08 Şubat 2020 00:06

Eriyen insan sermayesi

Eriyen insan sermayesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İnsan sermaye unsuru mudur? Elbette, hayır! Ancak bir ülke söz konusu olduğunda, ülke ekonomisi açısından; evet, insan stoku sermaye unsurudur. İnsan beyindir, yaratıcıdır, üreticidir, toplumu ayağa kaldıran temel unsurdur. Bu yönü ile insan makine ve teknolojiden de önde gelir ve onların önünde yer alır.

Hangi alanda olursa olsun insan faktörünün yaratıcılığı ve ülkeye katkısı, insan olgusu ve tanımının kas gücünden beyin gücüne çıkması ile doğru orantılıdır. Çünkü ekonomide adele gücünden beyin gücüne doğru yol alış, verimliliğin yükselmesini ve fert başına yaratılan değerin artışını ifade eder. Bu açıdan bir ülkenin nüfusu beden sayısı değil, beyin kapasitesi ile ölçülür.

Aynen beden sayısı ile ifade edilen kaba nüfus gibi, ülkelerin ekonomik gücünün ürettiklerinin toplam değeri de kaba bir göstergedir. Bir insan salt kendi tükettiğini üretirse, insan sayısı arttıkça toplam gelirinin de artacağı ortadadır. Ama böylesi kaba zenginliğin bir değeri yoktur. Bir ekonomide önemli olan insan başına ne kadar fazla üretim yapıldığıdır. Genel ekonomik verimliliğin ölçütü olan insan başına üretim zenginliğin ölçütü olduğu gibi, zenginliği çoğaltmanın da tek yoludur. Örneğin Çin ekonomisi G-20 topluluğunda ikinci sırada yer alır. Fakat Çin’in fert başına gelir ölçütü ile aynı topluluktaki sırası 14’üncüdür. Bu demektir ki, Çin ekonomisi henüz Batı ölçütünde ortalama verimliliğe ulaşamamıştır. Çin’de teknolojinin kullanıldığı alanlarda verimlilik çok yüksek olabilir, fakat tüm nüfusa göre bulunan aritmetik ortalama gelir düşüktür. Bunun anlamı şudur; hakça gelir dağılımı politikası uygulandığında yatırım hızı düşer; yatırımı yükseltme politikası uygulandığında ise, gelir dağılımı aşırı derecede bozulur.

Toplam ulusal gelir ölçütüne göre Türkiye’nin G-20 topluluğundaki yeri 17’nci sırada, fert başına gelire göre ise 67’nci sıradadır. Bu demektir ki, Türkiye’de ekonominin genel gelir yaratma kapasitesi düşüktür. Çin için yukarıda yaptığımız muhakeme Türkiye için de geçerlidir. Meseleye bir de şöyle yaklaşalım. Ulusal gelir ölçütüne göre sıralamada Brezilya, Endonezya ve Hindistan Türkiye’nin önündedir, fakat ilk bakışta varsıl gözüken bu ülkeler fert başına gelir ölçütüne göre Türkiye’nin gerisine düşer. Bunun sebebi, ekonominin genel verimsizliğine rağmen, söz konusu ülkelerin olağan üstü kalabalık nüfus yapısıdır. Zira Brezilya’nın nüfusu 211 milyon, Endonezya’nın nüfusu 269 milyon ve Hindistan’ın nüfusu ise 1 milyar 368 milyondur. Nüfusları Türkiye’den daha kalabalık olan söz konusu ülkeler ulusal gelir ölçütüne göre hesabî olarak Türkiye’nin önüne geçmiştir, ancak bu geçişin ekonomik anlamda hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur. Şu hale göre, nüfusa dayalı kaba ulusal gelir ölçütüne göre ekonomilerin sıralamadaki yeri ile övünmek, sağlığı bozuk şişman bir insanın trajedisinden öte değildir.

Türkiye’de siyasi liderlerin Türkiye ekonomisini dünyanın ilk onuna soka hedefleri hızlı nüfus artışı ile oldukça kısa sürede yakalanabilir. Çeşitli kurumların değerlendirmelerine göre, milli gelir ölçütüne göre Türkiye genellikle 13’üncü sırada gösterilmektedir. Demek ki, ilk 10 içine girmeye ramak kalmıştır. Hayır, bu bir aldatmacadır; bu kafayla, bu eğitim sistemiyle, tarikatlaşan toplumun uluslararası düzeyde ilk ona girmesinin hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur. Ekonomik anlamda tek değerli ölçüt olan fert başına ölçüte göre Türkiye 190 ülke arasında 67’inci sıradadır. İki ölçütün ortaya koyduğu bariz sonuç Türkiye’de ekonominin ortalama gelir yaratma kapasitesinin düşüklüğüdür.

Fert başına gelir ölçütüne yansıyan ekonominin ortalama verim ya da gelir düzeyi salt anlık ölçüt olmayıp, ekonominin büyüme potansiyelinin de ölçütüdür. Çünkü her türlü kültürel, sosyal ve maddi ekonomik yatırım gelirden yapılan tasarrufla gerçekleştirilir. Türkiye’de ücret politikasına, eğitim ve kültür projelerine baktığımızda fazla iç açıcı bir durum karşımıza çıkmamaktadır. Kısacası, insana yatırım yapılmamaktadır. Genel cehalet, hatta cilalanmış cehalet korkunç düzeydedir. Son çığ felaketine sebep olan cehalet, uçak kazasındaki durum, iç siyaset yanında dış siyasette de insanî cehalet düzeyiyle yürütülen işlerin siyasi potansiyelimizi ne denli erittiğinin açık göstergesidir. Her toplumun layık olduğu yönetime kavuşur özeyişi boş yere söylenmemiş! Her alandaki uygulamaların böylesi isabetsiz ve nahoş sonuç doğurması böylesi insan erimesi karşısında fazla şaşılacak bir şey değildir. Siyasetin cehaletin sömürülmesi üzerine inşasıyla beslenen toplum emperyalizmin de hedefidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa