15 Nisan 2020

İktidarın medya ile bitmeyen savaşı

Fotoğraf: Murat Kula/AA

İktidarın, koronavirüs sürecinde gündeme getirdiği infaz düzenlemesinin gazetecileri ve muhalif siyaset ve düşünce bağlamında hapiste olanları içermemesi üzerinden bir tartışma yapılırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, bu konudaki iktidar kararlılığının açık ifadesi olarak okunabilecek açıklamalar geldi.

Erdoğan’ın önceki gün video konferans yoluyla gerçekleşen kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamalarda, eleştirel yayıncılık yapan basın kuruluşlarından CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na kadar uzanan kesimlere dair kutuplaştırıcı söylemi kuşkusuz yeni karşılaştığımız bir şey değil.

Ancak soruyu bugün başka bir yerden sorarak tartışmaya başlamak daha anlamlı görünüyor: İktidarın, ülkedeki medya mülkiyetinin yüzde 90’dan fazlasını -kimileri bu oranı yüzde 95-98 olarak da zikrediyor- denetleyip yönlendirdiği bir tablo karşısında Erdoğan neden hâlâ gazeteler, medya kuruluşlarından bu kadar rahatsız?

Erdoğan’ın “Bu medya ve siyaset virüsünden kurtulacağız” ifadelerini kullandığı önceki günlük konuşmasındaki sözlerinden bir bölümünü hatırlatarak devam edelim: “Bu hadiseyi ve genel olarak salgın önlemlerini bahane eden kimi medya kuruluşları haberleri ve köşe yazarlarıyla hep yaptıkları gibi kendi ülkelerine karşı adeta savaş açmışlardır. Ülkemizin bu kritik dönemdeki mücadelesine katkı sağlamak yerine hepsi de yalan ve yanlış bilgilerle sürekli kin kusmak, virüsten daha tehlikeli bir hastalığın işaretidir. Her gün karanlık ve kirli zihniyetlerinin ürünü yayınlarla milletimizin kafasını bulandırmaya, gönlünü karartmaya çalışan bu tür hezeyanlara inanınız, emin olunuz başka ülkelerde bir gün bile izin vermezler.”

Peki Erdoğan’ın haz etmediği ve bu sözlerle hedef aldığı gazete ve televizyonlar, gerçekten kendi ülkelerine savaş açan bir yayıncılık mı yapıyorlar?

Dışarıdan tarafsız bir gözün geriye dönük bir tarama ile de kolaylıkla görebileceği gibi, iktidar medyası dışındaki basın organları iktidarın bu süreci doğru yönetemediğini dile getiriyorlar. Salgın ile mücadele bakımından düzgün bir karantina uygulaması, zorunlu ihtiyaçlar dışında üretimin durması ve sağlıkçıların gerekli tedbirlerle korunması, işçilere ücretli izin, ihtiyacı olan herkese sosyal destek gibi talepleri dile getiriyorlar. Ek olarak, sağlık örgütlerinin neden sağlık bakanlığına yaptıkları ‘ortak çalışma’ taleplerinin karşılık bulmadığı eleştirilerine yer veriyorlar, iktidarın açıkladığı verilen dışında açıklama yapan doktorlara özür dilettirilmiş olmasının hem antidemokratik olduğunu hem de halkın doğru bilgilenme hakkı açısından da bir sansür anlamına geldiğini ifade ediyorlar. Bunun gibi şeyler özetle. Bunlardan hangisini yapmak, kendi ülkesine savaş açmak anlamına gelebilir?

Erdoğan’ın bu kutuplaştırıcı söylemle, AKP’ye oy vermiş kesimlerde dahi hissedilen tepkileri, muhalefet ve ‘Bir kısım medya’ya doğru kanalize ederek maniple etme amacını taşıdığını tahmin etmek zor değil. Ancak bunun böyle olması, Erdoğan’ın ve genel olarak da AKP iktidarının, kendi ifadeleri ile ‘bir kısım medya’dan duydukları rahatsızlığın ciddi bir temele dayandığı gerçeğini de değiştirmez.

Nedeni de açık. İktidarın mülkiyet olarak denetlediği medya organı oranı ile okunma, izlenme düzeyleri bakımından bunun karşılıkları arasında ciddi makas farkı var. Son yerel seçimler de, başka bir dizi etken ile birlikte, izlenme, okunma oranları sürekli düşen iktidar medyası karşısında, iktidarın doğrudan denetimi dışındaki basın alanının küçümsenemeyecek bir etki düzeyine sahip olduğunu teyit etti.

Bu elbette tek başına, sayısı bir elin parmağı kadar dahi olmayan bağımsız medyanın marifeti değil. Güçlü bir sermaye yapısına dayalı bir, iki televizyon kanalından, siyasal kutuplaşmada iktidarın, kendi karşısında tanımladığı Sözcü gazetesine, sosyal medyadan, giderek gelişen dijital habercilik platformlarına kadar uzanan bir alanın toplamı iktidarı huzursuz ediyor. Bir sistem analizi içindeki ‘muhaliflik’ tanımının ötesinde, bilakis sistem içinde güçlü yer tutan bir televizyon kanalının CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu konuk edip, iktidara yönelik eleştirilerine pencere açıyor olmasının, Erdoğan’ın hışmını çektiği son açıklamasında da görülüyor. Bu kanalların HDP’ye ve parlamentoda grubu olmayan partilere yer vermeme eğilimi bile Erdoğan’ı tatmin etmeye yetmiyor.

Bunu, tek başına en küçük bir muhalefete dahi tahammülü olmamak ile açıklamak da yetmez. Ek olarak, giderek derinleşen bir yönetme sorununun da ifadesi bu aynı zamanda. İktidarın, farklı siyasetlere, haberlere pencere açan basın organları ile savaşının bundan sonra da süreceğine tanıklık edeceğiz bu nedenle.

Evrensel'i Takip Et