11 Ağustos 2019 22:50

Futbolda 2010'lar: Hegemonya mı kötünün iyisi mi?

Futbolda 2010'lar: Hegemonya mı kötünün iyisi mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hafta içerisinde oynanan Akhisarspor-Galatasaray maçıyla 2010’lu yılların son kupası verilmiş oldu. Galatasaray’ın tek gollü galibiyetiyle sona eren mücadeleyle matematiksel açıdan bir devir kapandı. 2019/20 sezonunda yaşanacaklar artık önümüzdeki 10 yılın spor vakanüvislerini ilgilendirecek. Elbette tarihsel dönemler yuvarlak rakamlara göre birbirinden ayrılmaz, dolayısıyla 2010’lar bitti diye Türkiye futbolu başka bir nitelik kazanmayacak ancak yine de 10 yıl, değerlendirme açısından az bir zaman dilimi değil. O yüzden biraz 2010’ları hatırlayalım ve 2010’ların mirasının 2020’leri nasıl şekillendirebileceği üzerine fikir jimnastiği yapalım.

Futbolda başarının ölçütlerinden biri kupa. 2010’lu yıllara baktığımızda Galatasaray’ın 5 lig, 4 Türkiye Kupası, 5 Süper Kupa kazanarak toplamda 14 kupaya ulaştığını görüyoruz. Aynı dönemde Fenerbahçe’nin 5(2’si lig), Beşiktaş’ın 3(2’si lig) kupa kazandığını düşünürsek ortada “üç büyük takım” arasında daha önce eşine rastlanmamış bir fark var.

Galatasaray, ülke futbolunun en başarılı takımı haline geldiği 90’larda 5’i lig toplamda 14 kupa kazanmıştı ancak bu dönemde Beşiktaş da 10 kupayla(4’ü lig) ona kafa tutmuştu.

Sarı-kırmızılıların 4 yıllık şampiyonluk serisi, UEFA Kupası ve Süper Kupa kazanarak girdiği 2000-2010 arasındaki 10 yıllık dönemde ise toplam 9 kupayla(4’ü lig) yine başı çektiğini ancak Fenerbahçe’nin 4’ü lig 6 kupa, Beşiktaş’ın 2’si lig 7 kupa kazanarak rekabette çok da geri kalmadığını görüyoruz.

Kısacası Galatasaray, futboldaki 20 yıllık üstünlüğünü, geride bıraktığımız 10 yılda daha net bir noktaya taşıdı. Bu istikrarlı yükselişe bakanlar sarı-kırmızılıların rakiplerini pek çok açıdan “sollamış” olduğunu, bu başarı farkının da buna dayandığını düşünebilir.

Oysa gerçek tablo şöyle:

1- Galatasaray ekonomik açıdan rakiplerinden biraz daha iyi durumda olsa da halen FFP kıskacında bir takım. Bunca şampiyonlukla elde edilen gelirler har vurup harman savuruldu ve 10 yıllık süreçte sadece 2 transfer dönemi kârda geçildi. Biri geçen sene FFP zoruyla oldu diğeri ise 2015/16’daydı ve sarı-kırmızılılar o yılı 6. tamamladı. Yani Galatasaray alıştığı şekilde para harcamadığı dönemlerde zorlanıyor çünkü halen Avrupa’daki rakipleri gibi ileride satıp kâr edebileceği gelecek vadeden futbolcuların değil kariyerinin sonlarına yaklaşmış isimlerin peşinden koşuyor. Bu yıldızlar kısa vadeli başarı getiriyor ancak o başarıların sağladığı gelirler yine yeni Sneijder’ler, Drogba’lar bulmaya harcandığı için uzun vadede Galatasaray başarılı ancak borçlu bir kulüp olmanın ötesine geçemiyor. Bu vaziyet sadece kendisinden daha kötü olan içerideki rakiplerini geçmeye yarıyor. Avrupa’da ise bir zamanlar devlerle baş edebilen Galatasaray’ın yerinde şimdi vasat takımların karşısında dahi sırıtan, çağ dışı kalan ve sonuç olarak elbette kaybeden bir ekip var. 2012 ve 2013, GS’nin ŞL’de gruptan çıkabildiği son yıllar oldu.

2- Belki Galatasaray’ın altyapısı Türkiye içindeki rakiplerinden daha iyi ama Avrupa’daki rakipleri olan Portekiz, Hollanda, Belçika gibi ülkelerin takımlarıyla karşılaştırıldığında arada uçurum var. Son 10 yılda altyapıdan yetişen/ilk 11’e katkı veren/yurt dışına transfer olan oyuncular Arda Turan, Ozan Kabak, Semih Kaya, Emre Çolak’la sınırlı kaldı ki buradan elde edilen toplam gelir 26 milyon avroydu. Herhalde Benfica yetiştirdiği, parlattığı futbolculardan sadece 26 milyon dolar kazandığı tek bir transfer dönemi dahi geçirse bunu büyük başarısızlık sayar. E hal böyleyken Galatasaray bu takımlarla nasıl baş edebilir?

Kısacası Galatasaray’ın uzaktan bakınca “hegemonya” zannedilebilecek ülke içerisindeki bu başarıları, sağlam bir temelden çok “Kötünün iyisi olmaya” dayanıyor. Rakipleri biraz kıpırdandığında tablo değişebiliyor. (Örnek: Beşiktaş’ın üst üste 2 yıl şampiyon olduğu dönem) Galatasaray bugün son 10 yıldaki beş şampiyonluğunun dördünde imzası olan Fatih Terim’siz düşünülemez hale geldiyse kumdan yapılmış bir kaleye bakıyoruz demektir. Sarı-kırmızılıların önümüzdeki süreçte en önemli hedefi Avrupa’daki rakipleri gibi altyapıdan daha iyi beslenebilen, genç oyuncuları istikrarlı bir şekilde parlatıp satabilen ve başarılarını da bu sacayağına borçlu olan bir kulüp haline gelmek olmalıdır. Yoksa bu yanıltıcı ve fazlasıyla “tek adam”a endeksli tablo hızla değişebilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa