25 Eylül 2020 00:49

Yeşilyurt’tan Çatak’a değişmeyen muamele: İşkence!

Osman Şiban

Osman Şiban | Fotoğraf: MA

Paylaş

Yıl 1989. Dönemin Genelkurmay Başkanlarından Doğan Güreş’in “düşük yoğunluklu çatışma” olarak tanımladığı çatışmalı sürecin tırmanmaya başladığı zamanlar. Cizre’nin Yeşilyurt köyü jandarma, komando ve özel timler tarafından sarılmış. Köylüler yerlere yatırılmış, evler aranmış ama hiçbir “suç unsuru” bulunamamış. Köylüler toplanarak, “Siz PKK’yı besliyorsunuz, düşmansınız, bu köyü yakacağız” gibi tehditlere maruz bırakılmış. Ama yetmemiş, çevreden insan dışkısı toplatılarak köylülere sırayla yedirilmiş. Bu olay o dönem Cumhuriyet gazetesinde muhabir olan Celal Başlangıç’ın köylülerle yaptığı görüşme sonrasında ortaya çıkartılmıştı.

Yeşilyurt’taki işkence vakası, ülkede çok karanlık bir dönemin; köy yakmaların, yargısız infazların, faili meçhullerin yaşandığı 90’lardaki ‘özel savaş’ın habercisiydi.

Son birkaç gündür aralarında gazetemiz Evrensel’in de yer aldığı sınırlı sayıdaki medya organında Van Çatak’ta iki köylüye yapılan korkunç işkenceyle ilgili haberler yer alıyor. İktidar yanlısı medya organlarının yanı sıra Kürt sorununda baskı politikalarından yana milliyetçi-ulusalcı kimi medya organları da bu haberi görmezden geliyor. Bugüne kadar böylesi işkence olayları ortaya çıktığında bu uygulamaları yapanlar hakkında göstermelik soruşturmalar açarak olayları geçiştiren iktidar cephesi de sessizliğini koruyor.

Bilmeyenler için olup biteni kısaca özetleyelim: Van’da 8 Eylül’de başlatılan Yıldırım-10 Norduz operasyonu kapsamında Çatak kırsalında yaşanan çatışmada 3 güvenlik görevlisi yaşamını yitiriyor. 11 Eylül’de Çatak kırsalında operasyon düzenleyen askerler Andiçen Mahallesi Sürik mezrasında tarlasında çalışan Servet Turgut’u (55) gözaltına alıyor ve ardından köylüleri toplayıp Osman Şiban’ı (50) da gözaltına alıyorlar.

Yakınları, gözaltına alınan Şiban ve Turgut’tan ancak iki gün sonra haber alabiliyor. İki köylünün Van Eğitim Araştırma Hastanesinde yoğun bakımda olduklarını öğreniyor. Köylüleri hastaneye getiren kişi “Bu kişiler helikopterden atıldı” diyor. Hastane epikriz raporunda da Şiban’ın “helikopterden düşme” ve Turgut’un da “yüksekten düşme” sebebiyle acil servise getirildiği bilgisi yer alıyor. Ailesi, yaşadığı ağır travma sonucunda Osman Şiban’ın geçici hafıza kaybı yaşadığını söylüyor. Vücudunun birçok yerinde kırıklar tespit edilen Turgut’un ise hayati tehlikesi devam ediyor.

Olayla ilgili HDP Milletvekili Tayip Temel, İçişleri Bakanı Soylu’nun ve Deva Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu da Milli Savunma Bakanı Akar’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdiler. HDP Grup Başkan Vekilleri Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç da Meclis Başkanlığı’na konu ile araştırma önergesi vererek olayın incelenmesi için bir araştırma komisyonu kurulmasını talep ettiler. Ancak başta da söylediğimiz gibi bu kadar ciddi bir işkence vakası iddiasına dair iktidar cephesinden henüz verilmiş bir yanıt bulunmuyor.

Bu işkence iddiasıyla ilgili Van Valiliği’nden yapılan açıklamada ise Çatak kırsalında devam eden operasyonda “bir teröristin etkisiz hale getirildiği” belirtildikten sonra “Teröristin etkisiz hale getirildiği yerde gözetleme yapan ve şüpheli hareketler sergileyen 1 şahsın S.T. bulunduğu tespit edilmiş, şahsın ‘dur’ ihtarına uymayarak kaçmaya çalıştığı esnada kayalık alanda düştüğü ve yaralandığı gözlemlenmiş, mukavemet göstermesine rağmen yakalanıp usulüne uygun olarak muhafaza altına alınmıştır(…) Bölgede BTÖ mensuplarına yardım/yataklık ettiği değerlendirilen O.Ş. isimli şahıs aynı bölgede mukavemet göstermesine rağmen usulüne uygun olarak muhafaza altına alınmıştır” deniliyor.

Keşke Valilik bu ilginç muhafaza (koruma) altına alma yöntemiyle ilgili biraz daha bilgi verseydi de muhafaza altına alınan köylülerin kendilerini nasıl hastane yoğun bakım servisinde bulduklarını öğrenebilseydik!

Valiliğin Servet Turgut için “kayalıktan düştü” iddiası da bize nedense işkence edilerek katledilen gazeteci arkadaşımız Metin Göktepe için yapılan “duvardan düştü” açıklamasını hatırlatıyor. Köylüler, valiliğin iddiasının aksine söz konusu yerde kayalık olmadığını da söylüyorlar ki bölgedeki köylüler “dur" ihtarına uymamanın ölüm anlamına geldiğini bildiği için zaten kaçmazlar.

Demokrasi ve insan hakları konusunda zerrece kaygısı olan bir iktidarın yapması gereken şey, bu iddiaların araştırılması için derhal adım atmasıdır. Madem Valilik bu iddiaların doğru olmadığını söylüyor -ki bu iddiaların doğruluğunu gösteren ciddi bulgular var- o zaman kurulacak komisyon zaten bunu ortaya çıkaracaktır. Ancak böylesi bir komisyonun kurulmasına karşı durmak, iktidarın bu işkencelerin arkasında durduğu ve duracağı anlamına gelir ki bu durumda bundan sonra da böylesi işkencelerin uygulanmasına davetiye çıkartılmış olur.

Öte yandan 1988’de köyleri yakıldığı için Mersin’e göç etmek zorunda kalan ve hayvancılık yapmak için köylerine dönen köylülerin 1988’dekine benzer bir muameleye maruz kalması, Kürt sorununun çözümü adına uygulanan politikalarda 32 yıl sonra tekrar başa dönüldüğünü de gösteriyor.

Sonuç olarak Van Çatak’taki işkence iddiası karşısında takınacağı tutum, bu olayın bugünkü iktidarın Yeşilyurt vakası olup olmayacağı sorusunun da yanıtını verecek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa