09 Mayıs 2020 00:20

Politika kavgayla götürülemez

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

İktisat sözcüğü ev ekonomisi ifadesi ile anılır. Bir evin ekonomik yönetimi sözcüğünden türetilmiş iktisat sözcüğü artık modası geçmiş bir ifadedir ve devlet yönetimine uygulanamaz. Hele de mahalle kavgası mantığı ile devlet yönetimi asla bağdaşmaz. Fakültelerde devlet yönetiminin ev yönetiminden ayrışmasının en tipik göstergesi ekonomi öğretisinin yanında siyaset bilimi öğretisinin de bulunmasıdır. İki disiplin arasındaki ayrışmada ideolojik unsurlar da rol oynamakla beraber, salt ev ekonomisi mantığı ile devlet yönetiminin olanaklı olamayacağı görüşü yatar. Ondan dolayıdır ki, iş insanları ile devlet insanları ayrışır, çünkü alanları ve ideolojileri birbirinden çok farklıdır.

Neden böyle bir giriş yaptığımı açıklamam gerekirse, Türkiye’nin devlet yönetiminin ülkeyi hızla olumsuzluğa sürüklediğini üzülerek görüyor olmamdır. Ekonomi olumsuz seyrederken pandeminin ekonominin üzerini örtmesinin etkisi kısa sürdü. Pandemi durumunda, sağlık ayağında yer alan Bilim Kurulu’nun belli bir ciddiyeti durumu biraz idare etti, fakat iş siyasete ve ekonomi alanına devrilince dikkatlerin bu aşamada da basiretsiz ekonomi yönetimine çevrilmesine neden oldu. Ekonomi yönetiminin başarısızlığı o denli aşikar ki, yıl sonunda gelecek olumsuz göstergelerin sebebi olarak pandemi dahi gösterilemeyecek.

Ekonomi ve devlet yönetiminde yöneticinin ufku ve basireti iş dünyası kapsamını da aşacak şekilde fevkalade geniş ve yaygın olmalıdır. Zira devlet yönetiminde iç siyasetten daha da önemli olarak uluslararası ilişkilere girilir ve uluslararası dilde siyasi manevra yapılır. Uluslararası dil çoğu zaman dolaylı, ince esprili, daima sakin, hatta ikiyüzlü davranışla sürdürülür. Bu davranış dilini sinirlerine hakim olamayan bir siyasetçi anlayamaz; sakin şeklide toka yapıldığında ilişki dostça algılanır. Oysa her karşılaşmada zaten usulen dostça el sıkışıldığı halde işler farklı yürüyebilmektedir. Bu durumu uluslararası alana cahilce çıkan siyasetçi şu devlet ikiyüzlüdür ya da dost mu düşman mı belli değil gibi, siyaset dilinde yer almayan anlamsız ifadelerle dışa vurur. Dikkat edilirse hiçbir batılı siyasetçi dost bildiği ülkeye sarılmamakta, düşman olarak nitelediğini de mezara kadar yermemektedir. Siyasilerin davranışlarındaki bu fark doğu ve batı insanı arasındaki farktan ya da duygusal ve akılcı davranış farkından değil, siyaset dilinin iyi bilinip bilinmemesinden, akıllıca kullanılıp kullanılamamasından ileri gelir. AKP yöneticilerinin küçümsediği monşerlikle, yumruğu masaya vurucu etkili siyasetçi(!) arasındaki fark budur. İlginç olan şudur ki, birincisi durumu anlar ve ona göre akıllıca davranır, ikincisi durumu anlayamadan kafasına göre yorumlar ve ülkesinin çıkarlarını heba eder, sonra da dost devlet ya da arkadan vuran devlet gibi vülgarize söylemlere savrulur.

Maskelerin halkımıza nasıl dağıtılacağına bir türlü karar veremeyen devlet, sonunda bağış istediği halkına para ile satmaya kalkarak, başta ABD olmak üzere sayısını unuttuğum bilmem kaç ülkeye daha yardım yapmakla övünüyor. Maskelere ek olarak en yüksek düzeyde mektuplar yazılıyor. Acı olan şu ki, anlaşıldığına göre, mektuplar yanıtsız kaldığı gibi, maskelere de ikinci sınıf elemanlardan dil ucu teşekkür gelmektedir. Doğal olarak bu tür yanıtlarda siyaset dili kullanılır ve bu dil kendisini siyasetçi zanneden insanların değil, gerçek devlet insanının ya da monşerin anlayabileceği ifade tarzıdır. Ne var ki, uluslararası ilişkilerde bu dil siyasetçiyi rahatsız etmese de ulusu zedeler. Keşke bu zedelenmeyi bizzat halk da hissetse ve münasip bir dille aldığı derin yaranın hesabını siyasetçisinden sorsa! Anlaşılan, salt iç denetim için olmayıp, halkların uluslararası iletişime ulaşamaması amacıyla da medya denetlenmektedir. Aynı amaçla iletişim kanalları kontrol altına alınmakta, böylece her şeyin yolunda gittiği görüntüsü oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Tüm çabalara rağmen bazı denetlenemeyen sinyaller ortaya saçılır ve topluma mesaj iletir. En çarpıcı mesaj döviz kurundaki değişimlerdir. Temel ölçü olarak dolara baktığımızda, adeta denetimsiz yükselişinin arkasında cari açık, yabancıların ve halkın siyaset ve ekonomideki gidişata olan güvensizliği, enflasyonun tüm çabalara rağmen denetlenemez yükselişi, gelir dağılımındaki fevkalade çarpıklık, tüm bu olumsuzlukları oluşturan, denetleyemeyen, dolayısıyla ülkenin risk faktörünü yükselten öngörüsüz bir siyasi kadro ve basiretsiz yönetimi görmekteyiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa