01 Haziran 2020 20:33

Nefes alamıyoruz, çünkü hayat eve de kapitalizme de sığmıyor!

ABD'deki George Floyd eylemlerinde siyahlar ve beyazlar omuz omuza

Fotoğraf: Peter Zay/AA

Paylaş

ABD’de Polis Derek Chauvin’in Siyahi George Floyd’u boğarak öldürmesine öfke, “Floyd”un ağzından çıkan son sözler olan “Nefes alamıyorum”u sloganlaştırarak isyana dönüştü!

Polisin 25 Mayıs’ta işlediği hunharca cinayete tepkiler, bir hafta içinde, ABD’nin doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine pek çok kente yayılarak 31 Mayıs’ta Beyaz Saray’ın kapısına dayandı.

Dün gazetemizin sürmanşetinde yer alan, ABD Muhabirimiz Ekim Kılıç’ın ayrıntılı ve özenle hazırlanmış haberinden anlıyoruz ki, ABD’yi de aşan gösterilerin, sözü edilen gerekçelerinin ötesinde, çok daha derinde nedenleri var.

ABD’DE BARDAĞI TAŞIRAN GELİŞMELER

Eylemlerin koronavirüse karşı mücadele önlemleri sürerken ortaya çıkması ve Washington başta olmak üzere bir çok kentte göstericilerin sokağa çıkma yasaklarını tanımaması açıkça gösteriyor ki, sadece George Floyd ve Siyahiler değil, her renkten yoksullar ve göçmenler, “Nefes alamaz” durumdadırlar.

Üstelik onların nefesini kesen kişiler de değil, sistemin kendisidir.

Bu yüzden de;

Floyd’un milyarlarca insanın TV ekranlarından saniye saniye izlediği bir naklen cinayete kurban gitmesi,

-Polisin eyleme katılanlara sert müdahalesi nedeniyle pek çok kişinin yaralanması, bir kişinin hayatını kaybetmesi,

-Katil polisin “3’üncü derece cinayet” yani “Kasıt olmadan öldürme” gibi “ödül gibi bir ceza” (40 bin dolarlık para cezasına dönüştürülebilir bir ceza) istemiyle tutuklanması ve olayla ilgili diğer üç polis hakkında bir işlem yapılmamış olması,

-Trump’ın ırkçılığa göz kırpan, koronavirüsle mücadele önlemlerine karşı eylemler yapan neofaşistlere, ırkçılara sempatiyle yaklaşıp onları “iyi insanlar” ilan ederken polis cinayetine tepki gösterenleri “haydutlukla” suçlayıp, polise silah kullanma emri vereceğini açıklaması; yanı sıra bu eylemlerde etkin rol oynadığı söylenen “Antifa” adlı örgütlenmeyi “terör örgütü” olarak ilan edeceğini açıklaması,Demokratların ve medyanın, sorunu Trump’a ve bazı polislerin yanlış tutumuna indirgeyerek sistemi savunma ve kimi yağma, yakma-yıkma olaylarını gerekçe göstererek gösterileri kriminalize etme tutumu... elbetteki halkta uyanan infialin isyana dönüşmesinin vesilesi olmuştur.

‘NEFES ALDIRILMAYAN’ HALKLARIN EYLEMİ

Şu da bir gerçek ki, daha önce de polis, özellikle siyah Amerikalılar arasında infial uyandıracak nitelikte sayısız cinayet işlemiştir. Ama bu cinayetlere tepkiler, yerellerle ve siyahların protesto gösterileriyle sınırlı kalmıştır. Floyd cinayetinde ise protestolar bir yandan ABD sathına yayılırken, öte yandan ağırlıklı olarak kadınlar ve gençlerden oluşan önemli bir beyaz kesimin de bu protestolarda yer aldığı görülmektedir.

Çünkü, uzun bir zamandan beri Amerika’da da uygulamaya sokulan “Kemer sıkma” politikaları artık sadece beli değil boğazı da sıkmaya başlamış, halkı “Nefes alamaz” duruma getirmiştir. Bu yüzden de hem hızla yaygınlık kazanması, hem her ulus ve her renkten yoksul, gelecek güvencesi kalmamış Amerikalıları kapsayan bir karakter sergilemesi, hem de tepkilerin medyanın ve demokratların ikiyüzlülüğünü de hedefe koyan bir sınıfsallık göstermesi, Floyd cinayetiyle başlayan protestoları, benzer polis cinayetlerine tepki olarak gelişen ve siyahi damga taşıyan önceki protestolardan ayırmaktadır. Muhabirimiz Ekim Kılıç da içinden izlediği gelişmeleri, “...Gerici-ırkçı vesayet altında ‘Nefes aldırılmayan’ diğer halklar da her türlü samimiyetsizliğe karşı tepkilerini ortaya koyuyor” biçiminde değerlendiriyor.

‘AMERİKAN GEZİSİ’ Mİ YAŞANIYOR?

Kısacası son bir haftadır Amerika’da olup bitenler; bir çok yönüyle, 2013’te “Birkaç ağaca sahip çıkmak için” Gezi Parkı’nda eyleme geçilmesiyle başlayan ama hızla, iktidarın çeşitli halk kesimlerinin, özellikle de gençlerin ve kadınların yaşam tarzına müdahalesine karşı protestolara ve tarihsel önemde bir halk hareketine dönüşen “Gezi direnişi”ne benziyor. Bu yüzden de ABD’nin neredeyse bir rutini olan polis cinayetlerine, George Floyd’un öldürülmesine karşı protestoların, bir hafta içinde ABD’nin başlıca kentlerine yayılması, ABD yönetimini ve düzeni eleştiren bir çizgide hareket etmesi, ister istemez, “Yaşananlar bir Amerikan Gezisi’nin işaretleri midir?” sorusunu akla getiriyor.

Dahası Mineapolis’teki protestoların başlamasının üstünden bir hafta bile geçmeden ABD’deki “Nefes alamayanların sesine” İngiltere, Almanya, Danimarka, Brezilya gibi ülkelerden ses verilmesi ise ’68’i(*) hatırlatıyor. Ve yine ister istemez akla, “Amerika’da başlayan protestolar yoksa yeni bir ’68’in habercisi mi?” sorusunu getiriyor.

TARİH TEKERRÜR ETMEZ AMA TARİHTEN ÖĞRENİRİZ

Tabii tarih hiçbir zaman tekerrür etmez; ama geçmişle bugün arasında doğru bağlar kurup, mücadelenin önünü aydınlatacak sonuçlar çıkarmak gereği de vazgeçilmezdir.

Bu yüzden de bugün ABD’de olanları dünle benzerlikleri ve farklılıkları açısından değerlendirmek önemlidir. Mücadele yayılıp geliştikçe bu konuda daha çok şey söylemek mümkün olacaktır. Ama bugün için şunu söyleyebiliriz ki; ABD’de sistemin “Nefessiz bıraktığı”nı fark edip “Nefes almak istiyoruz” diye sokağa çıkan her renk ve her ulustan yoksullar, bütün dünyaya pandemi koşullarında da bir araya gelip talepler için mücadele edilebileceğini, “Pandemi var o zaman sadece online tepki gösterebiliriz” diyenlerin doğru söylemediğini göstermişlerdir. Bütün dünyanın mücadeleden yana güçleri açısından, pandemi etrafında oluşturulan siyasi iklimden çıkış için, önemli bir moral ve motivasyon dayanağı olmuşlardır.

Amerikalı yoksullar, sermaye iktidarlarının “Hayat eve sığar” iddialarının yalan olduğunu, hayatın ne eve ne de kapitalizme sığdığını gösteriyorlar!

(*) 1968’de dünyayı saran eylemler, ABD’de “Vietnam Savaşı’na hayır” diyen protestolarla başlayıp antiemperyalist karakter kazanarak Avrupa’ya ve dünyanın bir çok ülkesine yayılmıştı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa