13 Ekim 2019 23:52

Yeşil sahalar asker selamıyla dolmuşken...

Yeşil sahalar asker selamıyla dolmuşken...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Memleket bir kez daha adına “savaş” denmesi resmi makamlarca yasaklanan bir gündeme teslim. Uçaklar havalanıyor, bombalar patlıyor, evler boşaltılıyor, sınırın her iki tarafında insanlar ölüyor… Korkunç infaz videoları, yıkılan evler ve yakınlarını yitirenlerin gözyaşları, “Barış Pınarı” adlı bu çok taraflı kampanyanın gerçek sonuçları. Emir eri kıvamındaki gazeteler hangi manşeti atarsa atsın, halklar için gerçek bir sorumluluk hissetmeyen “ünlü”ler hangi ezberletilmiş demeçleri verirse versin içinde bulunduğumuz ve başkalarına da yaşattığımız çılgınlıktan geriye kalanlar adına elbet bir gün utanacağız. O gün gelene kadar işimizin ne kadar zor olduğunu herkes kendi alanında gözlemliyordur.

İktidar, “Barış Pınarı” der demez hizaya geçip naralar atanların başında spor medyası geldi. Her gün “İddaa”ya ayrılan sürmanşetler bu kez savaşın emrine koşulurken ufuktaki milli maçların tonu da buna göre ayarlandı. Maç öncesi ve maç sonrası manşetler, köşe yazıları, basın açıklamaları… Hepsi en az kışlalardaki kadar zoraki asker selamlarıyla doluydu. Muhtemelen bugünkü Fransa maçında Arnavutluk müsabakasının ötesine geçen şoven müsamerelerle karşılaşacağız.

Modern devletler, sporu kitlesel uğraşlar haline getirirken onların gücünden çok yönlü biçimlerde faydalanmayı hedeflemişlerdir. Devletler arası rekabet bunların başında gelir. Bu yüzden spor, egemenler için son tahlilde rakiplerle yürütülen şiddetsiz bir “savaş alanı”dır ve sporcular da burada rüştünü ispat etmesi beklenen “ulusal gurur üreteçleri”dir. Bu rolün hakkını veren sporcular “kahraman”, bu yolda başarısız olan sporcular “yüz karası”, bu denkleme isyan eden sporcular ise “hain” olarak yaftalanırlar. Ancak hani yukarıda temenniyle dedim ya “…geriye kalanlar adına elbet bir gün utanacağız” diye bu sıfatlar da tarihin akışına göre değişebilir. Devran döndüğünde geçmişin hainlerinin “kahraman”, sürüsünden ayrılamayan bugünün makbul figürlerininse “yüz karası” olarak anıldığına ya da iyimser tahminle adının bile hatırlanmadığına tanıklık edebiliriz.

Spor tarihi bunun örnekleriyle dolu. Kendi ülkesinin işlediği cürümlere karşı çıkabilme cesaretini gösterebildiği için hedef tahtasına konanların başında gelen Muhammed Ali, hapis, spordan men ve dolayısıyla milyonlarca dolara mal olabilecek Vietnam çıkışı sayesinde kısa süre içerisinde tüm dünyada kahraman haline gelmişti. Tabii örneği ABD’den verince, operasyonun izninin dahi Trump’tan alındığı unutulup “Biz bugün Suriye’de ABD ve onun uşaklarına karşı mücadele veriyoruz. Vietnam’la bunu nasıl bir tutarsın” diye çıkışacak olanlar olduğunu da biliyorum. 1. Paylaşım Savaşı’nda kendi burjuvalarının arkasına dizilen sosyal demokratlardan bu yana yakından tanıdığımız bu kesim, inanın bana Vietnam İşgali döneminde ABD vatandaşı olsalardı da ülkelerini “Özgürlükler için komünizm tehdidine karşı mücadele ettiği” iddiasıyla destekleyen John Steinbeckgillere katılacaklardı. Milliyetçilikte çareler tükenmez!

Muhammed Ali ve onun gibi hakim politik atmosfere karşı çıkma cüretini gösterebilen sporcular 10 yılını geride bırakan bu köşenin en sık adını andığı isimler olduğu için bir kez daha uzun uzadıya bu atletleri anlatmaya gerek yok. Ancak bu gibi isimlerin öne atıldığı ülkelerde aynı zamanda güçlü toplumsal hareketlerin var olduğunu da, cesaretin bazen bulaşıcı olabildiğini de hatırlatmak elzem.

Silahla kazanmaya çalıştıkça insanlığından yitirenlerin ve onları gönüllü ya da zorla (Bir de bu var biliyorsunuz: İçi yana yana evet diyenler) destekleyenlerin oluşturduğu baskı ortamında her şeye rağmen barış diyebilmek bu yüzden çok önemli.

NOT: Aslında bu hafta Eliud Kipchoge’nin tarihe geçen maraton koşusuna ve “rekor”ların insanlık için gerçekten ne anlama geldiğine dair hakim görüşleri sorgulayan bir yazı yazmak istiyordum. Ancak zorunlu askerlik nedeniyle yazılara verdiğim aranın ardından bir de “Barış Pınarı” gündemiyle karşı karşıya kalınca bunu es geçmek olmazdı. Sporda rekorların gerçekten ne anlama geldiğini haftaya konuşalım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa