03 Haziran 2020 20:37

Dünya’ya çığlık-dünya çığlığı

Fransa'da Adama Traore ve George Floyd için düzenlenen eylem

Fotoğraf: Julien Benjamin Guillaume Mattia/AA

Paylaş

Lafı dolandırmaya gelmez; dosdoğru söylenmelidir: Burjuva dünyasının bir tek karade resmedildiği andır Mineaaseto’daki vahşet. Floyd’un iki sözcüklü son sözleri ve boynuna bastıran Beyaz Saray’ın beyaz kuvveti! Beyaz sömürgecinin beşyüz bin Kızılderiliyi uçurumlardan savurarak, ateşte yakarak, kurşunlayarak, zehirleyerek yerleştiği kıtada, kölelik düzenini ve ırkçı vahşeti yeni yöntemlerle modernize ederek sürdürmesinin resmidir karşımızdaki. Siyah derili insanlara, Afroamerikalılara, Latin kökenlilere, “İslam ülkeleri” diye kabaca haritalanan bölgelerden gelmişlere karşı “Ku Klux Klan”cı vahşetin, kendine güvenli postal gösterisidir. Üstte, burjuva devletin polis kuvveti-altta sömürülüp ezilen, ayrımcılığa tabi tutulan, horlanıp aşağılanan, kimilerinin “ayaklar”, kimilerinin “köpekler” diye küçümsedikleri “aşağı tabakalar”dan bir siyah derili beden ve açılmış koskoca gözler!

“Nefes alamıyorum!!!!” diyor Floyd! Bastırıp öldürüyorlar. Tek değil, çoğullar. Yanındaki devlet gücü seyredeni de, fiile ortaktır, etraftan müdahale olmasın diye tetiktedir.

Kapitalist ırkçılık ve beyaz köle tüccarlığı, burjuva devletin Amerikan emperyalist bayrağına sarınmış kimliğiyle Beyaz saray bahçesinde poz vermektedir. Bir elinde din, diğer elinde mitralyöz! “Öldürücü kuvvetlerimi üzerinize salarım” diye tehditle, sokağa çıkanları teslim olmaya, sessizliğe bürünmeye çağırıyor.

Arada korkuya kapılarak sığınaklara kaçsa da, burjuva militarist aygıtın devasa vahşetine güvenerek kuvvet gösterisine girişmekten; sokağı teslim almak üzere saldırıya geçmekten geri durmuyor. “Aşağı sınıflardan olanlara” karşı bu güç gösterisi; egemen olanın fizik kudretini sokağa dökerek isyan halindeki kitleleri teslim almak için daha büyük vahşetle saldırıya geçmesi, ve yürüttüğü daha etkin saldırıları da “teröristleri etkisizleştirmek”- “yağmayı önlemek” –“huzur ve güveni sağlamak” şeklinde haklı göstermeye çalışması, ilk kez görülmüyor. Bu vahşet ve bu saldırganlık sadece ABD’ne, sadece emperyalist barbarlığın tüm yönleriyle göstereni olan Beyaz Saray’daki figüre özgü değil. O polis, bastırdığı Siyah derili adamın boynunu kırarcasına saltanat gücünü ortaya koyarken, “boğuluyorum-ölüyorum” çığlığı, dünyanın bütün işçi ve emekçilerinin boğazından çıkmış bir haykırışa; bir büyük protestoya, ölüm-yaşam arası seçim yapma çığlığıdır. Tekil birey gücünün yetersiz kaldığını ortayı koymuştur. Etraftaki polis gücü sadece Amerikan çakal politikasının, Amerikan emperyalist korsanlığının dünyanın ezilenlerine meydan okumasını göstermiyor; seyircisi olarak durduğu ölümde gördüğü,  Trump’un çok bariz-çok açık şekilde temsil ettiği beyaz mali oligarşinin vahşi kudurganlığıdır.

Ve bu kudurganlık dünyanın tüm burjuva diktatörlüklerinde, tüm sermaye devlet ve hükümetlerinin politikasında farklı biçimleriyle karşımıza çıkıyor. “Nefes alamıyorum!” çığlığı, Brezilya’dan Türkiye’ye; Fransa’dan Mısır’a; Kanada’dan Ruanda’ya; Çin’den suudi Arabistan’a bütün “uygar kapitalizm”in ve bütün bağımlı-geri ülkelerin gerçekliğidir. Siyonist işgalcinin Filistin’de, Bolsonaro adlı CIA yetiştirmesinin Brezilya’da yaptığı da, Türkiye’de polis vahşeti nedeniyle ölüsünü sokaktan günlerce alamayan Kürtlerin durumu da, çocuk yaşta “büyük adam Berkin”in kurşunlanması da “aynı adrese çıkıyor.” Fark şu ki, siyah derili Amerikalı Floyd’un çığlığı, sermaye dünyasının tüm kan dökücülüğü-kan içiciliğini en çıplak haliyle, gizlenemez, inkardan gelinemez, örtülemez şekilde ortaya koymuştur.

O çığlık aynı zamanda bir kurtuluş çağrısıdır! Nefes alamayanlara, sömürülenlere, baskı altında tutulanlara, ayrımcı politikaların hedefinde olanlara “Nefes alma” çağrısıdır. “Gelin hep birlikte direnerek yaşam yolunu bulalım ve rahatça nefes alalım!” diye anlaşılması gereken bir çığlıktır o.

O çığlığın yarattığı yankının dünya düzeyindeki etkisinin farkında olan burjuva egemen kuvvet, şimdi ayaklananların “yağmacılığı”ndan sözederek vahşeti değil, sokaktaki hareketin bazen kontrol dışı, bazen provokatif unsurlar bazen de engellenemeyen öfke sonucu yol açtığı “istenmeyen sonuçları”nı öne, ekranların göbeğine çekerek protestoların yayılmasını önlemeye çalışıyor. Karapropagandayla sermaye dünyasının halk kitleleri için yarattığı karanlığı gizlemeye; suçluyu hesaba çekmekten kurtarmaya soyunanlar şimdi, “aman bizim ülkemize de sıçramasın!” derdindeler.

Ama, Dünya işçi ve emekçileri, her nerede iseler orada bu vahşetin, bu kasap politikasının, polis devletinin bu cinayetinin hesabını sormak üzere “yeter ey barbarlığın gücü!” diye yaşamı seçmek gibi bir acil durumla karşıkarşıyalar. Bu sorun çünkü sadece siyah derili Amerikalıların sorunu değil; bütün ezilenlerin, bütün sömürülenlerin, baskıya ve ayrımcılığa uğrayan herkesin sorunudur. Kime karşı yapılıyor olursa olsun baskı ve vahşetin her türüne karşı çıkmaksızın bu dünyayı insan türü için gerçekten insan olarak yaşayabileceği sömürüsüz ve baskısız bir dünyaya dönüştürmek mümkün olmayacaktır. Dünyamızın ise burjuva barbarlığından kurtuluşa olan ihtiyacı, bütün zamanlardan çok daha fazla artmış bulunuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...