28 Temmuz 2020 22:24

Kayıplar ülkesi

Cumartesi annelerine polis barikatı

Fotoğraf: MA

Paylaş

“Sizin hiç babanız öldü mü” diye sorar bir şiirinde Cemal Süreya. 800 gündür kayıp eşlerini, çocuklarını, babalarını arayan Cumartesi Anneleri adına devlet erkine, millet vekillerine, acılı annelerin gözünün yaşına bakmaksızın coplayarak döven polislere sormak istiyorum: Bu acılı insanlarla bir empati kurmayı düşünmediniz mi hiç? Faili meçhul cinayet dosyalarının açılmasını neden engelliyorsunuz? Cumartesi annelerine yapılan onca şiddet ve zulmün arkasında açıklayamayacağınız bir derin devlet ayıbı mı var?

Bir zamanlar diktatörlükle yönetilen İspanya, Şili, Arjantin gibi ülkeler de muhalif ve solcu oldukları gerekçesiyle binlerce kişi öldürüldü, binlercesi kaybedildi. Anneler evlerinden alınıp götürülen kocalarından, çocuklarından haber alma umuduyla yıllarca beklediler. Meydanlarda toplandılar. Ve annelerin bu girişimi uluslararası topluluklarda da yankılandı, destek buldu. Bizde de özellikle 90’lı yıllar faili meçhul cinayetlerin, kayıpların, siyasi ölümlerin yoğun olduğu bir dönem yaşandı. 2002’de iktidara gelen Tayyip Erdoğan Türkiye’ye ileri demokrasi getireceği vaadiyle işe koyuldu. Avrupa Birliğinden, uluslararası kuruluşlardan ve ülke içinden destek buldu. Ancak 2007 yılında Erdoğan’ın yönettiği AKP strateji değiştirdi. Giderek sertleşti. Özellikle halkın haber alma hakkını engelleyici yasalarla kamuoyunun bilgilenmesini engelledi.  Çok sayıda gazeteci cezaevine konuldu. Kazandığı seçimler, liberallerin yetmez ama evet söylemiyle belleklere kazınan halk oylamasından sonra da Erdoğan totaliter bir yönetimi benimsedi. Ardından yasama, yargı ve yürütme tek elde tek adamda toplandı. Dolayısıyla Türkiye uzun yıllar sallanıp durduğu görece demokrasiden büsbütün koptu. Böylelikle bugün içinde yaşadığımız konuma gelindi.  Bütün bunlar olurken ana muhalefet ne yapıyor derseniz? Demokrasi açılımı arkasına sığınarak sağlıklı sonuç getirmeyen kurultaylar toplamaya devam ediyor. Erdoğan’dan kopya çekerek parti içi demokrasinin zararlı olduğuna karar veriyor. Anlaşılan bundan sonra iktidarda tek adam muhalefette tek adam sistemi ile siyasi yörüngesini belirleyecek Türkiye. Halkımızın çoğunluğu masal dinlemeye öylesine alıştı ki din afyonu ile düşünme yetisini de kaybetti. Dünyayı sarsan Covid-19’a “Bizim alnımız secdede bize bir şey olmaz” diye meydan okuyor. Ayasofya kıyamından sonra hep birlikte göreceğiz. Umarım 15-20 gün sonra Covid-19’un hışmına uğramayız.

Yazıya başlarken düşündüm, üzerinde kalem oynatılacak o denli çok sorun var ki hangisinden başlayayım ama cumartesi anneleri ağır bastı. 800 gün kayıplarını aramak dile kolay insanın yüreği burkuluyor. Tabi vicdanı ve sağlam bir yüreği varsa. Yazıyı sonlarken dünya edebiyatının büyük ustalarından Alman Yazar ve Şair Rainer Maria Rilke’nin dizeleriyle okuru buluşturmak istedim. Behçet Necatigil’in akıcı çevirisinden “Ciddi Saat”

Şimdi dünyada nerede biri ağlıyorsa
Sebepsiz, dünyada, ağlıyorsa
Bana ağlıyor.

Şimdi gecede nerede biri gülüyorsa
Sebepsiz, gecede, gülüyorsa
Bana gülüyor.

Şimdi dünyada nerede biri yürüyorsa
Sebepsiz, dünyada, yürüyorsa
Bana gidiyor.

Şimdi dünyada nerede biri ölüyorsa
Sebepsiz, dünyada, ölüyorsa
Bana bakıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...