15 Şubat 2020 00:40

Ters siyaset

Fotoğraf: MA

Paylaş

Neoliberal politikaların uygulanmaya başladığı 1980’lerden itibaren giderek yükselerek radikalizme yatkınlaşan veya otoriterleşen siyaset günümüzde bir hayli yol almış gözüküyor. Bu şanssız süreç salt Türkiye’de ya da benzeri gelişmekte olan ekonomilerde değil, başta ABD olmak üzere gelişmiş ekonomilerde de boy göstermeye başlamış ve ciddi yol almıştır. Avrupa merkezli devletler henüz bu konuda ABD’yi yakalayamamış olmakla beraber, onların da bu yola girdiği ve yakın zamanda epey yol alabilecekleri gözükmektedir.

Nedir bunun sebebi; nasıl oluyor da neoliberalizm otoriter yönetim biçimini ortaya çıkarıyor sorusuna verilebilecek çok net bir yanıt bulunmamakla beraber, Marks’ın bu konuda da en tatmin edici yanıtı verdiğini görmekteyiz. Şöyle ki, siyasi erk ya da merkezi yönetim üretim ilişkilerinin üst-yapısı olarak şekillenirken, alt-yapıdaki oluşumlar ya da alt-yapının zorladığı yapısal değişiklikler üst-yapıda patoloji olarak karşımıza çıkar. Neoliberalizmin alt-yapıdaki değişim hatları küreselleşme, finanslaşma ve emeğin sermaye lehine baskılanmasıdır. Hal böyle olunca, geniş siyasi taban işlevi gören parlamentonun yetkisi, bürokrasi lehine daraltılır ve sermaye birikimi ya da krizinin önlenmesi için esnek istihdam uygulamasından işsizlik sigortasının kaldırılmasına dek uzanan biz dizi emek baskılayıcı önlemler devreye sokulur. Doğal olarak, bu süreçte sermaye hakimiyetinin alenileştirmesini engelleyecek şekilde medya ve yargı üzerinde de baskı uygulanır ve otoriterlik bir tür toplumun gelişmesi için gerekli süreçmiş gibi, hatta yoğun hamaset duygularıyla soslanarak topluma yedirilir.

Neoliberalizmde otoriterleşen merkezi yönetim karşısında tepkisel olarak yerel yönetimlerin geleneksel demokratikleşme eğilimi öne çıkar. Halka daha yakın olması ya da kararların daha ufak meclislerde alınıyor olması veya sermayenin baskıcı gücünün yerel yönetimlerde şiddetle hissedilmemesi nedenlerine bağlı olarak geleneksel olarak yerel yönetimler merkezi yönetime göre daha demokratik yapı sergiler. Nitekim Türkiye’de son yerel seçimlerde çoğu büyükşehir belediyelerinin AKP’den koparılması da yönetimin etkinliğinden çok merkezi yönetimin otoriterleşme eğilimine duyulan tepkinin yansıması olarak yorumlanabilir.

Merkezi ve yerel yönetimler arasındaki hukuksal ve yönetsel ilişki, Türkiye’deki sistemde olduğu üzere üniter yapıda çok sıkıdır. Yasama yetkisi başta olmak üzere, vergi salma vb çok yetkileri kısıtlı olan yerel yönetimler, merkezin otoriterleşme eğilimine tezat oluşturabilir olmakla berber, merkeze karşı kısıtlı güç kullanabilirler. Merkezî yönetim ile yerel idarelerin çatışmasını gündeme taşıyan bu durumun ilk anda toplumsal huzursuzluğa neden olacağı düşünülüyor, hatta bazı sorunlara neden olması olası olmakla berber, bu acılı süreç neoliberalizme karşı girişilecek en etkili demokratikleşme mücadelesinde önemli bir dönemeçtir.

Meselenin Türkiye özelinde iki önemli boyutu söz konusudur. Birincisi, sosyolojik olarak görülmektedir ki, ekonomik ilerlemenin yapıldığı ve eğitim düzeyinin yükseldiği yörelerde AKP yönetimden uzaklaştırılmaktadır. Çok doğal olarak, eğitimli ve ekonomik düzeyi yüksek topluluklar demokratik yönetime daha eğilimli olmakta ve teslimiyetçilikten uzaklaşmaktadır. Bunun tersi de aynı derecede doğrudur; yoksulluk yükseldikçe ve eğitim düzeyi gerileştirildikçe insanlar adeta insanlığını yitirircesine teslimiyet duygusuna kapılmakta ve böyle bir duygu yükselişini ise siyasi erk yoğun bir şekilde sömürerek yaşam süresini uzatabilmektedir. Hatta toplum için şu durum çok büyük bir talihsizliktir ki, eğitim giderek kasıtlı şekilde gericileştirilmekte, yoksulluk yaygınlaş(tırıl)makta ve buna karşın acil önlem alma yoluna girilmemekte, insanlar ve topluluklar çaresizlik ve teslimiyete itilmektedir.

Türkiye belki de tarihinde ilk defa gerçek ve tabandan yükselen demokratikleşme sancısı yaşamaktadır. Çoğu büyükşehir belediyelerinin merkezin hâkimiyetinden kurtarılması bu kutlu yürüyüşün ilk işaretleridir. Bu yürüyüşün önünü kesmek için kayyım atamalardan tutun da yerel idarelerin bütçelerini kısma çabaları ya da afaki olarak yerel idareleri yeren söylemlerde bulunmak yakışık almayacak şekilde gündeme taşınmaktadır. Vücutta yükselen ateş mikropla mücadele göstergesi olduğu gibi, yerel ve merkezi yönetim çatışması da yükselen otoriterleşmeye karşı demokratikleşme mücadelesinin göstergesidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...