13 Mayıs 2020 01:00

İktidar suretindeki şiddet ve kayıp silahlar

15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi. (Fotoğraf: Elif Öztürk/AA)

Paylaş

Ülke TV’de Esra Elönü’nün 3 Mayıs’taki ‘Arafta Sorular’ adlı programına katılan Sevda Noyan’ın, “Benim listem hazır”, “Bizim aile elli kişiyi götürür”, “Biz çok donanımlıyız bu konuda”, “Ayaklarını denk alsınlar” şeklindeki sözleri ve Elönü’nün, ‘ver enerjiyi’ tadındaki “Ayak az kalır, dört ayaklarını denk alsınlar” ifadeleriyle ona katılması, neredeyse kanıksanmaya başlanan bir eşiğin bile aşılması şeklinde bir etki gösterdi.

Aslında 15 Temmuz darbe girişiminden de önce, şiddetin iktidar lehine kullanımının kitlesel meşruiyet zeminine iktidar tarafından boylu boyunca yol verildiği biliniyor. Erdoğan’ın 24 Haziran 2013 günü, Polis Akademisi Güvenlik Birimleri Fakültesinin 2012-2013 Eğitim-Öğretim yılı mezuniyet töreninde dönemin başbakanı sıfatı ile söylediği sözleri hatırlayalım: “Polisimiz demokrasi testinden başarıyla geçmiştir. Adeta bir kahramanlık destanı yazmıştır.” Erdoğan bu sözleri, Gezi eylemleri döneminde polisin şiddetiyle gerçekleşen ölümlerin tartışıldığı günlerde söylemişti.

Erdoğan, 26 Kasım 2014 günü ATO Congresium’daki 4. Esnaf ve Sanatkarlar Şurasında cumhurbaşkanı sıfatı ile yaptığı konuşmada da şu ifadeleri kullanmıştı: “Bizim medeniyetimizde, milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir, hakemdir”.

Ve 17 Şubat 2015 günü meslektaşımız Nuh Köklü, Kadıköy’de arkadaşlarıyla kartopu oynarken, camına kartopu denk gelen bir esnaf tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. Nuh’un “Ölüyorum, keşke bir rüya olsa” sözleri hâlâ hafızalarımızda. Yine o dönemlerde ve sonrasında elindeki satırla insan avına çıkan çeşitli esnaf görüntülerine dair az haber gündem olmadı.

Şiddet iktidar söylemiyle meşrulaştırıldığında, sokakta onu somut olarak canlandırmaya hevesli bir kitlenin kolaylıkla oluşabileceği bir siyasal ve toplumsal tarihi var bu ülkenin. Kazıya kazıya geriye doğru giderseniz karşınıza bir türlü sonu gelmeyen asırlara dayanan kökler çıkacaktır.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından ise, iktidarın bekası için silahlanmanın meşruiyetine dair algı yukarıdan aşağıya adeta boca edildi.

İklim bu hale gelince parmak kadar çocuğu -daha büyük olsa ne fark eder- silahını ateşleyerek gözaltına alan polis görüntüsü, Grup Yorum Üyesi İbrahim Gökçek’in cenazesini ‘Mezarından çıkarıp yakacaklarını’ söyleyen güruh ve televizyondan canlı yayında ölüm listesi ilan etmek bir fotoğrafın tamamlayıcı unsurlarına dönüşüyor.

Bu fotoğrafın negatifinde ise, ölüm orucuna ara verdikten sonra hastanede yaşamını yitiren Müzisyen İbrahim Gökçek için, Twitter’da “Türküler kimseye zarar vermez. #ibrahimgokcekyasamalıdır” ifadelerini paylaşan Hâkimler ve Savcılar Kurulu, Yargıçlar Sendikası Başkanı ve Karşıyaka Hakimi Ayşe Sarısu Pehlivan hakkında soruşturma başlatılması duruyor.

‘İnsanlar ölmesin’ demenin negatif, ‘Ölüm listemiz hazır’ demenin pozitif karşılık bulduğu bu fotoğraf, yukarıda da sıraladığımız gibi boşlukta durmuyor, iktidarın söylemleriyle, pratikleriyle her gün yeniden destekleniyor ve üretilmesine yol veriliyor. Fatih Tezcan gibi iktidar trollerinin, “Tayyip Erdoğan’ı devireceğiz, idam edeceğiz diyorsunuz. Karınızı, çocuklarınızı nasıl koruyacaksınız bizden?” ifadeleri ise bu yekün içindeki en lümpenlerinden biri olarak peşi sıra geliyor.

17 Ocak 2020 günü, Türkiye’de silahlanmış 2 bin selefi dernek olduğunu ifade etmiş olan Cübbeli Ahmet de, popülerleşen bu şiddet kervanına, “6-7 ay önce bir kaç rüya gördüm. Bu rüyalara göre darbe tehlikesi var. Askeri bir darbe” diyerek katılmakta gecikmedi. Buraya kadarki, iktidar suretinde kendisini gösteren ve gündelik hayattaki karşılıklarıyla kendini yeniden üreten şiddet biçiminin analizine dairdi.

Ama ortada daha bir pratik mesele var. 25. ve 26. Dönem CHP Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, 15 Temmuz’dan sonra ‘kaybolan’ 200 bin silaha dair gündeme getirdiği soru hâlâ güncelliğini koruyor. “Hikaye bir cinayetle başlıyor. Ankara’da 2016 yılında Mustafa Maraş, bir traktör sürücüsünü öldürdü. Cinayette seri atış yapabilen MP5 kullanıldı. Katil savunmasında, ‘Silahı 15 Temmuz darbe gecesi Ankara Emniyetinin önünde dağıtmışlardı’ dedi’ paylaşımında bulundu” diyen Tüm, vaktiyle yetkililere sorduğu bu soruya hiçbir zaman doyurucu yanıt alamadığını belirterek, sorusunu yineliyor.

Evet ne oldu bu silahlar? Silahlandıklarını canlı yayında ilan edenler bu silahları nereden temin ettiler?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...