04 Kasım 2020 23:00

Depremin ortaya çıkardığı gerçekler

Yamulmuş binaya dayalı iş makineleri.

Fotoğraf: Muhammet Fatih Oğraş/AA

Paylaş

Seferihisar/ Sisam depreminin herkesi düşündürmesi gerek. Deprem bir doğa olayı. Önlem alınmazsa yıkıcı sonuçları oluyor. Depremin meydana gelmesinin önlenmesi bugünkü insan aklıyla ve ürettiği teknoloji ile mümkün değil. Lakin insan aklı, ürettiği teknoloji ve stratejilerle, meydana gelen depremin yarattığı tehlikeleri ve olumsuz etkileri minimum seviyeye indirebilir.

‘Deprem değil binalar öldürür’ sözünü hatırlayın. Binaların insanları ve diğer canlıları öldürmesi, yıkıma uğratması önlenebilir. Önlemeyi başaran ülkeler var. Japonya örneğini düşünün.

Depremin yarattığı tehlikeler var. Mal ve can kayıplarına neden oluyor. Eğer önlem alınırsa kayıp yaşanmıyor.

O halde yıkımlar yaşanmasına ve felakete neden olanlar insanlar oluyor. Ortaya çıkan sonuçlar, aynı zamanda hukuku ilgilendiriyor.

Bir suç zinciri oluşuyor ve bunun halkaları var.

Merkezi ve yerel yönetimler bu suç zincirinin en başta gelen sorumluları oluyor. Sonra da tek tek yurttaşlar; mal sahibi/mülk sahibi, müteahhit/inşaat şirketleri, mimar/mühendislik meslek mensupları… İhlaller konusunda görevini yapmayan soruşturma ve kovuşturma ve yargılama makamları…

Hatırlayınız, bu köşede pek çok kez devletlerin yükümlülüklerinden söz ediyorduk. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yaşam hakkının korunmasıyla ilgili devletlerin negatif ve pozitif yükümlülüklerinden söz ettiğini söylüyorduk. Negatif yükümlülük ihlal etmeme yükümlülüğüdür. Pozitif yükümlülük önlem alma yükümlülüğü. Prof. Dr. Bahri Savcı’nın ‘Devletin yaşatmacılık görevi’ olarak nitelediği görevinden/yükümlülüğünden söz ediyorduk. Sosyal haklar bakımından da geçerlidir bu insan onuruna uygun davranma ve yaşatmacılık görevleri…

Suç zincirinin halkaları temelde burada;  pozitif yükümlülük kavramında yatıyor. Bina ‘nerede’ yapılmış, orası neresidir;  insan yerleşimlerine uygun bir yer midir, zemini nedir, bina yapılacaksa, standartlar/kriterler nedir? Hangi jeoloji/jeofizik uzmanı, kurumları ne tür etütler yapmıştır. Mimar neyi, hangi ölçüleri esas alarak mimari proje hazırlamıştır? Binaların mimari projesi var mıdır, yoksa kaçak mı yapılmıştır ya da ilaveler, değişiklikler yapılmış mıdır? İnşaat mühendisi midir yapan ve nasıl yapmıştır? İnşaat ruhsatı var mıdır, varsa nasıldır ve nasıl verilmiştir? İnşaat (yapı) ruhsatı sonrası oturma (iskan) kullanma ruhsatı var mıdır, varsa hangi kriterler dikkate alınarak verilmiştir? Mevzuata aykırı bir yapı varsa, denetim organları nasıl olmuş da görmemiş, görmüşse ne tür rapor düzenlemiş ve raporların gerekleri nasıl yerine getirilmiş ve/veya neden yerine getirilmemiş? Yapı usulüne uygun yapılmışsa ve ruhsatlandırılmışsa, kim, hangi yetkiyle yapıda tadilat/değişiklikler yapabilmiş? Yapılan değişiklikler yerel yönetim/merkezi yönetimlere bildirilmişse ne yapılmış ve yapılması gerekenleri mevzuata göre kim nasıl yapar?

Soruna herkes açısından etik bir sorun olarak bakmak da mümkün. Birçok kez bu köşede değindim. Albert Camus, Veba’ da Dr. Rieux ile Gazeteci Rembart’ı konuşturur. Gazeteci veba ile mücadelede hayranlıkla gözlemlediği Dr.Riux’e ‘Siz bir kahramansınız’ der. Doktor,  yaptığı işin kahramanlıkla alakalı olmadığını söyler. Gazeteci ne ile alakalı olduğunu sorar. Doktor, ‘dürüstlükle’ der. Gazeteci ‘Dürüstlük nedir?’ diye sorar. Doktor, ‘Genel olarak bilemem ama benim durumumda işimi yapmaktır’ der.

Pandemi nedeniyle gördük değil mi, hekimlerin/sağlık çalışanlarının olağanüstü mücadelelerini ve bu çalışmalar sırasında Kovid-19 nedeniyle hayatlarını kaybetmelerini…

İzmir’deki deprem nedeniyle de arama/kurtarma ekiplerinin, itfaiyecilerin, madencilerin nasıl büyük bir mücadele verdiğini gördük değil mi?

Kanımca, yapılmayan şey suç zincirinin halkaları konusunda düşünmemektir. Düşünenlerin ve düşüncelerini açıklayanların tavsiyelerini yerine getirmemektir.

İnsan onuruna sahip olmak ve bu doğrultudaki standartlarda yaşamak herkesin insan hakkıdır.

1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 25/1. maddesi şöyledir: “Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlığı ve iyi yaşaması için yeterli yaşama standartlarına hakkı vardır; bu hak, beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ile gerekli toplumsal hizmetleri ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ya da kendi denetiminin dışındaki koşullardan kaynaklanan başka geçimini sağlayamama durumlarında güvenlik hakkını da kapsar.”

İnsanlar için hak olan,  devletler/hükümetler açısından yükümlülüktür.

Devletlere/hükümetlere, her defasında yükümlülüklerini hatırlatmak gerek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...