11 Ekim 2019 20:23

Zaferler gücün değil, aklın eseridir

Zaferler gücün değil, aklın eseridir

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı, başlatılış, sürdürülüş ve sona erdirilişinin her safhası itibariyle aklın eseridir. Başta Atatürk olmak üzere, zamanın tüm komutanları savaş esnasındaki stratejilerinde olduğu kadar, savaş sonrasındaki huzur ve barış düşüncelerinde de akıl ve basiretle hareket etmişlerdir. He ne kadar dönem koşullarının işi güçleştirdiği kadar kolaylaştırdığı da ileri sürülmüşe de, harekat ve sonuç gücün denetim altına alındığı aklın işidir. Türkiye’nin coğrafi konumu ve önemi itibariyle, dünya enternasyonalizmi adına Sovyetler tarafından, emperyalizm adına da Avrupa tarafından işgal edilmeye elverişli olmasının denge sağladığı savlanabilir olmakla beraber, iki gücün arasında sıkışıp ülkenin bölünmesi yolu da açılmış olabilirdi. Yapılmış, hatta onanmış bir anlaşmayı bir özgürlük anlaşması ile ortadan kaldırmak salt kaba güç ile değil, muazzam deha manevraları ile gerçekleştirilmiştir. Böylesi netameli bölgede bir asra yaklaşan devlet yapısı idamesinin, Kurtuluş Savaşı’nın aklın önüne geçen hırsın baskılanmasının sonucu olduğunu görmek ve ondan ders almak durumundayız. Trump’un komikliğe varan şeklide aklını yüceltici ve ülkemizi tehdit edici söyleminde, herkes kendi söylemi ile bağlıdır diyerek üzülmeye yer yok, ama salt “akıl” sözcüğünü hiç ihmal etmeden dikkate almak zorundayız.

Gerek bazı Osmanlı savaşları gerek bizzat Sakarya Meydan Muharebesi arifesindeki savaş manevraları askerlik tarihinin önemli belgeleridir. Askeri okullarda okutulduğunu düşündüğüm bu belgelerde, zaman zaman düşmanın içeri çekilip, bataklıkta eritilmeye çalışıldığı anlatılır. Tarih öyle yazar ki, Yunan ordusu Ankara’ya kadar ilerlerken, ilk hamlede fazla direnilememiş ve bizzat Atatürk’ün emriyle geri hatta çekinilmiştir. Bundan güç alan Yunan ordusu aklını geri plana atarak ilerlemesine devam ederken, ünlü Sakarya Meydan Muharebesi’nde perişan edilmiştir. Aklını geri plana atarak kendi eritip yok eden zararlı, aynı derecede de zavallı güç!

Ortadoğu’da savaşın da barışın da koşulları Avrupa ve Amerika bölgelerine benzemez. Yoksulluk ve mezhep çatışmaları içinde olup çağdaş devlet ve hukuk yapılarına kavuşamamış alanlara savaş başlatarak bulaşmak, batı ülkeleriyle ilişkilerde olduğu üzere masa başında akli müzakere sonucunda varılan barışla sonlanamaz. Bu süreçten yararlanarak bölge oyuncularına silah satarak ya da başka gayelerle avanta elde eden emperyalist güçler ve onların peşine katılan bölgesel aktörler de sürecin tuz ve biberi olduğunda, işler iyice çıkmaza girebilir.

Suriye topraklarında oluşturulması düşünülen “güvenli bölge” eğer yerli müteahhitler için yeni inşaat alanları olarak düşünülüyorsa, eğlence fişeği gibi belki bir anda parlayabilecek ufak bir ışıltı, anında ve inanılmaz sorunları da beraberinde taşıyarak sönmeye mahkumdur. Üstelik de, o bölgede rant oluşamayacağına göre, inşaat maliyetini kat kat aşabilecek piyasa değeri de yaratılamayacaktır. İkincisi, oraya yerleştirileceği düşünülen Türkiye’den gönderilecek sığınmacıların(!) aralarına kimlerin kimler tarafından hangi entrikalarla sokulabileceği de hiç hesaba katılmamaktadır. Sınırımızın hemen dibi temizlenmiş derken, tam tersine sınırımızın hemen dibinde bir yuvalanma alanı yaratmış olabilir miyiz, acaba! Umarım olmaz da, ancak bu durum, aslında anlaşarak Suriye devletinin yapmasını sağlayabileceğimiz görevi anlamsızca yüklenmemiz anlamına gelmektedir. Suriye ile böyle ters ilişki içine girildikten sonra Suriye topraklarında kurulması tasarlanan bölgenin sonraları nasıl çıbanbaşı olacağının düşünülmesi gerekmez mi; biz devamlı bekçilik mi yapacağız?

Kimin sorumlu olduğunun henüz açıklığa kavuşturulmadığı 15 Temmuz ülkemizi bir sıkıyönetim rejimine sürükleyerek, akabinde yaşananlar, başta akademi camiası olmak üzere bazı kurumlarımızda derin ve dönülemez yaralar açtı. Aklın böylesine hırsın gerisine düştüğü her olay ülkeyi umulmaz ve geri dönülemez hüsran ve acılara sürüklemektedir. Haklı ve saldırı karşısında girişilen savunma halleri dışında savaşlar da insanlık tarihinin sayfalarına leke olarak girer. Savaş, insanlığı sürüklediği perişanlık dışında, zannedildiği ve savunulduğunun aksine, ekonomileri de, siyasetçileri de abat etmez! Umalım bu girişim de 15 Temmuz’a analojik olmaz! Ekonomimiz oldukça zor durumda olup, Merkez Bankası ve hemen tüm kaynaklara el atılmış, neredeyse tüketilmişken, savaşın yeni vergi yükü getirmesi de fevkalade yüksek olasılıktır. Var olan vergilerde kısmi yükseltme ve ayarlamalarla yetinmek durumu çözmeyebilir. Onun ötesini ise düşünmek istemiyorum! Bu olasılığı düşünmemek için, bir an önce sulhu sağlayarak, içte ve dışta sulh içinde yaşamanın temelindeki “yurtta sulh, dünyada sulh” ilkesine, hiç gocunmadan ısınarak, siyasi ve/veya hamasi hırslarımızdan arınıp, en değerli hazinemiz ve yol göstericimiz olan aklın ve basiretin göstergesine sığınmayı diliyorum.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...