03 Şubat 2020 00:15

Yüzen barikat, batan insanlık

Deniz bariyeri

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Balkan sınıra dikenli teller ördüler, yetmedi.

Ege’de mültecilerin önünü savaş gemileri ile kestiler, yetmedi.

Meriç Nehri’nden geçenlere, ibreti alem olsun diye işkenceler ettiler, o da yetmedi.

Şimdi de Ege’yi yüzen bariyerlerle kapatacaklar!

Yunanistan Savunma Bakanlığı projeyi ihaleye açmış. Harcanak bedel 500 bin avro. Tatlı para. İşin kazananı yine “güvenlik” şirketleri olacak. Avrupa’nın güvenliğini tehdit eden kim? Mülteciler. Şaka gibi. Oysa “güvenliğe” ayrılan paralar mülteci çocuklara harcansa, neler yapılmaz? 

Deniz üzerinde barikat olur mu?

Karada varsa denizde neden olmasın! 

Öyle kimse “Vicdansız Yunanlar” diye de sallayıp durmasın. Zira AKP’nin Türkiye sınırına ördüğü duvar Çin Seddi’nden sonra dünyanın en büyük üçüncü duvarı, bunu da unutmayalım.

Ege üzerinde yüzdürülecek barikatın uzunluğu 2.7 kilometre olacakmış. Tabi ilk etap bu. Başarı sağlanırsa uzunluk 15 kilometreye kadar çıkarılacak. 

İşin kara mizahı: Petrol sızıntısı ve denizdeki çöpleri durdurmak için icat edilmiş “yüzen barikatlar.” Öyle ya, kapitalizm için mültecilerin yüzen çöpten ne farkı var! Bakın AB sessiz, Almanya Dış İşlerinden de “yorum yok” onayı geldi.

Havuz medyası teyakkuzda, batıya okkalı salvolar...

Ama hep ıskalanan bir hakikat var: Altında Yunanistan, AB ve Türkiye’nin imzasının bulunduğu “Geri Kabul Anlaşması” ne olacak?

Açık ki; o imzalar baki kaldığı sürece AB’ye mülteci jandarmalığı da baki kalacak. 

Peki ya çözüm?

Yüzen barikatlarla birlikte Geri Kabul Anlaşması tarihin çöplüğüne atılacak. Gelişmiş/merkez kapitalist ülkeler de mültecilere kapılarını açacak, “yük” eşit paylaşılacak. Başka yolu yok bunun.

AVRUPA PARLAMENTOSUNDA BİR FAŞİST

Altın Şafak, Yunanistan’ın faşist partisi. Bir zamanlar marjinaldi ama AP’ye milletvekili soktu. Kitle desteği küçümsenecek gibi değil. En çok beslendiği damar ırkçılık ve mülteci düşmanlığı.

Faşist partiden gelen milletveli Lagos, AP kürsüsünde Türk bayrağını yırttı. Ve şöyle hönkürdü: “Herkes göçmenlerden bahsediyor, Yunan vatandaşlarının hakları ne olacak? Ülkemize akın akın göçmen geliyor. İşte bu Türk Bayrağı, bununla ne yapılır, yırtıp atılır...” 

Lagos’un yaptığı açık provoskasyon. Amacı iç politikaya oynamak. Ama Lagos’un hedefinde sadece Türkiye yok, aynı zamanda Yunanistan’ın demokrasi güçleri var. Altın Şafak’a göre Yunanistan’da göçmenler ve mülteciler düşman. Onlarla dayanışma gösterenler de düşman. 

Bunun içindir ki Lagos’a ilk tepkiler Yunanistan demokrasi güçlerinden geldi. Irkçı Lagos adeta kınama yağmuruna tutuldu. 

Hal bu iken...

Tescilli bir faşistin bayrak yırtma gösterisi üzerinden bütün Yunanistan halkını hedefe koymak, ancak Türkiye’nin milliyetçi-muhafazakar, sağ partilerine nasip olabilirdi. Öyle de oldu.

Ege’nin iki yakasında sağın üzerinde yükseldiği ortak nefret; kardeş halklar arasında düşmanlık ve mülteci karşıtlığı.

Her iki yakada ırkçılığa, milliyetçi provakasyonlara ve gericiliğe karşı halkların kardeşliğine sarılmak şart. Elbette mültecilerle dayanışmayı yükselterek.

SURİYELİ MAHMUD, MALİLİ GASSAMA

Elazığ depreminin kahramanlarındandı Suriyeli Mahmud. Kurtardığı depremzede kadınla buluştu. Bir anda medyanın ilgi odağı oldu. 

Ama ne yazık...

İki insan arasında ve enkaz yığınları arasında filizlenen o en masum dayanışma duygusu, sağa sola çekiştirmekten, Suriyeli Mahmud’u yerli kurtarıcılarımızla kıyaslamaktan ötürü, giderek bozuşturuldu.

Yetmedi...

Hükümetin en yüksek katından Suriyeli Mahmud’a vatandaşlık verileceği açıklandı. 

Dünyanın, Türkiye’nin geldiği hale bakar mısınız?

Milyonlarca Suriyeliye 8 yıldır “mülteci stasüsü” bile tanınmazken; ancak ölümüne kendini ıspatlayana, enkaz altına girene, can kurtarana “hak” tanınır: o da “ödül” niyetine!

“Dünyanın hali” diyorum, çünkü bu olayın bir benzeri Fransa’da yaşandı.

Hatırlarsak: Paris’te balkondan sarkan 4 yaşındaki bir çocuğu binaya tırmanarak kurtarmıştı Malili Mamoudou Gassama. Derken sosyal medyada kahraman ilan edildi. Cumhurbaşkanı Macron da siyahi göçmeni vatandaş ilan etti! Oysa Calais göçmen kampının polis şiddeti ile bastırılması hâlâ hafızalardaydı. 

Özetle...

Erdoğan ve Macron’un “kahraman isimlere” vatandaşlık ilanı, mülteci yığınları yüceltmekten çok, ödüle muhtaç zavallılar haline getiriyor. Bu bakımdan ben Suriyeli Mahmud’a vatandaşlık verilmesini (hele de cümle aleme reklam ederek verilmesini) doğru bulmuyorum. 

Çünkü “mültecilik”, “vatandaşlık”, “yurttaşlık”, “iltica” gibi kavramlar bir lütuf ya da ödül konusu değil, evrensel haklar temelinde bir eşitlik sorunudur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa