08 Şubat 2020 00:09

Bir Köpek Dişi evi

Fotoğraf: İbrahim Maşe/DHA

Paylaş

Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos, Köpek Dişi adlı filminde, şehir dışında, etrafı çevrili bir evde yaşayan, bir şirkette çalışan baba dışındaki herkesin sosyal ilişkilerden yalıtıldığı beş kişilik bir aile kurgular. Bu ailenin bireyleri kendilerine özgü bir dil aracılığıyla iletişim kurar. Tuzluğun adı telefon, masa çaydanlık olmuştur örneğin. Kelimelere gelişigüzel anlamların verildiği bir yapay dille düşünen bu topluluğun gerçeklik algısı da ters yüz olmuş, nesneler olağan gündelik hayattaki adlarını yitirmiştir. Babanın dışarıdaki dünyanın sızmasına izin vermediği evin dünyasında ilişkiler zedeli, parçalı bir dille inşa edilmiş yapılar kırılgandır. Evi bu hale getiren de, iğreti kolonlar çökmesin diye payanda olan da babanın zalim otoritesidir. Bu otoriteyi daimi kılan tek şey,  özgürlüklerini ağızlarındaki köpek dişi düşerse kazanabileceklerini zanneden çocukların yapılandırılmış inancıdır.

Köpek Dişi sadece bir aile fantezisi kurmaz, ülke denen topraklarda yaşayan ulusal topluluklarla ilgili metaforik bir sorunu da vardır filmin.

Yönetmenin on yıl önce çektiği bu film, annenin de iş birliği sayesinde bir aile reisinin kasıtlı olarak farklı bir yaşam bağlamı dayatması durumunda ne olur? sorusuna yanıt ararken seyirciden sınırların içine bakmasını bekler. Spoiler gelsin; filmin sonunda gerçeklik kazanır, isyan olur.

Biz o filmin sonunda yaşamıyoruz henüz. Fakat nesnelerin, durumların adlarının değiştirildiği, kolonları esnetildiği için çöken kurumlardan doğan boşluğun dolgu malzemeleriyle kapatıldığı, yetmedi üstüne kaçak kat çıkıldığı, günü kurtarmaya odaklı pratiğin kuvvetli bir iktidar alışkanlığı haline geldiği yerdeyiz. Köpek Dişi ailesinin babası gibi, herkesi bu bağlamın bir paydaşı, parçası yapmaya çalışan otoriter figür ya nesnelerin yerini değiştiriyor ya da sözcükler o ne derse öyle anlamlar yüklenmesini bekliyor. 

İdlib mesela, Suriye denen ülkenin bir bölgesi değil de evin reisinin uzvu, bedeninin uzantısı haline geldi bu yüzden. Kendi iktidarının bekası komşunun geleceğinin yerini aldı. Bölgede toplanmış silahlı çetelerin topraklarını savunmak için savaştığına yurttaşları ikna etmeye çalışan ‘baba’ onlara bir dil de dayatmış oldu. Rejim ile terörist, siville çetenin anlamı yer değiştirdi. Bunlara yüklenen keyfi anlamlar her an değişebilir, başka bir zaman diliminde aynı anlam başka bir duruma iliştirilebilir, hatta canı isterse aynı kelimeyle dövdüğünü sonra sevebilir de. ÖSO’dan bir Kuvayı Milliye, 72 milletli HTŞ’den vatansever çıkabilir.

Önceki gün İlker Başbuğ ile Erdoğan arasında bir tartışma yaşandı. 2009’da Poyrazköy’de bulunan lav silahını “içindeki roket ateşlenmiş ve geride kalan alüminyum parça” diyerek gazetecilere gösteren İlker Başbuğ’un bu pozuna gönderme yapan Erdoğan “bu boru göstermeye benzemez” diye seslendi. Tartışmaya neden olan televizyon konuşmasında, yıllar önce askerin sivil mahkemelerde yargılanması konusunun iktidar tarafından Meclise getirildiğini söylemişti Başbuğ. O basın toplantısından bu yana boruyla anılan Başbuğ “ben bile ‘boru’ tabirini kullandığımı sanıyordum” diyecektir. Bakınız, Barış Terkoğlu’nun Cumhuriyet’teki son yazısı.

Ne var ki Başbuğ için bile bir “zannetme” durumu yaratan pratik sırf başkalarına yapılan bir ‘ben ne dersem o” dayatması değildir. Muktedirin kendisi de uydurduğu dille düşünür. Çünkü bu dili onun gerçeklikle kurduğu ilişki biçimi  üretir. Montrö’yü delmemek için paralel kanal planlayan bir zihin için Kanal İstanbul ile eski anlaşma arasında bir ilişki yoktur. Kanal İstanbul’a Montrö’yü devre dışı bırakacağı için feveran eden bir muhalefet kesimi ve bildiri yayınlayan diplomatlar, bu yüzden iktidarın Montrö’yü gerçekten iptal etmek istemediğini, iktidarın paralel kanal ile Montrö’ye hala sadık kalabileceğine inandığını anlamaz.

Aynı bağlam içinde İdlib’te Türk kuvvetlerine saldıranlara ‘F-16’larımızla obüslerimizle’ karşılık vermeyi istemekle gerçekten karşılık vermek durumunun arasında fark olmadığını zannetmek mümkündür. Bunun değeri Montrö’yü delmediğini zannederek gerçekte delmek arasındaki benzerlikle ölçülebilir. Rusya’dan gelen bölgeye hiçbir obüs düşmemiştir izahatıyla açıklık kazanan bir realiteyle değil.

Velhasıl; bir filmde tuzluğa telefon diyerek konuşan fertlerin gerçek hayattaki benzerleri burada İdlib’e bizim topraklarımız muamelesi çekilirken formatlanır. Bunun bir sebebi yok değildir kuşkusuz, akçalı muameleyle tuzu bile kokutan iktidar zirvesinden eteklere doğru açıldıkça tuzluk artık telefondur.

Kızılay’dan Ensar’a akan para transferinin alengirli serüveni sırasında adı geçen kurumların biri off shore bankaya diğeri aklayıcıya dönüşüyorsa vergiden ancak kaçınılır! Köpek Dişi evinde gerçeklik böyle bükülür, yeni lisan oluşur. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...