24 Mayıs 2020 00:53

Denize düşen yılana, çaresiz iktidarlar yalana sarılır!

Recep Tayyip Erdoğan ve başkanlık ettiği kabine toplantısı

Fotoğraf: AA

Paylaş

İzmir’de bazı camilerin minarelerinden önce “Çav Bella” sonra da “Yuh yuh” adlı türkünün çalınması, siyasi gündemin baş konusu yapıldı.

İzmir Müftülüğünün merkezi ezan sistemine giren kişi ya da kişilerin arka arkaya yaptığı bu saldırı, bir “hacker”ın mı yoksa bir provokatörün marifeti mi, ya da daha organize bir çevre tarafından yapılan bir girişim mi, bu henüz belli değil. Ama, Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak iktidar sözcüleri bu olayı, sanki failleri bulunmuş, muhalefet(*), özellikle de CHP tarafından organize edildiği kanıtlanmış bir saldırı olarak propaganda etmektedir.

Oysa daha ilk yayından sonra Kılıçdaroğlu’dan başlayarak CHP’nin merkezi ve yerel sözcüleri tepkilerini ortaya koymuştu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan muhalefet cephesinde gösterilen tepkileri bilmesine karşın, 22 Mayıs konuşmasında CHP’yi ve kendileri dışında gördüğü herkesi suçladı.

“İzmir’de alçaklar saygısızca yayınlar yaparken o ildeki CHP yöneticileri sosyal medyadan zevkten dört köşe buna seviniyor. Bunların hayallerinde camilerden ezan sesi yerine başka bir ses duymak vardır. Saygısızlar yayın yapıyor, CHP yetkilileri zevk alıyor” diyerek Cumhurbaşkanı, “Bunu CHP organize etti” demek dışında her şeyle CHP’yi ve kendilerinden olmayan herkesi suçladı.

AKP İKTİDARI İÇİN GERÇEĞİN NE OLDUĞUNUN ÖNEMİ KALMAMIŞTIR

Böyle bir durumda, hadi onların sözleriyle söyleyelim, “Toplumun önemli bir kesiminin sinir uçlarıyla oynamak” için yapılan bir provokasyon karşısında “normal” bir iktidarın yapması gereken; herhalde “Vatandaşları itidale davet ederken”, hızla olayın faillerini, varsa arkalarındaki güçleri de açığa çıkararak toplumdaki tansiyonu düşürmektir!

Ama, Erdoğan-AKP iktidarı, çoktan beridir artık böyle yapmıyor. Tersine bu tür olayları istismar ederek, kendileri için “lütfa” çevirmeye yöneliyor. Ellerinde hiçbir kanıt olmadığı halde, muhalefeti, hedefe koydukları rakiplerini suçlamak için durumu kendileri için fırsata dönüştürmek için her yola başvuruyor.

AKP iktidarı için artık, ortaya attıkları iddialarının gerçek olup olmama kaygısı önemini yitirmiştir. Hatta onlar için iddialarının gerçek olmaması daha da avantajlıdır. Çünkü bu durumda iddialarını kanıtlamak için öne sürecekleri “kanıtların” da gerçekle bağlantılı olmanın zorunluluğu da ortadan kalkmaktadır. Çünkü suçlama ne kadar asılsızsa kanıtların da aynı ölçüde dayanaksız olmasının bir sakıncası kalmamaktadır.

Bu yüzden de Gezi eylemlerinde, “Geziciler, Dolmabahçe’de başörtülü bir kadını taciz ettiler” yalanı, tersini gösteren onlarca kanıt ve binlerce tanığın ortaya çıkmasına karşın, halen “ilk günkü tazeliği” ile kullanılmaktadır. Adana’da Emre Yıldırım tutuklanmasına varan tartışmanın, PKK tarafından yapıldığı söylenen Van’daki saldırıyla özdeşleştirilmesi, “ağız dalaşı” görüntülerinin ortaya çıkmasına karşın, ilk anda öne sürülen iddialardan bir adım geri atılmamaktadır!..

HER BASKICI İKTİDARIN SON SIĞINAĞI; KARA PROPAGANDA!

AKP için Adana ve İzmir’deki iki olayın bir kara propaganda malzemesine dönüştürülerek siyasi gündemin konusu yapılması bir rastlantı değildir.

Tersine AKP iktidarının artık halka verecek bir şeyinin kalmamasıyla girdiği mecrada geldiği yerde, gerçeklerin üstünün örtülmesi ve halk indinde muhalefetin bir iktidar seçeneği olmaktan çıkarılacak biçimde ezilmesi tek çıkar yoldur. Burada kendilerinin en önemli dayanaklarından birisi, hatta birincisi kara propagandadır!

Bu yüzden de gerçek ya da gerçek olmama kaygısı olmadan her olayı, her gelişmenin ülke, vatan, millet, milli güvenlik, din davası olarak istismar edilmesi, artık iktidarın siyaset tarzının bir rutini haline gelmiştir.

Bu yüzden de son yıllarda AKP iktidarı, adım adım bir “ağız dalaşını”, bir “itiş kakışı” ya da faili ve amacı (henüz) belirsiz, olağan koşullarda gülünüp geçilecek bir olayı, “Muhalefetin hükümete karşı komplosu”, “Terör örgütüyle aynı amaçta birleşen bir eylem”...gibi gösteren, muhalefeti kuşatıp sindirmenin dayanağına dönüştürmeyi amaçlayan bir çizgiye gelmiştir.

Bu elbette ki, 18 yıldır iktidarda bulunan bir parti ve onun liderinin ne kadar güçlü olduğunun değil ama ne kadar “çaresiz” olduğunun, geleceğe dair hiçbir umudunun kalmadığının da işaretidir.

GERÇEĞİN IŞIĞI YALANIN ÜSTÜNE DÜŞERSE

Erdoğan-AKP iktidarı için gerçeği ters yüz etme dışında bir seçenek kalmamıştır. Bu yüzden de sorunlarla birlikte iktidarın sorunlar karşısındaki çaresizliği büyümekte, önceki yıllardan daha fazla din, vatan, milliyet istismarcılığına başvurulmaktadır. Yalanın daha organize ve sistematik hale getirilerek kara propagandanın kapsamının genişletilmesi de bunun bir parçasıdır. Vatan, millet, milli güvenlik, din-mezhep dozunun artırılarak mükemmelleştirilmesine de bu yüzden ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak son yıllarda halkın bu içerikteki kara propaganda karşısında “kitle bağışıklığı”nın artmış olması, AKP-Erdoğan iktidarı için bir handikaptır!

Ne var ki; “Denize düşen yılana sarılır” diyen ata sözünden ilhamla olacak; AKP iktidarı bu sorunu da “Yalana daha çok ve daha sistematik biçimde sarılarak” aşmayı amaçlamaktadır. Bu da “kara propagandayı” AKP iktidarının “yumuşak karnı” yapmaktadır.Bu yüzden demokrasi güçleri için;

Gerçeğin üstündeki perdeyi yıkmak, ekonomik ve siyasi gerçekleri açıklamak,Provokatif girişimlerin arkasındaki gerçekleri gözler önüne sermek, İşçi sınıfı ve halkın talepleri etrafında birlik sağlamak ve gerçeğin safında yer almalarını sağlayarak iktidarın “yumuşak karnı”nın ortaya çıkardığı olanakları değerlendirmek giderek daha önem kazanmaktadır.

Gerçeğin ışığı olup biteni aydınlattıkça olup bitenin arkasındaki gerçek de daha açıkça görülecektir.

Yaşananların özeti, “Denize düşen yılana, çaresiz iktidarlar yalana sarılır”ın resmidir!

(*) Artık muhalefet deyince kendilerinden olmayan, onlar gibi düşünmeyen, onlar gibi inanmayan, onlardan farklı düşünen her çevre, bu herkese dahildir! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...