05 Kasım 2020 23:45

KDP-PKK gerilimi: Kürtler arası anlaşmazlıktan daha fazlası

Fotoğraf: Levi Clancy/Wikimedia Commons (CC-BY-SA 4.0)

Paylaş

Son günlerde Irak Kürdistan Bölgesi’nde KDP ile PKK arasındaki gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşme ihtimalinin arttığını gösteren haberler geliyor.

Nisan ayında Peşmerge güçlerinin Zine Wertê’ye yerleştirilmesi ile başlayan gerilim son günlerde KDP’ye bağlı özel kuvvetlerin PKK kamplarının bulunduğu Kandil bölgesine konuşlandırılmasıyla yeni bir boyuta taşındı. Bu gelişmenin ardından PKK, KDP’yi Türkiye’nin kendisine yönelik tasfiye girişimlerine ortak olmakla suçluyor. KDP ise, PKK’nin son dönemde Kürdistan Bölgesel Yönetimine bağlı güçlere saldırı ve suikast yaptığı iddialarını gündeme getirerek PKK’yi Kürtlerin çıkarlarına zarar vermekle suçluyor.

Bu karşılıklı suçlamalar ve tırmanan gerilim Kürt siyasi çevrelerinde yeni bir birakujî (kardeş kavgası) yaşanacağı kaygısını arttırıyor. 1992-1994 yılları arasında KDP ve PKK ve 1994’te bu kez KDP ve Talabani’nin YNK’si arasında yaşanan çatışmalar Kürtler arasında ‘birakujî’ olarak adlandırıyor. Bu çatışmaların Kürtlerin ulusal birliği ve çıkarlarına zarar verdiği görüşü Kürtler arasında genel kabul gördüğü için bu çatışmaların bir daha yaşanması istenmiyor.

Peki, her iki taraf da Kürtler arasında yeni bir çatışma istemediğini ve dahası böylesi bir çatışmanın Kürtlerin çıkarlarına zarar vereceğini söylediği halde neden yeni bir çatışma ihtimalinin önü alınamıyor?

Aslında bunun iki temel nedeninden söz edilebilir.

Birincisi, Kürtler arasında ‘birlik’ ve ‘ulusal çıkarlar’ her ne kadar ‘ulvi’ kavramlar gibi kullanılsa da bu gerilimin tarafı olan iki siyasi çizgi için de farklı anlam ve değerler taşıyor. Öncelikle KDP’nin egemen konumda bulunduğu Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Irak merkezi yönetimi ile yaşadığı anlaşmazlıkların da bir sonucu olarak ekonomik ve siyasi bakımdan Türkiye yönetimi ile iş birliğine dayanan bir politika izliyor. 

Bu durum Türkiye ile çatışma halinde olan ve Irak Kürdistan Bölgesi’nde kampları bulunan PKK’yi KDP için bir sorun haline getiriyor. Dolayısıyla KDP her fırsatta PKK’yi Türkiye ile ilişkilerine ve kendi çıkarlarına zarar vermekle suçluyor ve PKK’nin kendi sınırları içindeki kampları boşaltmasını istiyor. Bilindiği gibi Türkiye’deki Erdoğan iktidarı, Kürt sorununu bir “terör sorunu”na indirgeyen ve bu temelde PKK’yi tasfiyeyi amaçlayan operasyonları merkezine koyan bir politika uyguluyor. Bu nedenle PKK de KDP’yi Türkiye’nin IKB içine kendisine yönelik operasyonlarına sessiz kalmakla ve son zamanlarda ise bu konuda Türkiye yönetimi ile iş birliği yapmakla suçluyor.

Mesele sadece PKK kampları da değil. PKK’nin dört parçada siyaset yapma iddiasına sahip olması, bölgede siyasi dengelerin böylesine kırılgan olduğu bir süreçte KDP için PKK’nin tasfiyesini istenir kılan bir diğer durumdur.

Öyleyse her iki taraf bakımından aslında kendi siyasi stratejisinden bağımsız bir ‘ulusal çıkar’ bulunmuyor ve ayrıca ‘birlik’ konusu da dönüp dolaşıp kimin siyasi ekseninde olacağı meselesine bağlanıyor.

Ancak sorun sadece bu iki taraf arasındaki bir anlaşmazlıktan ya da siyasi mücadelen ibaret olsaydı yine de çözümü konusunda daha umutlu olunabilirdi.  

Fakat dünyanın en önemli enerji kaynaklarının ve geçiş yollarının bulunduğu bir bölgede iki Kürt siyaseti arasındaki bu gerilim ve anlaşmazlığı emperyalistlerin ve bölge gericiliklerinin buradaki hesaplarından azade bir sorun olarak ele almak, ağaca bakıp ormanı görmemekten farksız bir yaklaşım olur. Bu yazı yazılırken daha kesinleşmemiş olsa da Biden’ın kazanması halinde de ABD’nin bölgesel hesaplarına bağlı olarak Kürt sorununda uygulanan politikayı sürdüreceğini şimdiden söyleyebiliriz-ki, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey de bunu söylüyor.

ABD bir yandan Rojava’da PYD ve Barzani çizgisindeki ENKS arasında birlik görüşmelerinin garantörlüğünü yapıyor ve Rojava’daki siyasi yapılanmayı Barzani yönetimi ile uyumlu bir noktaya getirmeye çalışıyor. Öte yandan da geçtiğimiz eylül ayında ABD Dışişleri Bakanlığının Ortadoğu’dan sorumlu yöneticileri PKK’nin Şengal’den çıkartılması için Irak Kürdistan yönetimi, Irak merkezi hükümeti ve Türkiye yönetimi arasında bir iş birliğinin sağlanması çağrısını yapmışlardı. Bunlara ABD’nin Rojava yönetimi ile yaptığı petrol anlaşması üzerinden buradaki siyasi yapılanmayı ekonomik olarak Irak Kürdistan Yönetimi ve dolayısıyla Türkiye’ye entegre etme hesabını da ekleyebiliriz. 

Sonuç olarak ABD, bir yandan zaten bölgedeki enerji kaynaklarının geçiş yolu bakımından istikrarsızlık yaratabilecek bir güç olarak görülen PKK’nin askeri olarak tasfiyesini sağlayarak ve öbür yandan da Suriye ve Irak Kürtlerini kendi siyasi ekseninde birleştirerek Kürt sorununu Türkiye’deki iktidar için daha ‘makul’ noktaya getirmeye çalışıyor. Çünkü ABD, Rusya’nın etkisini sınırlamak, İran’ı kuşatıp Çin’i durdurmak için Türkiye ve Kürtleri kendi bölgesel çıkarları etrafında iş birliği yapacakları bir noktaya getirme hesabını yapıyor. 

Öte yandan ABD ile egemenlik mücadelesini sürdüren Rusya da bu hesabı bozmak için Suriye Kürtlerini Suriye yönetimi ile uzlaştırmaya yönelik girişimlerde bulunuyor.

Toplamı üzerinden şunu söyleyebiliriz: Emperyalistler arasında egemenlik/paylaşım mücadelesinin devam ettiği, Türkiye, İran ve İsrail başta olmak üzere bölge gericiliklerinin kendi pozisyonlarını güçlendirmeye yönelik hamleler peşinde koştuğu bir coğrafyada KDP ve PKK arasındaki gerilim ve anlaşmazlığın Kürtlerin kendi aralarındaki bir sorun olarak kalması olanaklı değildir.

Bu karanlık tablo ancak bütün parçalardaki Kürtlerin kendilerine dayatılan bu kamplaşmayı/kutuplaşmayı aşabilecek bir politik eksende birleşip diğer bölge halkları ile emperyalistlerin ve bölge gericiliklerinin hesaplarını bozacak bir mücadele birliği kurmaları ile dağıtılabilir. Bugün zor gibi görünse de Kürtler ve diğer ezilen bölge halkları kendi politik güçlerinin farkına vardığı oranda böylesi bir çözümün koşulları da giderek olgunlaşacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...