03 Nisan 2021 00:49

Hamili kart ve pudracılar

Kürtaş Ayvatoğlu ve Süleyman Soylu

Fotoğraf: kursatayvatoğlu/Instagram

Paylaş

Biri lüks otomobilinin içinde burnuna kokain çekerken, diğeri arabasının bagajındaki para destelerini toplarken ‘yakalanan’ iki ak-kişi, çalışabilir durumda olan gençlerin neredeyse üçte birinin işsiz olduğu bir ortamda göze batar. Birkaç işte birden çalışıyor görünüp yüz binlerce lira maaş, bir o kadarını ikramiye olarak alanların bahşedilmiş ayrıcalığı ile, ümitlerini yitirdikleri için iş aramayı bıraktıklarından artık İŞKUR listelerinde adı geçmeyenlerin çaresizliğinin birlikte döndüğü bir çark ifşa olur çünkü.

Savcılık ifadesinde, güçlü olabilmek için siyasilere yakınlaştığını söyleyen (pudracı!) Kürşat Ayvatoğlu’nun Kastamonu Belediyesinde başlayan ve ‘yakın’ olduğu siyasilerin referansıyla kotarılan kariyer öyküsü tipiktir. Yükselişin şahsa özel ayrıntıları tabloyu ancak zenginleştirir ama kişiselleştirmez. Ayvatoğlu’nun hikayesi bir kuşağın ortak öyküsüdür ya da o, bu öykünün bir parçasıdır çünkü.

Bundan on yıl önce ‘dininin, kininin Asım nesli’ni yetiştirmek üzere mevcut eğitim sisteminde tasfiyeye girişen AKP iktidarı bunu sanki bir sefere çıkıyormuş gibi lanse etmişti. Yıllar sonra bu seferden elde edilen ganimetin AKP’nin çok sayıda Ayvatoğlu’yu kapsayacak biçimde irice bir cemaate dönüşmesiydi.

Tekkenin kapısından girdiği anda bir bölüşüm sistemine dahil olan; pahalı getir götür işleri, taşıyıcılık, aracılık, nakliyecilik, aklayıcılık gibi üzerine düşen, ayağına gelen işleri yapma karşılığı zenginleşen ‘görev insanları’nın aşkıyla ayakta duran parti, bu devlet destekli özel paylaşım sistemi içinde rol oynayanlar arasındaki bağdır. Bunların bir kısmı hem görevinin hem de ‘kendi işi’nin insanı olur; kendi hesabına alır satar, alıp satmak isteyenlere ‘hamili kart’ olur.

Devlet-Parti destekli kişisel kalkınma öyküleri aslında yukarıdan aşağı bir dizilimle birbirine ‘aşkla’ bağlanmış olanların kolektif yapımıdır. Kamu-özel ortaklı ulusal kalkınma hamlesinin içinde büyür. Burada en aşıklar, en tepeye çok yakın olanlardır ki ‘anam babam evlatlarım feda olsun’ diye ilanı aşk eden patron bu bakımdan tipiktir. Yukarıdan aşağı kurulan saadet zincirinin halkalarının birbirine, hepsinin birden en üsttekine duyduğu aşk, bu devlet destekli kişisel kalkınma hikayesindeki kader ortaklığı anlamına gelir. Her biri diğerinin kara kutusu, birinin zinciri diğerinin bileziği sayılır.

40 günlük bebesinin parmağına elmas yüzük takarak gösteriş yapan Akprensler, Saray sofralarının ejder meyveli, smothili menü listesini yayınlayan, kayyum olarak el koyulmuş HDP’li belediyenin başına gelir gelmez altın kaplamalı banyo inşa ettiren ‘aşk’ insanlarının hikayeleri aslında bir davettir. Diyanet İşleri Başkanı’nın ‘ekmeği yemeğin suyuna bandırıp yiyen peygamber’i örnek verdiği yoksul ve işsizlere bir çıkış kapısı gösterirler. Her birinin yükselişinde başrol oynayan parti hamiliği AKP siyasilerine yakın duran herkese bir gün fırsatlar ülkesinin sofrasında yer açılabileceğinin teminatıdır. Yoksa hâlâ yoksulluk ya da işsizlik, açlık ya da hastalık varsa bu, ortada eklemlenecek rant zincirinde yer almayı beceremeyen insanın kendi suçudur!

Normalde toplumun bir kesimini iltimaslı diğer kesimini yoksunluk içinde bırakan bir yönetimin kendisi suç işlemektedir. Bir kamu görevlisinin kaynağı açıklanmayan deste deste parayla dolanması da bir suçtur. Diğer yandan insan ancak hukuki güvenceye alınmış haklarıyla güçlüdür. Yüzlerce yıllık kazanımları parça parça yok ederek insanları yurttaşlık haklarından soyup soğana çevirdikten sonra himmete muhtaç bir uyruğa dönüştürmek de çok ağır bir suçtur. Ama hiçbir şey normal değil. O yüzden Ayvatoğlu’nu üreten sistemden önce onun kokaini konuşuluyor, çünkü kanunen suç olan sadece bu. O yüzden gözaltına alınıyor. Bir karar veremeden alınıp alınıp bırakılıyor!

Oysa malum fotoğrafı çeken, çekilen ve sızdıran arasındaki ilişkileri faş eden gelişmeler kurulu düzeneğin işleyişini de açık etmiş durumda. Aslında zaten bilinen şey bir kez daha örneklenmiş oldu. Birinin kusurunun diğerine senet olduğu, ilişki ağının şantajla korunabildiği, dava arkadaşlığının alışveriş ilişkileri demek olduğu, bu alışverişin de ancak kişisel açık toplanarak sürdürülebildiği bir tuhaf evren. Bunu Barış Terkoğlu önceki günkü Cumhuriyet’te güzel açıklamış ve “Neden 20’li yaşların başında gençleri önce zengin sonra rezil eden kapı ardındaki al-verli düzeni sorgulamıyoruz” diye soruyor.

Böyle bir evreni sorguluyoruz aslında. Anayasa Mahkemesinin kapatılmak istenmesiyle HDP’den kurtulma hamlelerinin Ayvatoğlu neslinin yapım süreciyle ilişkisi olduğunu anlamayan mı var? Boğaziçi kayyumuna karşı direnenlerin, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasına karşı eylemdekilerin, Kod 29’a karşı mücadele eden işçilerin zaten teşhir ettiği bir suç ortamı değil mi bu? ‘Kinimin nesli’ burada ne iş yapar, neye benzer, o fotoğraftan daha önce bilmiyor muyduk yani hiç?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...