07 Mart 2021 23:13

Afganistanlı kadının 8 Mart mektubu

S.H. (en solda) ve iki kızı - Pazarkule/Mart 2020 | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Yurttaş olan/olmayan ayrımı yapmadan, memleketimde yaşayan yerli ve mülteci kadınların 8 Mart’ını kutluyorum. Günün önem ve anlamına uygun olarak köşemi bir kadına bırakıyorum. 2020 mart ayında Pazarkule’de haber takibi sırasında tanıştığım Afganistanlı mülteci S.H’den size mektup var.   

***

“Merhaba. Bugün iki yerde temizlik işi vardı. Onları bitirdikten sonra eve geldim, çocuklara yemek yaptım. Şimdi biraz zaman buldum ve mektuba başlıyorum. 8 Mart Kadınlar Günü için bütün kadınları tebrik ediyorum.

Ben bir Afgan kadınım. 28 yaşındayım. Üç kızım var. Büyük kızım 6 yaşında, ikinci kızım 4 yaşında, en küçük kızım 6 aylık. Ben 18 yaşında evlendim. Afganistan’da durum iyi değil. Orada savaş var. Savaş yüzünden genç kızlar evde bekar kalamaz, evlendirilir. Yirmi yaşımda hamile kaldım. Savaş, stres derken sezaryenla doğum yaptım.

İki yıl sonra kocamı tehdit ettiler, kızımı kaçırdılar. Neyim var neyim yoksa sattım, kötü adamların elinden kızımı aldım. Sonraki bir yıl korkunçtu. Baktım olmuyor, Afganistan’dan kaçtım, Türkiye’ye yürüyerek geldim. İkinci kızım kucağımdaydı ve küçük olan daha 40 günlüktü! Yolculuk tam bir ay sürdü. Aç kaldık, üç gün hiç yemek yemedim. Yollarda kötü erkekler, kötü insanlar da vardı. Su bile isteyemiyordum. Mülteci kadınlara yolculuk erkeklerden daha zor. Sınır kapısına geldiğimde bayılmışım. Çünkü aç olduğum halde bebeğimi emziriyordum.

Sınırı geçince Ankara’ya geldik, orada kayıt yaptılar. Beni ve ailemi Trabzon’a göndermeye karar verdiler. Trabzon’da üç gün parkta yattık. Bende 10 lira bile yok ki çocuklara yiyecek alayım. Bir lokantada bulaşıkçı olarak işe girdim. Kocam kalp hastasıydı, çalışamıyordu. İlk maaşımla gıda ve bazı ev eşyaları aldım. Türkçe bilmiyordum. Sonra kocam ve ben Türkçeyi yavaş yavaş öğrendik. Ev sahibimiz de sağ olsun bize yardım etti. 

İki sene boyunca Trabzon’da çalıştım, çocuklarımı besledim. Sonra bir gün bize dediler ki, “Avrupa kapıları açılacak.” Aslında ben Avrupa’ya gitmek istemiyordum. Ama çocukları düşünmek zorundaydım. Çünkü benim güzel bir evim yoktu, mutfağım yoktu. Bir kadın için en önemli şey düzgün bir ev, güzel bir mutfak ve iyi bir odadır. Ama benim evimde bunlar yoktu. Ev çocuklar için sağlıksızdı.

Bir gün bir haber geldi: “Avrupa kapıları mültecilere açılacak.” Evdeki her şeyi sattık, çocuğu okuldan aldık, Edirne Pazarkule Sınır Kapısı’na gittik. Yanımızda sadece bir çanta vardı. Ben topraklarda, soğukta yattım. Çocuklarımın ayakkabısı yoktu. İlk başta kocam yanımda değildi. Bize sürekli “Kapı açılacak, biraz sabredin” dediler. Ama o kapı hiç açılmadı! Pazarkule’de hep kadınlar, çocuklar vardı. Bize dediler ki; “Önce siz kadınlar ve çocuklar gidin ki Yunan polisinin yüreğine merhamet gelsin.” Ama biz kadınlara merhamet etmediler, gaz bombası attılar. Benim kızım çok fena oldu. Kalp rahatsızlığı vardı, üç kez havale geçirmişti. Gaz gelince nefes alamadı. Onu ambulansla Yalova’ya götürdüler. Kızımın sağlık durumu kötü olduğu için bizi Trabzon’a geri göndermediler. “Burada yaşamaya başlayın” dediler. Bütün belgelerimiz Pazarkule’de kaybolmuştu.

Sonra 300 liralık ucuz ve rutubetli bir ev bulduk. Çocuklar hep hastalandı. Çok ağladım. Birleşmiş Miletler ortada yoktu, resmi kurumlar bizi anlamıyordu. Yabancı bir kadın olarak hep ortada kaldım. Demiyorlardı ki, “Burada bir insan, bir kadın var, bunun çocukları var.” Neyse ki hem sınırda hem de Yalova’da elimizi tutan aileler vardı. Çocuklarıma süt, mama, çocuk bezi verdiler. Sonra kocam işe girdi, ben temizliğe başladım. Durumumuz biraz olsun düzelmeye başladı. Benim hayatım şu an yine de iyi sayılmaz. Ama geçtiğimiz zorlu yolları düşününce buna da şükür diyorum.

Benim erkek çocuğum olmadı. Ama üç kızım 100 erkekten daha yüce benim için. İki gündür kızım okula gidiyor. En büyük isteğim kızlarımın genç olması ve okulu bitirmeleri. Allah’tan isteğim; ayakları üzerinde dursunlar, mutlu evlilikleri olsun. Benim gibi kötü günler yaşamasınlar. Hiçbir kadın yurdundan ayrı kalmasın. Kadınlar kendi yurdunda mutlu yaşasınlar. Başka topraklara gitmek zorunda kalanlar oralarda dışlanmasınlar.

BM, devlet ayrımcılık yapmasın. Afganistanlı, Iraklı, İranlı fark etmez; bütün kadınlar eşit olsun. Bize de iyi davransınlar. Çocuklarımıza kimlik versinler. Bize “yabancı” demesinler, kendileri gibi görsünler. Afganistan’da memleketimiz, ailelerimiz var. İzin kağıdımız olabilsin, bazı zamanlar memleketimize gidebilelim, anne babamızı görebilelim. Bizi deport etmesinler. Oturma iznimiz kabul edilsin. Bizi göndermeyeceklerinden emin olalım. Mülteci kadınlara da eşit davransınlar.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...