24 Ağustos 2020 00:15

Bayern Münih’in kendi tarihine uzun yürüyüşü -1

Kurt Landauer'i anlatan kabartmalı tabela.

Fotoğraf: David Rasp/Wikimedia Commons (CC BY-SA 4.0)

Paylaş

1951 yılındaki kongre, alışılmadık şekilde kalabalıktı. Bayern Münih’in hentbolcuları 150 kişilik bir grupla Unionsbrau’daki salonu doldurmuştu. Herkes bir gariplik olduğunun farkındaydı ve neticede hentbolcular kendi başkanları olan Julius Scheuring’i seçtirmeyi başardı. Bundan ders çıkarılacak ve başkanın sadece futbol takımından gelmesini sağlayacak düzenlemeler yapılacaktı ama artık çok geçti. Efsane Başkan Kurt Landauer bir kez daha koltuktan uzaklaştırılmıştı. Bu, onun için 1933’te Nazilere karşı aldığı (hükmen) yenilgi kadar üzücüydü. 1932’de kulübe ilk şampiyonluğunu yaşatan Yahudi Başkan Landauer gönlü kırık biçimde 10 yıl daha yaşadı ancak artık Bayern maçlarında ona rastlanmıyordu. Kulübün, Landauer’e ve aslında köklerine hak ettiği değeri vermesi için aradan 50 yıldan fazla süre geçmesi gerekti. İki parçalı bu serinin ilk yazısında 1951’deki “darbe”ye kadar olan sürece odaklanacağız.

***

Bayern Münih, bugün dünya futbolunu takip eden pek çok kişi için ya zaferlerin, imtiyazların, zenginliklerin kulübüdür ya da nefret objesidir. Fakat kulübün bugünkü gücü, Avrupa arenasında mücadele ettiği diğer devlere göre çok daha yeni. Bunda Bayern’in, kulüp yapılanması ve vizyonuyla Alman rakiplerinden daha farklı bir görüntü çizerken araya giren Nazilerin (1933-1945) önemli payı var. Naziler, nisan 1933’te Güney Alman takımlarına “Yahudilerin spor kulüplerinden ihraç edilmesinde tam iş birliği” sözü verdiren paktı imzalatmış, Bayern’in Başkanı Landauer ve Teknik Direktörü Richard “Dombi” Kohn’un da aralarında olduğu isimler ülkeyi terk etmeye zorlanmıştı. (bk. “20. yüzyılın ilk yarısında Yahudiler ve spor” serisi)

***

Münih, Naziler iktidara gelmeden önce de Yahudiler için zor bir kentti. 1919’daki kısa ömürlü Bavyera Sovyeti’nde Kurt Eisner’in de aralarında olduğu liderlerin önemli bir bölümü Yahudi’ydi ve karşı saldırılarda antisemitizm kışkırtılıyordu. Yahudilerin sınır dışı edilmesine yönelik kararlar ‘20’lerle birlikte başlamıştı. Hitler’in Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) de, onun öncülü Alman İşçi Partisi (DAP) de Münih’te kuruldu. 1920’ler antisemitist ve antikomünist saldırılarla geçti. Münih Üniversitesinde dahi Yahudilerin varlığı sorgulanıyordu. Böyle bir atmosferde Bayern, başkanlığını Yahudi Landauer’in yaptığı bir kulüp olmakla yetinmiyor, kulüp kültürünü ve futbol anlayışını dönemin Yahudi Macar öncüleriyle birlikte şekillendiriyordu.

Bayern, asla abartıldığı seviyede bir Yahudi kulübü (Judenklub) değildi, bu anlamda Eintracht Frankfurt, Tennis Borussia Berlin ve ezeli rakip Nürnberg daha iddialıydı ancak Yahudilerin kendilerini evinde hissedebildiği ve ayrımcılığa uğramadığı bir yerdi. Nitekim Landauer ve diğerleri uzaklaştırılsa da Bayern  -1860 Münih gibi- Nazileştirilemedi. Naziler kendi partilerinden bir ismi (Josef Sauter) ancak 1943’te başkanlığa getirebildi. O dönemde dahi, İsviçre’de oynanan bir maçta futbolcuların tribünde Landauer’e sevgi gösterisinde bulunması Nazileri çıldırtmıştı.

***

Savaşın bitmesinin ardından avantaj, eski rejimle olan ihtilafı nedeniyle Bayern’deydi. 1947’de Sport-Magazin’in “Kurt Landauer döndü” başlığıyla duyurduğu haber, tarihi öneme sahipti. Çünkü Almanya o dönemde Yahudilerin dönmeyi tercih ettiği, “dost” bir yer değildi. Kontrolün Amerikan askerlerinde olduğu, yeni bir siyasi yapının yerleştirilmeye çalışıldığı, tüm kurumların yöneticilerinin geçmişinin araştırıldığı atmosferde eski rejime düşman Landauer gibi bir figürün varlığı Bayern için rahatlatıcıydı. 1947’de başkanlığa gelen Landauer, Sabener Strasse’de halen Bayern’in karargahı olan tesisleri kulübe kazandırmanın da aralarında olduğu önemli işlere imza attı.

***

Yazının başında aktardığımız “1951 darbesi”nin kalp kırıcı olmasının nedenlerinin başında Bayern’in artık bir “Zulmedilmiş Yahudi”ye ihtiyacının kalmamış olması geliyordu. 1949’da yeni cumhuriyet kurulmuştu. Yürütme, müttefik askeri hükümetten federal hükümete geçmişti. “Siyasi arınmanın kanıtı” olarak Kurt Landauer gibilerin artık bir işlevi yoktu ve Bayern de onu ilk fırsatta devre dışı bıraktı. Bu hamle belki bu amaçla yapılmamıştı ama pratik sonucu buydu ve Landauer alınganlık göstermekte haklıydı. Nitekim Bayern (ve Alman futbolu), Landauer’in liderliğindeki imajını ve tarihini 1951 sonrası süreçte hızla yeniden “Unuttu”. Nazilerin isteği de buydu ve böylece bir anlamda “devamlılık esası” sağlandı.  Bu unutuş, Dieter Schulze-Marmeling’in dediği gibi bir suç ortaklığının sonucuydu: “Bir zamanlar dışlananlar bu nedenle dışlanmış kalmalı” idi…

NOT 1: Bu seride ana kaynağımız Dieter Schulze-Marmeling’in Der FC Bayern und seine Juden (FC Bayern ve Yahudileri) kitabı olacak. Başlık da bu kitabın son bölümüne yazarın verdiği isimden geliyor.

NOT 2: Bayern tarihine daha genel bir bakış için Ali Murat Hamarat’ın #tarih dergisi şubat sayısındaki makalesini, kulübün yakın dönem idare anlayışına vakıf olabilmek içinse Fatih Demireli’nin Socrates Dergi’nin ağustos sayısındaki yazısını öneririm.

NOT 3: Yazı, Bayern-PSG finalinin sonucundan habersiz ve bağımsız şekilde yazıldı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa