15 Ekim 2020 00:29

AYM’nin ışıkları rejimin karanlığı

Fotoğraf: Cem Öksüz/AA

Paylaş

1960 darbesinden sonra, Anayasa ile kurulmuş biri 12 Eylül döneminde diğerleri AKP iktidarları zamanında olmak üzere bileşimi ve görevleri birkaç kez gözden geçirilmiş Anayasa Mahkemesi, Enis Berberoğlu’nun yeniden yargılanması kararını tanımayan yerel mahkemenin restiyle spot ışıklarının kendisine çevrildiği bir mahal oldu. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin AYM’yle ters düşerek Berberoğlu’nun yeniden yargılanmasına gerek olmadığı kararı alması, ortaya çıkan gürültüye bile isteye kapı açmak anlamına geliyor.

Anayasa Mahkemesine, bölümlerinde karara bağlanmak üzere bireysel başvuru yapılabileceği kuralı 1980 Anayasası’yla getirildi. Kurumun genel kurulu ise siyasi partilere ilişkin dava ve başvurulara bakacaktı. Bu Mahkeme 90’lı yıllarda kurulan birçok partinin kapatılma kararına imza attı, içinde Mesut Yılmaz’ın da bulunduğu kimi siyasetçileri yargıladı. Bir Yüce Divan olarak Cumhurbaşkanından bakanlar kurulu üyelerine, kuvvet komutanlarından Yargıtay, Danıştay vb. üyelerine kadar devlet bürokrasisinin faaliyetlerini sorgulayabilme rolü üstlendi. 2017’de çıkarılan Başbakanlık kurumunun da kaldırıldığı 6771 sayılı kanunla Cumhurbaşkanına kararname çıkama yetkisi tanınmış, AYM’ye de bunların Anayasaya uygunluğunu denetleme görevi verilmişti. AYM’ye bu düzenleme için iptal davası açabilecek merciler ise Cumhurbaşkanı, Mecliste en fazla koltuğa sahip iki siyasi partiye ve TBMM üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere verildi. Görevleri Anayasayla belirlenen bir kurum Anayasanın kısmi değişikliği için yapılan referandumlarda tekrar tekrar, yeni ihtiyaca biaen temize çekilmişti.

AİHM’E GİDEMEYEN YOLLAR

AYM aktüel siyasette daha ziyade AİHM’e gitmeden önceki son durak olarak bilinir. Çünkü bu yetki kendisine aslında Türkiye’yi yüklü tazminatlar ödemekle karşı karşıya bırakan AİHM’in mümkün olduğunca devreden çıkarılması örtük amacıyla tanındı. Böylece ‘iç hukuk yolları tüketilmeden’ başvurulamayan AİHM’e giden kestirme yolların devreden çıkarılması AYM’nin yetkilendirilmesi sayesinde olmuştur. Bir türlü tamamlanamayan dava süreçlerinin, sümen altı edilen dosyaların dondurulma merkezi olarak da çalışır.

2010 ve 2017 yıllarındaki, AYM bileşimini ve yetkilerini düzenleyen değişiklikler AKP iktidarının belirli konjonktürlerdeki yönelimlerini kolaylaştıran veya tek adam rejiminin önünü açan yol temizliği niteliğindedir. Örneğin 2014’te Balyoz davası sanıkları için ‘hak ihlali’ kararını veren AYM yol ortasında müttefik değiştiren AKP’nin Gülen cemaatiyle hesaplaşmasını kolaylaştırdığı gibi açılım sürecinin hoşnutsuzlarıyla uzlaşmasını da mümkün kıldı.

‘Yüce Mahkeme’ hem daha önce hem de AKP döneminde zamanlar ve siyasetler üstünde durabilmiş bir kurum değildir; ona devlet kurumlarını denetleme görevi verilmiş olsa da bu denetlemenin ölçü alacağı Anayasal veya fiili kıstaslar, karar verici kurulun bileşenleri önceden oluşmuş bir iktidar çıkarını temsil ettiğinden tarafsızlığından söz etmek de mümkün olmaz.

Yasalar, kararnameler, etraftan kuşatmalar sayesinde bu mahkemeye komuta etmeye çalışan AKP iktidarı zaman içinde bu kurumu şekillendirmeye çalışmıştır. AYM’nin son yirmi yıllık tarihi, kurumun keskin yol ayrımlarında nasıl elverişli bir cihaz olarak çalıştığını gösterir. Ancak bu gerçeklik tıpkı diğer kurumlar gibi, AYM’nin iktidar ile çelişkisiz bir birlik oluşturduğunu göstermez.

Bu çelişkili var oluşun Enis Berberoğlu vakasıyla birlikte AYM’yi bir varlık yokluk sınırına çektiğini gösteriyor.

Kısa bir süre önce Devlet Bahçeli’nin işaret ettiği, sonra Erdoğan’ın da teyit ettiği bu sınır tek adam sisteminin kullanışlı bulmadığı devlet aygıtlarını bir yük olarak taşımaktan vazgeçtiği bir güzergahı kesiyor. Parlamenter sistemin bütün kamburları, bağları ve engellerinden kurtulmak gerektiğini söyleyen Bahçeli, darbe dönemlerinin ürünü olduğunu iddia ettiği hakim ve hukuk sisteminin mutlaka ele alınması gerektiğini dikte etmiş. Parlamenter sistem kalıntısı olan Anayasa Mahkemesi’nin de kapatılarak yerine Yüksek Mahkeme gibi bir kurumun kurulmasını istemişti: “…Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni darbelerin ardından tesis ve tezahür eden kurumların küflü prangalarından kurtarmak asıl olmalıdır.”

Cumhur İttifakının unsurlarının, kapatılmasını ya da yeniden düzenlenmesini istedikleri AYM ana muhalefet partisi tarafından ise hep devlet aklı seliminin temsilcisi, demokrasinin koruyucusu olarak görüldü. İktidar sapmalarının temize çekileceği bir yer olarak sürekli işaret edilen AYM, CHP sayesinde siyasetsiz muhalefetin kapısında oyalanabileceği, yasak savılabileceği bir kurum muamelesi gördü çoğunlukla. AKP iktidarının hukuksuzlukta sınır tanımayan icraatına karşı ana muhalefet için sivil ve hukuki vesayetin adresi haline geldi AYM.

TEK DENETLEYİCİ TEK ADAM

Erdoğan rejimi açısından aslında bu siyasetsiz muhalefeti soğurma, belirli bir dengede akim bırakma aracı olan AYM peki şimdi ne oldu da kendisinden vazgeçilebilir bir hale geldi.

AYM’nin “10 Ekim 2018 tarihli "Yeni Kurulan Bazı İdarelerin Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli cetvellere eklenmesine dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi"ni iptal etmesi; sosyal medya konusunun direkten dönmesi; iktidarın nazik noktası sayılan dershaneler konusundaki tutumu vb. göz önüne alınırsa kurumun yük olma haddini nasıl doldurduğu anlaşılabilir. Ama hız kesse de iktidar tarafından başka mecralar ve baypaslarla telafi edilebilir bu tür kararlar, bir ucunda AYM sopasını sallayan zararsız bir muhalefete indirgenmiş CHP’nin diğerinde AKP’nin olduğu bir demokratlık fantezisini tatmin etmekten daha öncelikli hale gelmeyebilirdi. Yani olağan şartlarda AYM kapatılmasa da olurdu.

Ama olağan şartlarda değiliz ve bugün bir bloğun faşizme evrilen tek adam-tek parti rejiminden diğerinin parlamenter sistemden yana olduğu iki burjuva fraksiyon arasında süren rejim tartışmasının alttan alta keskinleştiği bir noktadayız. ‘Cumhurun en üst karar organının Cumhurun başı olması gerektiği’ni düşünen iktidar fraksiyonu aynı zamanda bu organın denetlenemez olduğunu düşündüğü için ‘eski rejim’in kalıntılarıyla yol alamaz durumda. Arada bir denetleme görevini gören AYM ile, yolsuzluk ve irtikap belgeleri yayınlayan Sayıştay gibi kurumlar eski dönemin ‘denge ve denetleme’ kurumsal geleneğiyle şekillenmiş yapıları itibarıyla yeni rejimin organik bir parçası olamazlar.

Enis Berberoğlu kararının ardından AYM’den gelen bir refleks bu kalıntı kültürü epey düşündürücü bir biçimde yansıttı. Bu kültüre, artık rejimin değiştiğini anlamamak için sarılan ana muhalefet partisinin dayanağı olan kurumun ışıklarını yakarak sosyal medyada paylaşan zihniyet, 11 Eylül’ü 12 Eylül’e bağlayan gece Genekurmay’ın ışıklarının sabaha kadar yanmasına gönderme yaparak, çökerken bile tek adam iktidarının bugünlerde önü çok açık görünmeyen yolunu açmış oldu. Bunun karşılığında sosyal medyada yayınlanan İçişleri Bakanlığı binasının ışıklı fotoğrafının AYM’nin elindeki demokratlık kartını çabucak almasının sorumlusu AYM binasının ışıklı paylaşımını yapan bir tek kişi değildir kuşkusuz. İktidar en zayıf yerinden çakılsın da hükümet etme imkanı çıksın diye bekleyen, bazen darbelerden medet uman, temsil etmeye niyet ettiği halkı bir hukuk devletinde yaşadığına inandırmaya devam eden bir muhalefet siyasetiyle kurumlarının kendi beceriksiz çöküşüdür gösterilen. Hem de kendi çöküşünü geciktirmeye çalışan bir iktidar söz konusuyken.

Eski rejim ile yeni rejim arasındaki gerilim zaman zaman yüze vurmuş bir çatışma biçimini alıyor. AYM etrafında süren tartışmaların ve restleşmelerin esasını da bu gerilim oluşturuyor. Yerel Mahkemenin kendi başına, kendi iradesiyle değil komuta kademesine uyarak aldığı hissedilen bu karar, suları epey bulandıracak görünüyor. Binaları ışıklandırmak nedense içerdeki karanlığı daha heybetli gösteriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...