14 Mayıs 2021 00:51

Filistin sorunu ve ümmetin hali!

Mescid-i Aksa önündeki Filistinliler

Mescid-i Aksa önündeki Filistinliler | Fotoğraf: Eyad Tawil/AA

Paylaş

Bugün İsrail, tarihi Filistin topraklarının yüzde 85’inden fazlasını işgal altında tutuyor.

Peki, bu kadar işgal İsrail’e yetiyor mu?

Yetmiyor, Kudüs’ün en eski mahallelerinden Şeyh Cerrah’ta Yahudi yerleşimci terörü ve işgali devam ediyor.

Ancak İsrail için işgal de yetmiyor. Filistinlilerin geleneklerine, inançlarına da vahşice saldırıyor. Mescid-i Aksa’da Filistinlilere saldıran Siyonist terör devleti, daha sonra Gazze Şeridi’ne düzenlediği hava saldırılarında onlarca Filistinliyi katletti.

Ne diyor bu olaylar için ABD’nin “demokrat” başkanı Biden?

Olayların sorumlusu Netanyahu’yu arayarak “İsrail’in meşru müdafaa hakkına ABD’nin sarsılmaz desteğini iletiyorum” demiş.

ABD’nin önceki Başkanı Trump da “Hiçbir yerde İsrail’den daha iyi bir dostumuz yok” diyordu.

İsrail devletinin temelleri 1917’de İngiliz emperyalistlerinin yayımladığı Balfour Deklarasyonu ile atılmıştı. İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin Ortadoğu’yu paylaşım planı olan 1916 tarihli gizli Sykes-Picot Anlaşması’nın devamı olarak hazırlanan deklarasyonla İngiliz devleti, Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulmasını destekleyeceğini ilan etmişti. Bu desteğe bağlı olarak bölgeye Yahudi yerleşimcilerin getirilmesi ve Filistinlilerin topraklarının işgal edilmesi,1948’de İsrail devletinin kuruluşuyla sonuçlanmıştı.

ABD Ortadoğu’da İngilizlerin yerini alınca bu kez ABD, İsrail’in en büyük destekçisi haline geldi. ABD başkanları değişse de “İsrail’in güvenliği” ABD’nin Ortadoğu’daki değişmez politikası olageldi. Çünkü İsrail demek, ABD’nin Ortadoğu’daki saldırı üssü demekti. “İsrail’in güvenliği” demekse, dünyanın en önemli enerji kaynakları ve geçiş yollarının bulunduğu bölgede ABD’nin egemenliğinin devam ettirilmesi demekti.

Riyad’da S. Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan ile yaptığı görüşme sonrasında İsrail’in Gazze ve Mescid-i Aksa’ya saldırılarıyla ilgili açıklama yapan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “Hep böyle kınıyoruz ama ümmet adım atmamızı bekliyor” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Müslümanların kutsallarına saldıran İsrail terör devletini” kınayan açıklama yaptı.

İsrail’i ilk tanıyan Arap ülkesi Mısır’dan yapılan açıklamaya göre, Dışişleri Bakan Yardımcısı Nezih en-Neccari, İsrail’in Kahire Büyükelçisi Oron ile görüşüp “İsrail’in Mescid-i Aksa’ya yönelik baskılarını kınadıklarını” iletmiş.

S. Arabistan Dışişleri Bakanlığı da yaptığı açıklama ile “İsrail’in, işgal altındaki Doğu Kudüs’te Filistinli ailelerin evlerinden çıkarılması planı ve uygulamalarından endişe duyulduğu”nu söylemiş.

Birleşik Arap Emirlikleri de “işgal altındaki Doğu Kudüs’teki şiddet olaylarından derin kaygı duyulduğunu” bildirmiş.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Dayf el-Fayiz de “Harem-i Şerif’e yapılan baskını ve barış içinde ibadet edenlere yönelik saldırıyı, açık bir ihlal ve barbarca bir davranış” olarak niteleyen bir açıklama yapmış.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “Ümmet adım atmamızı bekliyor” diyor ya, bakalım atılan adımlara.

Türkiye’de AKP-Erdoğan iktidarının İsrail ile siyasi ilişkilerinin en gergin olduğu dönemde bile ekonomik ilişkiler büyümeye devam etti. Türkiye, bu dönem boyunca İsrail’in en fazla ticaret yaptığı ilk 20 ülke arasında olmaya devam etti-ki, TÜİK’in verilerine göre Türkiye 2018’de İsrail’in en fazla ihracat yaptığı 8. ve en fazla ithalat yaptığı 3. ülke olmuştu.

Yani dün Bülent Falakaoğlu arkadaşımızın köşesinde yazdığı gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan İsrail’e “terör devleti” deyip Netanyahu’yu ‘Hitler’e benzetirken bu işgal devletinin “güvenlik duvarları”nın ve işgal edilen yeni yerleşim yerlerinin harcı, Türkiye’nin sattığı demir-çelik ve çimento ile karılıyordu.

Son olaylardan önce Erdoğan iktidarının özellikle Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının paylaşımı için İsrail ile “normalleşme” hazırlıkları yaptığı ve bu temelde bazı adımların atıldığı da biliniyordu.

Mısır 1979’da ve Ürdün 1994’te İsrail’le “barış anlaşması” imzalayarak Filistin’deki işgali resmen tanıyan ilk Arap ülkeleri olmuşlardı.

Trump geçen yıl Netanyahu ile birlikte Filistin’e teslimiyet dayatan “Yüzyılın Anlaşması”nı açıklarken yanında Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in Washington büyükelçilerini de almıştı. Ardından önce BAE ve sonra Bahreyn, İsrail’le “normalleşme” anlaşmaları imzaladılar.

S. Arabistan İsrail’le henüz resmi anlaşma imzalamamış olsa da bu anlaşma için uygun koşulları bekliyor.

Bugün Filistin’in en büyük destekçisi olan İran’ı “en büyük tehdit” ve İran’a karşı ABD ve İsrail’i güvence olarak gören körfezdeki Arap ülkeleri acaba hangi somut adımı atacaklar?

Bölgede İsrail’e karşı direnişin en önünde yer alan ve 2006 Savaşı’nda İsrail’in saldırılarını püskürten Lübnan Hizbullah’ını “hizbüşşeytan” diyerek düşman ilan eden AKP-Erdoğan iktidarı gerçekten İsrail’e karşı Çavuşoğlu’nun söylediği gibi adımlar atabilir mi? Yoksa iş lafa, bu saldırıları kendine politika malzemesi yapmaya gelince “Eyy” nidalarıyla celallenip alttan alta ekonomik işleri tıkırında götürmeye devam mı eder?

Sonuç olarak, emperyalizme böylesine bağımlı ve dahası kendi ülkelerinde de sicilleri hiç de iyi olmayan Müslüman-Arap ülkelerindeki rejimlerin İsrail’i kınayan açıklamaların ötesine gitmeye ne mecalleri ne de niyetleri yoktur. Zaten bu yüzden Erdoğan İsrail’e her tepki gösterdiğinde Netanyahu da “sen önce kendi ülkende Kürtlere yaptığına bak” diyerek yanıt veriyor.

Demek ki, ümmetin Ortadoğu’daki mazlum halkların hakkını savunabilmesi için her şeyden önce kendi ülkelerindeki işbirlikçi rejimlerden kurtulması gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...