24 Ekim 2020 00:25

Bütçeden ne bekleyebiliriz ki!

Mecliste milletvekilleri

Fotoğraf: DHA

Paylaş

2021 mali yılı bütçesi gecikmeli olarak parlamentoya sunuldu. Daha ilk dakikada yasa, hatta Anayasa hiçe sayıldı, kafalardaki proje uygulandı, kimselerden, hatta kendi vicdani sorumluluklarından dahi çekinilmeden! Çünkü bütçeye öyle bir şekil verilmek istendi ki, vatandaş ne olup bittiğini, parasının nasıl ve nerelerde kullanıldığını net şekilde görmesin! Oysa fakültelerde bütçenin bir özelliği olarak “aleniyet ilkesi” okutulur. Allah biz hocaların günahların affetsin! Bütçe harcamalarının performans ayrımına yer verilmediği için harcamaların nereye yapılacağından haberdar olamayacağımız gibi, zaten olmamıza ne gerek var ki? Başkan partisinin parlamentosu bu bütçeye sessiz kalırken, diğer partiler niçin böyle bir ortamda rol alıyorlar, anlaşılır gibi değil! Vatandaş olarak da zaten harcamaya hakim olma gibi bir hevesimiz yok, iktidar saltanatı yanında ekmek bile askıya çıkmışken oy oranları futbol takımı tutarcasına değişmemektedir. Ne var ki, futbol takımı ile siyasi kadro arasındaki fark şuradadır ki, futbol takımı küme düşse dahi en fazla bir şişe rakı ile çakır keyfi yaşandıktan sonra her şey eskisi gibi olur. Oysa siyasi kadro küme düşmez, küme düşen ülke olur ve ülke düşerken siyasi kadro da dahil herkesi altında ezer.

Her yıl bütçe yapılırken, aynen yılbaşında takvimden bir yaprağın düşmesi gibi ne değişiyorsa ya da değişmiyorsa, bütçe ile de bir şey değişmez, değişmeyecektir. Yaşadığımız ve bizi buralara getiren yönetim şimdiye kadar ne yapmaya kadir idi ise, bundan sonra ancak bundan daha kötüsünü yapmaya kadir olacaktır. Zira geçmişte daha zengindik, giderek yoksullaşıyoruz.  Geçen yılki programa göre 2023 yılında fert başına gelirimiz 25 bin dolar olarak öngörülmüş iken, son programa göre bunun yarısı yani 12 bin dolar dolayında bir değer öngörülmektedir, o da gerçekleştirilebilirse! Hal böyle olunca, giderek yoksullaşan bir siyasi iktidarın nelere kadir olacağını düşünmek gerekir. Şimdi biraz da ona bakalım.

Siyasi iktidar bir yandan siyasi tabanını tutmaya, diğer yandan da usulen de olsa mutat işleri yürütmeye çalışacaktır. Bu iki görev birbirini dışlayan pozisyonlardır, şöyle ki, her ikisi de kaynak gerektirdiğinden siyasi erkin taban tercihi öne çıkacaktır. Bu durum şuna gebedir; siyasi kadro siyasi tabanını kaybetmemek için mutat işlerinde nicel ve nitel erimelere göz yumacaktır. Tabii bu arada iktidar erbabının şatafat ve lüks merakını da hesaba katmak gerekmektedir. Koskoca Amerika Birleşik Devletleri’ne hiç yakışmayan ufacık Beyaz Saray’a biz tenezzül etmemeliyiz, etmiyoruz da!

Siyasi iktidarın nasıl çözeceğini bir türlü bilemediği en önemli mesele de işsizliktir. İşsizlik çalışan emekçiler için de çok derin ve korkutucu bir kabustur. Soma maden emekçileri canları pahasına haklarını (O da sömürü dışında kalan paylarını!) ararken, zor durumdaki siyasi kadronun sertleşen yanını yansıtırcasına jandarma zulmüne maruz kalıyorken diğer sendikaların ayağa kalkmamaları bizzat kendi sonlarını görememelerinden kaynaklanmaktadır. Bu işsizlik ve yoksulluk cehenneminde her emekçinin ya da sendikanın kendinden başkasını görmemesi kendi sonunun yaklaştığının en bariz göstergesidir. Bu mesele salt bir bilinç meselesi olmanın ötesinde aç kalma korkusunun ruhlara işlediği korkunç yalnızlık hissidir. Emekçileri birleştirerek bu yalnızlığı çözebilecek tek çıkış sendikaların birleşip başkanlar düzeyinde tepeden karar almalarıdır. Bu zaruret, tabanın yaygınlığı ve herkesin maalesef kendi durumunu korumaya çalışması ve AKP infernosuna girmeme gayretinin sonucudur. Bu cehennemi yaşamadan ya da üzerinden atlayarak bir nebze de olsa daha olumlu bir ortama kavuşmanın yolu tepeden örgütlenecek emek birlikteliğidir.

Var olan siyasi iktidar bu girdiği yoldan dönmeyip, ya bir çatışma ya da son anda anlamsızca ortaya attığı dar kafa felsefesi ile toplumu uyutmaya çalışacaktır. 18 yılda onlarca Milli Eğitim Bakanı değişmişken mumun sönme aşamasında fikri gelişme (Ne demekse!) yapılamadığından dem vurmak delik kovaya su doldurmaktan farksızdır. Amaç toplumu oyalamak olunca her yola başvurulur, yeter ki toplum dikkati bir an için dahi olsa başka bir yöne yönelsin. Her gece huzursuz geçen uykudan sonra sabah promptora acaba ajan ne koyulmuştur ki toplumun dikkatini köreltelim diye düşünen bir siyasi yapı zaten ülkenin uzun vadeli hedefleri üzerinde kendi kafasını yorup öz düşünce geliştiremez. O zaman da millet yerli ve milli gibi içi boş kavramlarla avutulur. Sık tekrarlanan her olgu, bizzat onun yokluğuna işarettir.

Toplum tüm dokularıyla gerilemekte, hatta çöküş sergilemektedir. Bazı çöküşler gözle görünür niteliktedir. Bunların başında, siyasilerin kabusu olan hukuk sistemi gelmektedir. Siyasi okun şimdilerde de Anayasa Mahkemesine yönelmesi hukuk sisteminin yapılandırılmasına ve ayağa kaldırılmasına değil, sertleşen ve daha da sertleşecek hükümet yapısında bizatihi siyasilerin korkularına yöneliktir. Eğitim, medya vs. çökerken, giderek hızlanan ekonomik çöküş de orta sınıfı alt sınıflara itmektedir. Adaletin çökmesi ve orta sınıfın erimesi korkunç gidişatın işaretleridir. Lütfen artık olup biteni piyasa, pandeminin olumsuz etkisi vb. gibi geçici sanılan faktörlere atfederek zaman geçirmeyelim. Emperyalizmi ensemizde beslemekteyiz!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...