Toplumu ve siyasetçileri ciddiyete davet
Siyasi olarak Türkiye Ortadoğu gibi günümüzün en civcivli ve en sorunlu alanında yer almış bulunmaktadır. Ekonomi olarak da Türkiye’nin durumu hiç de iç açıcı değildir. İktidar mensuplarının bu gerçekleri halka itiraf edemiyor olsa da, hiç değilse kendi ortamlarında çok ciddi bir durum muhakemesi yapıp, parlamenter sisteme dönüş konusunda muhalefetle işbirliği içinde çok köklü önlemler alarak sabırla uygulamaya koymalıdır. Çünkü artık gidişat içe de dışa güven vermemektedir.
Ekonomi artık denetimden çıkmış durumdadır; iç borç ve dış borç inanılmaz boyutlara ulaşmış, tüm ümitler ABD’de istihdamın gerilemesi ve FED’in faiz yükselişine yönelmemesine bağlanmış, ülkenin tüm değerleri hemen hemen yok pahasına yerli ve yabancılara satılmış olarak, artık bu sökük dikiş tutar konumda görülmüyor. İşsizlik almış başını gidiyor. Günün durumu bu; geleceğin durumu da, eğitim tam bir başıbozukluk ve kalitesizlik havuzunda batmak üzere olarak ve ülkenin çok ciddi beyin göçü yaşaması nedeniyle pek iç açıcı gözükmemektedir.
Bu olumsuzlukları zaten biliyoruz, peki ben sizleri işgal etmek için mi yazdım bütün bunları. Hayır, ama artık durum gerçekten ekonomi ve sosyal olarak parlak gözükmüyor. Siyaseti işgal eden bir dizi insan 29 Ekim ile 15 Temmuz’u karşılaştırabiliyor; nerede ise kimin hangi gaye ile yaptığı tam olarak açıklanamayan 15 Temmuz kalkışını, tüm gerçek şehitlerin anısına saygısızlık yaparak, Çanakkale savaşına denk tutmaya çalışıyor. Mesele Atatürk sevgisi ya da Cumhuriyet yasalarını yaşama geçirme sevdasını çoktan geçmiş, sorun ülkenin beka sorunudur. Bu denli bölünmüş bir toplum, eğitimi bu denli çökertilmiş bir halk yığını teknolojinin hızla yükseldiği küresel havuzda kaybolup gitme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir. Beka sorunu diye İstanbul’u almaya çalışan AKP şunu bilmeli ki, evet bir beka sorunu var, ama sorun AKP ile ilgili değil, 17 yıllık yönetimleri sonucunda ortaya koydukları Türkiye ile ilgilidir.
Kapımıza dayanmış ve içeriye girmeye hazırlanan teknoloji sorununa iki sebepten dolayı gözümüzü kapatamayız. Birinci mesele, bu teknik düzeyi ve teknolojik açıkla ileriki dönemde nasıl ayakta kalabiliriz ya da ileri ülkelerle nasıl birlikte olabiliriz konusudur. İleri sanayi ve yapay zekâ meselesi, bilen bilmeyen hemen herkesin ağzında sakız. Teknoloji hızla ilerlerken iletişim aldatmacası ile halkların cahilleştirilmesi sonucunda şimdilerde de, üst düzey nörolog ya da bilgisayar teknolojisi mühendisi edası ile teknolojiyi ve yapay zekâ olayını tartışıyoruz. Akıllı toplumlar bu meseleye iki açıdan yaklaşım yapar. Birincisi sistemin oluşumu ve işleyişinin üst düzey teknik bilgi ve felsefeyi gerektirdiğini bilerek, konuyu halk ortamında değil, bilenler arasında tartışırlar. Batı dünyasında dahi konunun vülgarize düzeyde popüler mecmualarda yer alması kapitalizmin alışık olduğumuz alıştırma ve toplumu denetleme işlevi ile ilgilidir. Gençlerinin matematik ve felsefede fevkalade geri düzeyde olan bir toplum sistemin ne olduğunu, nasıl çalıştığını tartışmak yerine, kısa vadede olası sonuçlarının nasıl karşılanacağı, uzun dönemde ise sisteme girip işleyişine hâkim olabilmek için de bilim ve teknik alanda sabırlı çalışma yapmak durumundadır. Gerisi cahilce bireyin kendisini tatmin edici boş tartışmadır.
Uzun vadeli çalışmaları, gençlerimizin teknoloji üretemeyeceğini ancak bakım ve tamir işleri yapabileceğini ileri süren insanlara bakanlık koltuğu bahşeden, eğitimi medreseleşmeden medet umarak geliştirebileceğini zanneden AKP iktidarına bırakamayız. Bırakamayız da, büyükşehir belediye başkanlıkları seçimlerinde ve sonrasında görüldüğü üzere ülke yararına siyaset yapılmıyor, rantların üzerine oturma sevdasının yaşandığı ve bu uğurda siyaset değil, adeta savaş yapıldığı bir ortamdayız. Zaten ana kavga da bundan çıkmadı mı? Yeni teknolojik dönüşüm karşısında kısa vadeli hazırlık ise iki konunun tartışılmasında kilitlenir. Birincisi sermaye mülkiyeti meselesi, ikincisi ise nüfus sorunudur. Henüz yeni teknolojiye girmeden yaşadığımız işsizlik ve yükselen sömürü sorunları, yeni teknolojinin üretime hâkim olmasıyla dağ gibi büyüyecektir. İşte aklımızı başımıza toplayıp, işin özünü uzmanlara bırakalım da, nüfusu hızla artma eğilimine sahip ciddi boyutta göçmen de almış olarak, ekonomi-siyaset boyutunu tartışalım.
Evrensel'i Takip Et