11 Haziran 2020 00:24

Putin, pardon Danıştay

Fotoğraf: Ahmet Dumanlı/AA

Paylaş

Ben Sultanahmetliyim. Babam da orada doğdu. Babam yıllarca tramvay yolundan sahile kadar olan Cankurtaran Mahallesi’nin muhtarlığını yaptı. Sonra bu görevi Amcam üstlendi. Ondan sonra da halam.

Dedemin hapishaneye komşu evinin yatak odasında uzandığımda Ayasofya’nın kalın gövdeli minaresini görürdüm, Sultanahmet Hapishanesinin pencereleri tuğlalarla örülmüş siyasi koğuşlarından gelen ve o zamanlar pek de anlayamadığım sloganlarla birlikte. Orta halli babam Türkiye’nin en zengin muhtarı seçilmişti. O zamanlar borç isteyen çok olurdu, zenginliğinin mahalledeki Topkapı Sarayı’ndan, Ayasofya’dan, Arkeoloji Müzesindeki Hitit tabletlerinden, Sultanahmet Camii’nden olduğunu bilmeyenlerden.  Sırtı Ayasofya’ya bakan Sultanahmet Parkı’nın ve içerisindeki fıskiyenin yapılmasında çok emeği geçmişti. Hedefleri Katmandu olup, Sultanahmet’te pilleri biten ‘68 kuşağının renkli şalvarlı, karışık sakallı, battaniye saçlı elek altı tiplerinin konaklama yeri olmuştu o zamanlar Ayasofya’nın duvar dipleri.  Ayasofya her gündeme geldiğinde, babamın “Hipi”, annemin “Bitli turist” dediği ve çarkın bir dişlisi olmayı reddeden özgür insanlarla birlikte, çocukluğumu hatırlarım. 

Babamın torpiliyle beleş girdiğimiz avlusunda İsmail ağabeyin nikah memuru tonunda sesiyle turistlere anlattığı tarihi dinlerdik anlamadan. Bizans İmparatoru Jüstinyen 532’de başlamıştı yaptırmaya. Ayasofya’nın “aya”sı “Kutsal, azize”, “Sofya”sı da eski Yunancada “bilgelik” anlamındaki “Sophos”tan geliyordu. Yani “Ayasofya demek “Kutsal bilgelik” demekti. Oysa ben Sofya’yı  Draman’daki komşumuz Despina’nın kız kardeşi Sofya sanırdım.  Ortodoksluk mezhebinde Tanrı’nın üç niteliğinden biriymiş kutsal bilgelik. Tercüman İsmail “Taşları ve kapıları kendisinden daha eskidir Ayasofya’nın.” derdi, gözlerini her bir Alman’ın gözüne dikerek tek tek,  “Bilgeliği de mimarlarının, dünyanın ilk bilge kenti Milet’ten gelmiş olmalarıdır herhalde.”

Biraz büyüyüp 3 ciltlik “Bizans” kitabını okuyunca anladım aslında Ayasofya’nın sadece ibadet yeri olmadığını. İşlevi hep siyasi olmuş tarih boyunca. İmparatorlar, imparator olamamış patriğin izni ve tacı olmadan. Patrikler de patrik olamamış İmparator’un izni olmadan. Yolunu şaşıranların sürgün yeri Büyükada, iyi mi? Darbeden kaçan imparatorlar, imparator adayları sığınmış inanç duvarlarının arkasına. Bu işin din ve tarih tarafı.

Şimdi iş tekrar gündeme geldiyse durum ve işler kötü demektir. Eskiden de öyleydi.  Sağ iktidarlar ne zaman sıkışsa Cağaloğlu’daki Milli Türk Talebe Birliğinden birileri gelip Ayasofya’nın duvarının dibinde namaza dururlardı. Ama bu ülkenin son 70 yılında 65 yıl iktidarda olan sağcı iktidarları, bir imza atıp cemaati içeriye almaya bir türlü cesaret edememişlerdi. 

Şimdi yine kıpırdanıyorlar. “Çanlar sussun, ezanlar yükselsin.”

“Tamam, öyle olsun. Hadi yapalım.” deyince de renkleri atıyor.

Karınlarından mırıldanıyorlar, “Şimdi değil, temmuza. Hem Ortodoks Putin, pardon, Danıştay ne der?”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa