24 Nisan 2021 00:09

Savaşlar ve ekonomiler

Savaş uçakları

Fotoğraf: Wikimedia Commons 

Paylaş

Adem Yavuz Elveren’in çok önemli bir alanda yapmış olduğu değerli çalışma Askerî Harcamalar ve Ekonomi başlığı ile İletişim Yayınlarından çıktı. İnsanı öldürme araçlarına yapılan harcamalara genellikle “Savunma Harcamaları” adı verilir. Oysa bu ad tam bir aldatmacadır. Şöyle ki, saldıranların olmadığı bir dünyada savunma zorunluluğu da olmaz ki! O nedenle, değerli meslektaşım Adem Yavuz kitabının başlığını fevkalade isabetle seçmiş; savunma da yok, savaş da yok, orta yol! Değerli eseri henüz okuyamadan yazdığım yazıda bazı kişisel fikir kırıntılarımı paylaşıyorum.

Savaşlar ne Frankfurt Okulunun belli belirsiz ima ettiği gibi akılcı davranışın bir eseridir, ne de dünya ağalığına soyunmuş Amerika’nın dünyanın çeşitli bölgelerine özgürlük ya da demokrasi taşıma aracıdır. Çok açık ve net bir şekilde koymamız gerekir ki, savaşlar aç gözlülük, yeryüzü nimetlerinin paylaşımı ve kapitalizmin kriz ve sıkıntılarının giderilmesi gibi sistemik sebeplerle tarih sahnesinde gelişmiştir. Evet, savaşların tarih sahnesine çıkışını ve bitmek bilmez devamını açgözlülüğe ve kapitalizme bağlamak yanlış değildir, ancak kapitalizmden önce de çatışmalar olduğuna göre, bu konuda tek bir açıklama ile yetinemeyiz. İlkel kavimlerde, hatta göçebe dönemlerinde kabileler arasında çeşitli nedenlerle çıkan çatışmaları kapitalist savaşlar gibi yorumlayamayız, ama yerel çatışmalardan yaygın savaşlara geçişin feodalizm sonrasında ve özellikle de kapitalizmde yerleşik olarak başlamış olduğunu saptamamız yanlış olmaz. Böylesi savaşların temel sebebi de, sisteme bağlı olarak, değerli doğa yataklarına çökme, bölgesel egemenlik kurma ya da ekonomik krizler olarak görülür.

Savaş biçimleri de giderek farklıklaşmıştır. İlk dönemlerde basit silahlarla yapılan savaşlar, zamanla savaş amacıyla geliştirilen teknolojiyle ateşli silahlara, günümüze gelene doğru ise ileri teknoloji ürünü nükleer silahlara, belki daha ileri dönemlerde de robotların silah olarak kullanılacağı dönemlere gideceğiz. Savaşlar genellikle ekonomik üstünlük sağlama aracı olarak görüldüğünde, belki de bugüne bakılarak içinden geçtiğimiz pandemi de sağlık alanında yürütülmüş bir sağlık savaş olarak nitelenebilecektir. Günümüzde farklı derecelerde örtülü olarak sürdürülen enerji savaşları, gıda savaşları, kur ya da faiz savaşları da kapitalizm hırsıyla yürütülen yumuşak savaş türleridir. Dünyamızın kalabalıklaşmasına karşı paylaşımcı olmayan sistemlerde savaşların kutsallaşması da kaçınılmazdır.

Silah sanayi birçok yönü ile bir dizi siyasi ve ekonomik olguyu barındırır ve perdeler. Birincisi, ulus-devlet formlarının oluşumundan beri savunma(!) her devletin baş, hatta kutsal görevi olarak kabul edilmiştir. İşin içine savunma gibi çok temel dürtü girince kaynakların optimum dağılımı kuralı savunma harcamalarında büyük çapta saf dışı kalır. Savunma denince akan suların durulması devletin kaynak tahsisinde cömert davranmasına yol açar. Bu denli olağanüstü büyük mali kaynağın sıkı denetime tabi olmadan perdelenmiş kullanımında, amaç dışı harcama ve siyasi yozlaşma da gündeme gelebilir. Keynesvari “Çukur aç, çukur doldur” mantığı geçerli olursa, verimli harcama olmamakla beraber, bu harcamaların da, kapasite artışı yaratmadan, harcama kanalına katkı yaptığı, bu vasfıyla, enflasyonist etki oluşturabileceği açıktır. İkinci Paylaşım Savaşı ertesinde Almanya ve Japonya’nın ordudan arındırılmasının iktisadi toparlanmadaki rolü açıktır.

Savaşlarda galip gelme dürtüsünün  harcamayı tetikleyerek icat ve buluşlara yol açtığı görülmüştür. ABD’de uzay çalışmalarında ileri teknolojinin geliştirildiği, elimizden düşürmediğimiz cep telefonları ve bazı tıbbi görüntüleme aletleri vb. gibi günümüzde kullandığımız teknoloji yoğun ürünlerin başlangıç üretim zamanlarının çoğunlukla İkinci Paylaşım Savaşı dönemine rastladığı bilinmektedir. Anlatıldığı kadarı ile, ABD’de füze rampalarının ve füze teknolojisinin geliştirildiği çalışmalarda üretilen teknolojinin, uluslararası hırsızlığının önlenebilmesi amacıyla ABD firmalarına dahi tedrici şekilde aktarıldığı anlaşılmaktadır.

Savaşların ülke ekonomilerini kalkındırmada bir rolü de, yıkılmış kentlerin yeniden inşası ve ayağa kaldırılmasındaki yenilenme harcamaları ve sermayeye piyasa açma faaliyetleridir. Bunun çok tipik örneğini İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında ABD’nin Marshall yardımı ile Avrupa’nın kalkınmasında oynadığı rol oluşturur. Yenilenme çalışmaları esnasında eski teknoloji ve teçhizatın da yenilenmesi gündeme geldiğinden, Schumpeter’in “yaratıcı yıkıcılık” hipotezinin geçerliliği devreye girer. Böylece, büyük harcama ile sürdürülen savaşla tahrip edilmiş alanlar, daha büyük miktarda kaynaklarla yeniden inşa edilirken, her iki masrafın toplumsal yararı sadece tahrip edilen eski ulusal kaynaklar ile üretilen yeni kaynaklar arasındaki teknoloji farkının oluşturduğu gelir artışına eşit olarak düşünülür ki, bunca maddi harcama böylesi ufak farka değer görülemez. Savaş hırsı, savaşı başlatanı ve kazananı amacına ulaşmış olmasından dolayı mutlu kılsa da, ancak ne böyle bir amaç ne de oluşan net sonuç insanlığın genelinin hayrınadır! Bu nedenle, savaşların ekonomik ilerlemeye yol açacağını savunmak asıl amacı gizler. Kapitalizmin birinci büyük krizinin Birinci Paylaşım Savaşı’yla, ikinci büyük krizinin de İkinci Paylaşım Savaşı ile aşıldığı savı doğrudur, fakat bu durum ekonomilerin ilerlediği ya da kalkındığı anlamına değil, yıkılmış değerlerin yenilenmesi ve baskılanmış taleplerin doyurulması sebebiyle aniden büyük hacimde talep yaratılmasının şok etkisidir. Savaşlar kısa süreli yoğun altüst oluşa yol açtığından, sermayenin organik bileşiminde sebep olduğu değişiklik de insanlığın hayrına olarak yorumlanamaz.

Savaşlar, yıkım-kan-gözyaşı cehenneminde sermayenin organik bileşimi, birilerinin kâr sağlaması ya da siyasilerin hırslarının dindirilmesi karşısına, haksızlığa karşı girişilen mücadeleler sonucunda kazanılan zaferi çocukların temiz ve saf dünyası ile taçlandırmayı koyan anlayış daha insancıl değil mi! Temiz duygularını sistemin ve siyasetin çirkinliği ile kirletmemeleri dileği ile, çocukları ve ulusumuzu kutluyorum!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...