02 Mayıs 2020 00:31

Bir gün değil, bir ay

Bir gün değil, bir ay

Fotoğraf: Envato

Paylaş

1 Mayıs gününün işçi bayramı mı, bahar bayramı mı olduğu konusunda kafalar oldukça karışıktır. Bu karışıklık, 1 Mayıs olayına yol açan ABD’deki 1886 Chicago olayının patlak verdiği günü anma mı, yoksa kutlama mı arasındaki tercihten, Osmanlı’da yaşanan kafa karışıklığına kadar sürgit devam etmiş. Aynı kafa karışıklığı Cumhuriyet döneminde de, Sovyetlerin etkisi ile sürmüştür. “İşçi” sözcüğü Sovyetleri hatırlattığı için “bahar” sözcüğü ile ikame edilmiş, zamanla Bahar Bayramı 6 Mayıs Hıdırellez gününe kaydırılarak, 1 Mayıs İşçi Bayramı olarak yerleşir olmuştur. Yerleşti de, maalesef bir türlü tam olarak oturmadı; 1 Mayıs günü sermaye ve hükümet çevrelerince başka yöne, bizzat emekçi çevrelerince ise biraz da bilinçsizce ayrı bir yöne çekilerek bir şekilde devam ettirilmeye çalışılmaktadır.

Sermaye ve hükümet kanadının 1 Mayıs üzerindeki çeşitli manevralarını demokratik bir toplum açısından yanlış, ancak kapitalist bir toplum açısından oldukça tutarlı görüyorum. Zira ne sermaye ne de sermayenin iktidar uzantısı hükümetler emekçi kesimin bilinçlenmesinde pek istekli olmaz. İşin bu cephesini anlıyorum da, işin emekçi cephesini fazla içime sindiremiyorum. Bir defa, 1 Mayıs bir bayram değildir; ne böyle bir günün oluşumunda içimiz ısıtacak bir olay amil olmuştur, ne de emekçilerin dünyada ve Türkiye’deki durumu geçmişi silebilecek ve içimizde inşirah yaratacak düzeydedir. O zaman 1 Mayıs gününü kutlama günü olmaktan çıkartıp, hüsranla hatırlama ve ileriye yönelik kurtuluş programları üzerinde düşünme gününe dönüştürmeliyiz.  Bundan neredeyse üç asır öncesinde, iktisat biliminin kurucusu olarak bilinen Adam Smith bakalım neler söylüyor: “İşçi çalıştıranların (patronların) tüm plân ve projeleri emek üzerindeki emelleriyle ilgilidir. Tüm bu operasyonların sonucu kâra yöneliktir… Bu insanlar tüm yaşamları boyunca plân ve projeler yapmakla uğraştıklarından, toplumun büyük kesiminden daha geniş algılama kapasitesine sahiptirler. Ancak, tüm zekâlarını toplumsal çıkar yerine, iş çıkarları üzerine yoğunlaştırdıklarından, ne kadar ahlaksal olmaya çalışsalar da, tüm fikir ve davranışları toplumsal çıkara değil, iş çıkarlarına yönelik olur. Kendi çıkarları ile ilgili güçlü bilinçle (tetiklenen) iş adamları vasat halkın hoşgörüsü üzerine baskı yapıp, onlara, halkın çıkarlarının değil, fakat iş çevrelerinin çıkarlarının toplumsal çıkar olduğu yönünde telkinde bulunarak, tüm toplumu halkın bireysel çıkarlarından ve genel toplumsal çıkarlardan vazgeçmeye ikna etmişlerdir. Ne var ki, ticaret ya da üretim sektörünün herhangi bir alanında faaliyet gösteren iş adamlarının çıkarları toplumsal çıkardan farklı olduğu gibi, çoğu durumda toplumsal çıkara terstir. Bu çevrelerden (iş adamlarından) gelen herhangi bir yeni yasa veya düzenleme önerisi çok büyük bir dikkatle incelenmeli,  kuşkulu ve derin incelemelerden sonra toplumsal yarar doğrultusunda olduğu hakkında kesin yargıya varılmadan kabul edilmemelidir. Zira böylesi öneriler, çıkarı hiçbir zaman toplumsal çıkarla örtüşmeyen, toplumu kendi çıkarı yönünde baskılayan ve yalan söyleyen, daima da böyle davranmış olan bir kesimden gelmektedir.” Siyasi erki de yanına alan böyle bir kesimle karşı karşıya gelen emekçi dostlarımız 1 Mayıs günü halay çekerek yorulma ve gelecek üzerinde düşünmeme lüksüne sahip değildir. Tam tersi, 1 Mayıs günü, iş insanlarının yaptığı gibi, düşünme ve tefekkür günüdür: Gelecek günlerimizi nasıl planlayacağız, sömürü prangasından nasıl kurtulacağız, siyasi erki nasıl kendi cenahımıza çekip, yönetim ve denetimimize alacağız gibi konuları düşünme günüdür.

Ben düşünüyorum ki, emekçiler çok arzulu oldukları, hatta garip bir gelenek haline getirdikleri halay işini isterlerse 1 Mayıs günü yine yapsınlar. Fakat emekçi örgütleri ve siyasi partiler tüm mayıs ayını emekçi ayı ilan etsin ve emekçi kesimlerle devamlı toplantı, konferans, panel vs. gibi karşılıklı iletişim toplantıları, emekçi kesimin ve genelde toplumun bilincinin yükseltilmesinde karşılıklı çaba sarf edilsin. Yaşadığımız pandemi herhangi bir toplumsal sıkıntılı dönemde kimin çok zor durumda kaldığını, kimin tuzunun kuru olduğunu göstermedi mi? O zaman, emekçiler istihdam dönemlerinin, hatta zam alarak halay çektikleri sahte mutluluk anlarını değil, her an savrulabilecekleri sıkıntılı anları düşünerek program yapmalı. Sıkıntılı dönemlerde yaşanan dayanışma anlıktır, geçicidir ve emekçinin bilincini çelmeye yöneliktir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...