devletin içinden dolanarak kendisine yol açtığını ortaya koyuyordu.

Tam bu noktada soralım. Türkiye hükümeti ve yargısı, Almanya’da yaşanan bir gazetecinin peşini bırakmamak konusunda bu kadar istekliyken neden Yılport’un limanlarından Tükiye’ye doğru hareket eden ve Panama’da yakalanan uyuşturucunun kime gittiğini açığa çıkarmak konusunda istekli davranmıyor?

Ya da Sedat Peker’in son videosunda hedef aldığı İçişleri Bakanı Soylu, Peker’in iddialarının araştırılması gerektiğini ifade eden basın organlarını suçlarken, yargıdan bu iddialarla ilgili bir soruşturma başlatıldığını neden duyamıyoruz?

Bu tablo, sosyal psikolojik sonuçları bakımından, Pablo Escobar’ınkine benzer biçimde işlemeye adaydır. Videolarının izlenme oranı bu yazı yazıldığında 10 milyonu aşmış olan Sedat Peker, 4. videosunda, “Ben size Mesih’im, sizi kurtarmaya geldim mi dedim? Ben kurtarıcıyım mı dedim? Benim böyle ulvi bir görevim yok.” diyor. Önceki videolarında da bir günahkar olduğunu söylüyordu. Barış Akademisyenlerine karşı tehditleri ve toplam tarihi bakımından belli bir kesimin gözündeki anlamı sabit olsa da, belli bir kesimin gözünde de, “Adam sütten çıkmış ak kaşığım demiyor ama kelleyi koltuğa almış olarak konuşuyor” duygusu da yaratıyor.

Devletin bakanı, Peker’in iddialarının araştırılması gerektiğini söyleyen gazetecileri ve muhalefeti tehdit ederken, bir dönem ‘Cumhur İttifakına destek mitingleri yapan Peker, bu ülkede insanların bir korku cenderesinin içinde doğup öyle yaşamaya mahkum edildiğini belirterek, ‘Kork, kork, kork… Nedir ulan, Allah mısınız?’ diyor.

Yazıyı bağlarken hatırlatalım. Bu ülkede derin devlet ve mafya ilişkileri bağlamında bilgi, belge ve analiz sorunu yok. Sadece internet ortamında bile açık kaynaklara dayanan onlarca yazı, haber, makale mevcut. Yazılmış çok sayıda kitap, YouTube’da yüzlerce video var.

Sorun şu ki, bu konuda yargının çalışmasını mümkün kılacak bir siyasal irade hakim olmadıkça, meydan karanlığa ve o karanlığın ürettiği ‘kahramanlara’ kalıyor.

Yargıdan ses çıkmayınca Peker’in, 5. videosunda savcılara seslenerek tane tane önerilerde bulunmayı tercih etmesi de ayrı bir trajedi. Heeyyy hey… Eyvah eyvah!...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...