08 Mayıs 2020 22:42

COVID-19: Mimari ve sağlık

Yan yana balkonlarda birbirlerine ellerini uzatan maskeli kadınlardınlar

Fotoğraf: Twenty20

Paylaş

Binaların, yaşam alanlarının, şehirlerin sağlığımızı ve haleti ruhiyemizi etkilediği bin yıllardır bilinen bir gerçek. Bugün artık kanıtlandı ki “Beynimizin hipokampal bölgesindeki kimi hücreler, bulunduğumuz yerdeki geometrik ve alan düzenlemelerine uyum sağlamaktadır”. Mekanı yaratan insan beyni yarattığı mekan ile kendisi de yeniden şekillenmektedir. Gelecekte nöroloji, psikiyatri, halk sağlığı ve enfeksiyon hastalıkları başta olmak üzere tıp mimari ile daha haşır neşir olacak.

İngiliz Siyasetçi Winston Churchill’in “Biz binaları biçimlendiriyoruz, sonra onlar bizi biçimlendiriyor” sözü hâlâ yerli yerinde. İkinci Dünya Savaşı’nda bombalanan İngiliz parlamento binasının restorasyonu aşamasında yaptığı bu konuşma, günümüzde COVID-19 pandemisinin yarattığı yıkımda mevcut mimarinin rolünü de özetliyor.

Karıncalar fısıldıyor: ‘Biz yuvalarımızın girişini hep güneye açarız, ya siz? Cevabı basit: İnsan soyu kafasının estiği şekliyle ve ranta göre belirliyor bina girişini, yoksa bilmediğinden değil. Oysa bir bilim olarak mimari karıncaların tercihinden yana.

Kaplumbağalar fısıldıyor: ‘Sizden çok yaşıyorum, nerede temiz hava, bol güneş, güzel gıda, oradayım. Evim sırtımda ve hep benimle.’ COVID -19 sonrası yeni mimari arayışlar: Karavan, yürüyen evler... Neden olmasın?

Ağaçkakan şakıyor: ‘Hep ağaçtayım, yuvam canlı ağaç’: Fiziksel mesafe gereksinimi için birbiri ile entegre ağaç evler bizlere çözüm olabilir mi?

“Karşılıklı bağımlılık” ile müsemma küreselleşmiş dünyada, son korona pandemisi bize gerekli olanın bağımlılık değil ‘dayanışma’ olduğunu gösterdi.

Dolayısı ile fabrikada, mahallede, evde hem salgın /bulaş olasılığını minimuma indiren hem de dayanışmanın yeniden inşasına olanak tanıyan bir yeni mimari gerekiyor.

Son salgının, ekosistemin insan marifeti ile tahribinin bir sonucu olduğu aşikar. Ekosistemin restorasyonuna hizmet edecek bir mimari / şehir planlaması elzem.

Kitlesel gözetim ve veri toplama sistemleri, tarihte görülmemiş boyut ve yaygınlıkta devletler marifetiyle güçlendi ve salgının şiddeti toplumların buna rıza göstermesine yol açtı. Orwellvari bir gözetim toplumu gelecek için ciddi bir handikap. Totaliterleşme ve faşizm riskini gözeten, ona hizmet etmeyecek, salgın hastalık riski boyutu ile fiziksel mesafeyi korumaya elverişli ama sosyal mesafeye / izolasyona yol açmayan yeni bir şehir planlaması demokratik toplum inşasında da önemli.

Yeni mimari, salgın hastalıkları sınırlamanın çıktısı olan fiziksel mesafeyi sosyal mesafeye dönüştürmemeli. Sosyal izolasyonun salt ruhsal değil, birçok hastalık için de önemli risk faktörü olduğunu hatırlamakta fayda var: Kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, demans, şeker hastalığı vb...

Evlere hapsolan kalabalık aileleri gördükçe onlar adına Diyarbakır’daki, Şair Cahit Sıtkı Tarancı evini hatırladım. Bahçeli, her biri özel bir balkon ile iç avluya açılan odalar: Görmüş geçirmiş mimari. Kalabalık evler için her oda her salgın anında birer koza.

Büyük şehirler başta olmak üzere gerek kentlerin gerekse binaların şekillenmesinde ilk çağlardan bu yana salgın hastalıklar hep etkili olageldi. Misal hastane mimarileri: Hayatımızın veremli yıllarında yüksek tavanlı, bol güneşli, ağaçların ortasında temiz havalı, çok katlı olmayan, her odasında geniş balkonu ile güneşlenmenin mümkün olduğu hastaneler inşa etmiş ve ‘sanatoryum’ koymuştuk adını. Günümüzde, COVID- 19 pandemisi ile yeniden hatırladığımız ‘Fiziksel mesafeyi’ korumayı da gözeten mekanlardı verem hastaneleri. Verem sönümlenince, hayatımızın ‘neoliberalleştirilmek istendiği’ günümüzde onları birer birer kapatıp yerlerine hem tombul hem çok katlı devasa hastaneler inşa ettik, adına da şehir hastaneleri dedik. COVID-19 bu tercihin yanlışlığını gözler önüne serdi. Kente serpilmiş hastanelerin kapatılıp binlerce hasta kapasiteli tek bir merkezde toplanmasının salgının yayılımını artırabileceği anlaşıldı.  Yeni hastane mimarisinde sanatoryumların mimarisi kısmen örnek alınmalıdır.

Her salgın mimari dönüşümü beraberinde getirdi. Koleralı yıllarda önlem olarak kanalizasyon sistemleri geliştirildi, vebalı yıllarda taşıyıcısı olan farelerin binaya geçişini, kente yayılımını sınırlayan önlemler eklendi. Geldik bugüne...

  • Fiziksel mesafeye evet, sosyal mesafeye hayır dedik, müzik yapanlar cama balkona çıktı, komşular evlerinden eşlik etti.
  • Yaşlılar, çocuklar eve süresiz hapsolunca ‘Böyle olmuyor’ dendi, virüs kapma riski pahasına apartman merdivenlerini spor alanına çevirdik. Ve bir eksiği fark ettik: Apartmanlarda her katta fiziksel mesafeyi korumaya yetecek yarı açık ortak kullanım alanları yok.
  • Ellerimizden eldiven eksik olmadı, hiçbir yüzeye dokunmak istemedik.
  • Yüzümüzden maske eksik olmadı, en azından biyolojik açıdan temiz havanın değerini anladık.
  • Ucuz atlatmak için salgını, eczanelerden C ve D vitamini stokladık evlerimize. Bu bize en iyi D vitamini kaynağının güneş gören evler olduğunu hatırlattı.
  • Yüksek binaların tek D vitamini sahası balkonları yeniden keşfettik: D vitamininin enfeksiyonlarda kritik rolü COVID-19 pandemisinde ise kanıtlandı. Artık balkonları eve değil odaları balkona katma zamanı. Malum, D vitaminin vücutta aktif hale gelebilmesi için güneş ışınları ile cildin doğrudan teması şart. Üstelik zorunlu eve kapanmanın dışa dönük tek sosyal mekanı balkonlar.

Tüm bu yaşadıklarımız yeni mimariden beklentilere dair ipuçları sunuyor.

Bina güvenliği denince akla artık ilk sırada yangın merdiveni gelmemeli. Belki de cümle merdivenleri binanın dışından örme zamanı. Hem depremler hem COVID-19 en riskli ve ölümcül alanların asansörler ve yüksek binaların merdiven boşlukları olduğunu gösterdi. Dışarıdan binayı sarmalayan üstü kapalı yanları açık merdivenler, dışarıdan yürüyen merdivenler; neden olmasın?  Hem onca kat çıkarken güneş ile temasın getirdiği sağlık: En azından daha az kemik kırığı, daha az enfeksiyon, daha az obezite ve şeker hastalığı demek. Bir hekim olarak dile getirsem de elbet olabilirliği mimarlar yorumlayacak.

Nicedir kent mimarisinde de mal güvenliği, can güvenliğinin önüne geçti. Binaların giriş çıkış mimari çözümlerinde öncelik nicedir sağlık değil güvenlik. Misal 70 katlı bir gökdelen, velev ki 10 asansör olsun, küçücük bir avlu ve daracık bir kapıdan geçmek gerekiyor. Mükemmel bir virüs kapma alanı. Bir gökdelenin binlerce kullanıcısı, minicik bir kapı! Çözüm bekliyor devasa binaların dar çıkışları.

Ultraviyole ışınlarının yüzeylerde COVID-19 dahil virüs ve diğer mikroorganizmaları öldürücü özelliği bilindiğinden kimi sağlık kurumlarında hâlâ kullanılıyor. Oysa en büyük ultraviyole kaynağı güneş. Hem mekanik yüzey dezenfeksiyonu hem de D vitamini kaynağı olarak. Ama bir şerhi var: Cam. Camdan geçince özelliği değişiyor. O yüzden yeni mimari ortak kullanım alanları ve merdiven / asansörleri yarı açık tasarlamalı. Güneş, daha fazla güneşli binalar inşa etmeliyiz

Bu pandemi geleceğin mimari gereksinimleri için anahtar kelimeler sundu bizlere:

Yeterli fiziksel mesafe, eldiven, maske... Yeni mimari bunları gözetmeli. Daha az yüzey alanı, daha az eşya, daha fazla açık alan, daha az dokunuş gerektiren mekanizmalar...

Sanırım yakın bir zamanda akıllı telefonlar ile haşır neşir bir mimari gelişecek: Temas etmeden açılan kapılar, pencereler. Yine hareket algısı ile çalışan musluklar, klozetler, çöp sepetleri daha bir rağbet görecek. İç mimaride kullanılmadığında devre dışı bırakılabilen katlanır yatak / masa vb. hareketli mobilyalar ile yüzey alanı küçültülecek. Ve artık oturma odası gibi kullanmaya başladığımız balkonlar yeniden işlev kazanacak.

COVID-19 pandemisi mimari dahil yeniden düşünmeyi hatırlattı bizlere. Daha sağlıklı kentler, yaşam alanları vazgeçilmezimiz olmalı. Ve sağlığı, mimariyi salt sağlıkçılar, mimarlara yani profesyonellere bırakmayacak kadar ciddiye almalıyız.

Sağlıcakla kalın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...