23 Kasım 2020 22:05

Erdoğan’ın yeni manevra arayışlarının sınırları ve açmazları

Recep Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz” açıklamasının ardından ilişkilerin uzunca bir dönemdir sorunlu olduğu AB ve ABD ile de yeni bir dönem başlatmak istediklerini söylemesi, zor günler geçiren tek adam iktidarının yeni manevra arayışları içinde olduğunu gösteriyor. Albayrak’ın istifası ve ekonomide yapılan yeni görevlendirmelerden sonra Erdoğan, “reform” diyerek tekelci sermaye ve örgütlerine yeni güvenceler vererek onların güvenini kazanmak ve desteklerini arkasına almak istiyor. Öte yandan “Geleceğimizi Avrupa ile birlikte tasavvur ediyoruz” ve “ABD ile uzun ve yakın müttefiklik ilişkisini aktif olarak kullanma arzusundayız” açıklamalarıyla da batılı emperyalistlere “İş birliğine hazırız” mesajını vererek yaşadığı siyasi sıkışmışlıktan kurtulmaya çalışıyor. Ancak iktidarını ayakta tutabilmek için uzunca bir süredir faşist bir rejim inşasına yönelmiş bulunan ve bu temelde MHP ile de iş birliği yapan Erdoğan’ın yeni manevra arayışları daha en baştan sınırlanmış ve açmazlarla kuşatılmış durumdadır.

Erdoğan’ın kendi iktidarını kurtarmak amacıyla içine girdiği yeni manevra arayışının sınırlarını ve açmazlarını belirleyen gelişmeleri birkaç başlıkta özetlemek gerekirse:

AB ülkeleri özellikle Doğu Akdeniz’deki gerilim nedeniyle Türkiye’ye karşı yaptırım tehdidini masada tutmaya devam ediyor. Almanya Başbakanı Merkel, AB’nin 10 Aralık’ta yapacağı zirvede Türkiye’ye yönelik yaptırımların konuşulabileceğini söyleyerek bu konuda Erdoğan iktidarı üzerinde baskı uygulamaya devam edecekleri mesajını verdi.

Öte yandan Avrupa’da, Avusturya ve Fransa’nın ardından Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde de MHP ile ilişkili olan ‘ülkücü dernekler’in yasaklanması yönünde adımlar atılıyor.

ABD’de Trump’ın yerine başkan seçilen Biden’ın Avrupa ile ‘Transatlantik ittifakı’nı yenilemek ve bu temelde NATO’yu da daha aktif hale getirmek istediği biliniyor. ABD’nin yeni dönemde böylesi bir politikaya yönelmesi, Erdoğan iktidarının Trump döneminde bu güçler arasındaki çelişkileri kullanarak kendine hareket alanı yaratma politikasını ciddi biçimde sınırlayacaktır. Ayrıca Biden döneminde ABD’nin Erdoğan iktidarı üzerinde sadece NATO ve S-400’ler gibi konular üzerinden değil, özellikle Ortadoğu’da da kendi politik eksenine bağlanması yönünde daha fazla baskı uygulayacağını şimdiden söylenebilir-ki, bu durumda Erdoğan bölgede de ABD ve Rusya arasındaki çelişkileri eskisi gibi kullanamaz hale gelecektir.

Erdoğan, ABD ve AB’ye “Müttefiklik ilişkilerini aktifleştirmeye”, “İş birliğini geliştirmeye hazır oldukları” mesajını veriyor ama MHP ve ‘Avrasyacı’ olarak nitelenen ulusalcılarla ittifakı batılı emperyalistlere güven vermiyor. AB ülkelerinin ‘ülkücü dernekleri’ kapatma yönündeki girişimleri aynı zamanda Erdoğan iktidarına bu konuda verilmiş bir mesaj olarak da anlam kazanıyor. Ancak Erdoğan, kendi iktidarını kurtarmak için batılı emperyalistlerle iş birliğine hazır olsa da bugünkü koşullarda MHP ve ulusalcıları karşısına alabilecek gücü de kendinde bulamıyor. Dolayısıyla karşı karşıya bulunduğu açmaz, Erdoğan’ın yeni manevralarının da sınırlarını belirliyor.

Bu manevra arayışının sınırları ve açmazları iç politikada daha belirgin bir şekilde görülüyor.

“Reform” söylemiyle yaratılan ya da yaratılmak istenen beklentiyle bağlantılı olarak Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç, HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Gezi olayları gerekçesiyle cezaevinde tutulan İş İnsanı Osman Kavala’nın tahliye edilmeleri gerektiği yönünde açıklamalar yapmıştı. Erdoğan önceki gün isim vermeden Arınç’a verdiği yanıtla bu reformun sınırlarını da belirgin bir şekilde çizmiş oldu. Erdoğan’ın, Arınç’ın açıklamalarını “Fitne ateşini yakmak” biçiminde değerlendirmesi ve bu açıklamaların “cumhurbaşkanı, hükümet ve parti” (AKP) ile ilişkilendirilemeyeceğini söylemesi aynı zamanda MHP’ye yola birlikte devam etme konusunda verilmiş bir güven mesajı olarak anlam kazanmıştır.

Erdoğan, ekonomide reform derken, mülkiyet hakkının geliştirilmesinden, sermaye yeni teşvikler ve ayrıcalıklar vermekten söz ediyor. Bu politikanın öbür tarafında da işçi-emekçilere, geniş emekçi halk kitlelerine ‘acı reçete’nin uygulanması yer alıyor. Dolayısıyla sermayeye verilen güvenceler ve krizin faturasının sırtlarına yıkılmak istenmesi, emekçi halk kesimlerinin hoşnutsuzluğunu derinleştirip iktidardan kopuşunu da hızlandırıyor.

Yargı sisteminin böylesine partizanca tek adam rejimine bağlandığı koşullarda hukukta reformun adından söz etmek bile bu manevranın bumerang gibi dönüp sahiplerini vurmasına yol açıyor. İktidarın beklenti yaratmaya yönelik bu adımı daha yolun başında iktidarın kendi içindeki çatlakları derinleştiriyor.

Sonuç olarak Erdoğan’ın iktidarını ayakta tutmak için giriştiği manevraların tıpkı bir bumerang gibi dönüp kendini vurması ihtimali hiç de düşük görünmüyor.

Ancak emekçi halk güçleri için çıkış yolu, burjuva muhalefetin bize bir umut olarak pazarlamaya çalıştığı gibi batılı emperyalistlere bağlanma ve eski sisteme (parlamenter sistem) dönüş de değildir.

Unutmayalım ki, AKP’nin ortaya çıkıp böylesine güçlenmesinde emekçi halk kitlelerinin eski sisteme duyduğu tepki de önemli bir rol oynamıştı.

Öyleyse halk güçleri, ancak iktidarın açmazlarını ve burjuva güçler arasındaki çelişkileri demokrasi ve insanca yaşam mücadelesini büyütmek için kullanmayı öğrendikleri oranda kendi iktidar seçeneklerini de yaratmış olacaklardır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...