18 Nisan 2020 00:45

Salgını Kovid-19 değil insan yazar

Ateş kontrolü yapan bir görevli ve maskeli bir erkek

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Bir yandan maske için e-devlet karnesini kovalarken diğer yandan sonrasını hayal etmeye çalışmak karantina sürecinin rutini haline geldi. Maskenin akıbetiyle düzenin akıbetini aynı anda sorduran salgın koşulları günlük yaşamın yakın gelecekte alacağı biçimi bir zihni egzersiz konusu haline getiriyor. Dört gencin evin çatısındaki muhabbetini dronlardan anons ederek dağıtma yeteneğindeki güvenlik aygıtının nereye evrileceği; kontrol noktalarında termometrelerle iyilik halini ölçmedeki görünür masumiyetin bir tatbikatın üstünü örtüp örtmediği; bölgesel karantinaların, şehirlere giriş çıkış yasaklarının, daha da otoriter bir devlet düzeninin alameti olup olmadığı haliyle bir kaygı konusu. Öte yandan içinden geçtiğimiz olağanüstü koşulların olağanüstü sonuçlar doğurarak 14. yüzyıldaki veba salgınının yaptığı etkiyle devrimlere yol açacağı da düşünülebiliyor.

İnsanın kendi hayatını denetleyebilme gücünü körelterek güçsüzleştiren bir gidişat olmasaydı salgını yakın geleceğin başrol oyuncusu mertebesine yerleştiren zihinsel meşgaleler de olmayacaktı büyük olasılıkla. Ama ne yazık ki böyle bir durum var ve yakın gelecekle ilgili düşünme sürecini bu güçsüzlük örgütlüyor.

MÖ 5. yüzyılda Atina demokrasisinin yıkımından sorumlu Sparta akınına elverişli ortam sunan veba salgınıyla 14. yüzyılda üretici güçlerin derin tahribatına neden olan Kara Ölüm’ün çağı değiştiren rolleri de son zamanlarda sık sık hatırlanıyor. Özellikle ikincisi feodalizmin yıkılmasına yol açan bir etken olarak görülüyor. Oysa Avrupa’daki Yahudilerin, cadı ilan edilen kadınlarla çocukların kırıma maruz bırakıldığı, kıtlığın ve savaşların bir nüfus planlayıcısı olarak çalıştığı bir yüzyılda veba, toplumsal ilişkileri, toplumsal kesimlerin bir kesimi üzerinde terör uygulayarak düzenlemeye çalışan bir sistemin gün batımını, kendi nüfus disipliniyle zuhur etmekte olan kapitalizmin doğuşunu ise olsa olsa kolaylaştırmıştır.

Kırımlardan geriye Yahudilerin etkin faaliyetinin kısıtlandığı ticaret sermayesi birikimi; kadının nesilden nesile aktarılan bilgeliğini besleyen bir yer olmaktan çıkarılmış ve şimdi ‘Üzerinde hakimiyet kurmak’ üzere yeni sınıfın mülkiyeti haline gelen, endüstriyel yağmanın zemini bir doğa; eğitimle disiplin edilecek emek gücü nesilleri kaldı. Rutini tarımsal üretimin gerekleriyle şekillenen serflerden birer proleter çıkarmak için alışkanlıkları değiştiren kapitalist eğilim onları fabrikaya yığdı. Üretici güçlerin fabrikalara kapatılarak disipline edilmesi ile köylülerin eski ortak zenginlik alanlarının çitlenmesinin karantinayla benzeşmesi için egemen sınıfın, diğer sınıfları, zamanı ve mekanı çerçeveleyerek yönetmenin yararını gördüğü bir eşiğe gelmesi gerekiyordu. 14. yüzyıldaki, kapitalizmin işini kolaylaştıran Kara Ölüm’ü vebanın diğer periyodik tekrarlarından farklılaştıran bu denkliktir. Her veba bir feodalizm devirmemiştir sonuçta.

Kovid-19 salgınının, güvenlikçi kuşatmanın ağırlık kazandığı gelecek metinlerinde başlıca özne olarak el alınmasını teşvik eden de salgına kadarki genel gidişattır. 2000’lerin başından bu yana teröre karşı ‘önleyici savaş’ siyaseti ekseninde hizaya girmiş devletlerin uyguladığı güvenlikçi politikaların ve ’80’li yıllardan bu yana yaşanan neoliberalizmin ağır yıkımlarının, bunları taçlandıran ekonomik krizlerin yazdığı hikaye bu yöndedir. Bütün fatura en alttakilere kesilmiştir. Bu fatura, talepleri muhayyel bir tehdidin gölgesine ötelendiğinde canlı kalmaktan daha güçlü bir arzuya sahip olmayan emekçiler tarafından kolay ödeniyordu ki ‘terör’ konsepti biçilmiş kaftandı. Salgının devraldığı aşinalık budur.

Bizde de ortak bekanın daimi bir tehdit altında olduğuna dair günlük kanıtlar hiç eksik olmadı. Gündelik hayat da öldürülürken ‘Yaşamak istiyorum’ diye haykıran Emine Bulut’un son sözlerinin gösterdiği gibi, sağ kalma arzusunun bütün talepleri bastırdığı gerçek bir tehdit altında sayılır. İşsiz kalmaktan, sürekli kaybetmekten, kuşatılmaktan ve kıstırılmaktan duyulan endişeyle beslenen bir korku evreni bu.

İnsanların can derdine düştüğü bir zamanda toplumsal ilişkilerin bir tatbikat alanı haline getirilmesinden kolayı yok. Kendi yakın geçmişiyle sonrasını bağlayan salgın da buna imkan tanıyor. Arızi olanlar kurallaşıyor, sabitler değişiyor.

Fakat Kovid-19 salgını başladığında ortada sadece, şimdi derinleşmek için fırsat bulan bu kötücül eğilim yoktu. Karantina koşullarındaki ruh haliyle uzak bir geçmişte kalmış gibi görünen 2019’un sonbaharındaki halk hareketlerini aklımızdan çıkarmayalım. İktidarların kötülüklerinin iyice görünür olduğu salgın koşulları neden bunları mayalandırıp güçlendiren bir rol oynamasın.

Fakat hiçbir salgın insanların eylemlerinden ötesini yapabilme kudretine sahip değil. Bize ne olacağı da her halükarda bir güç meselesi. Emekçilerin yarım bıraktıkları ile devletlerin sürdürdükleri arasındaki farktan sadece kaygılar değil seçenekler de çoğalır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...