Belediye başkanlığı kadrosuna eleman alınacaktır!
Aralık 2018’de 461 personel alımı yapacağını duyuran İBB-İSKİ’ye mühendis, mimar, şehir plancısı, tekniker olarak çalışmak üzere başvuruda bulunan adaylara mülakatta sorulan soruları Sözcü gazetesinden Özlem Güvemli haberleştirdi. Sübhaneke duası cenaze namazında nasıl okunur, sabah namazı kaç rekat, Necip Fazıl’ın Çile kitabını okudunuz mu, Rabia işaretinin anlamı ne, İHH’nın açılımı nedir, Diriliş nesli size ne ifade ediyor ve en etkili siyasi lider kimdir türünden sorulardı bunlar. Günahı FETÖ’ye denilerek, güya son verilen soru hırsızlığının yerini her etabı iktidar kontür cevaplarla geçilebilen 100 metre engelli mülakatlar aldı. Mülakatları kazasız belasız geçebilen yandaş aday, başvurduğu işte istihdam edilebilir, geçemeyen ise şansını başka yerde arar. Sadakatin düzeyini anlamaya yarayan mülakat yegane personel alma yöntemi artık.
Siyasi iktidar düzeneği bu mülakat işini o kadar abartmış durumda ki koskoca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylarına bile, hayır daha ziyade İmamoğlu’ya, İBB’ye iş için başvurmuş bir yeni eleman muamelesi çekiyor. Mümkün olsa İSKİ’ye memur alır gibi, KPSS sınav sonucunu hiçe saydığı adaylardan bir aday olarak kurul önünde süphanekeler, kulhuvallahular okutacak. Tabii ki böyle yapamıyor; PKK seni destekliyormuş ne diyorsun, FETÖ arkandaymış yanıtın ne, Ordu valisinden özür dileyecek misin gibi ‘İşe almak istediği’ belediye başkanının talip olduğu makamla alakasız soruları halk jürisi önünde sıralıyor. Bu uzatılmış mülakat havasının sebebi, kendisini ancak karşısındakine boyun eğdirmekle tatmin edebilen bir iktidar kibri değil. Tek adam rejiminin her şeye muktedir imgesini rakip aday üzerinden de güçlendirme ihtiyacı; rejim prensiplerini bir de onun sayesinde meşrulaştırma zorunluluğu.
Önceden, bir kırılma noktası olacağı varsayılan ortak yayına açık mülakat önemi yüklenmesi bundandı. Program biter bitmez görevi hangi adayın hak ettiğinin, daha doğrusu Binali Yıldırım’ın bu işe layık olduğunun ortaya çıkacağını Cumhurbaşkanı bile ummamıştır muhtemelen. Programın kendisinde bir kırılma noktası filan da yoktu. Ama programın dışında vardı. Binali Yıldırım’ı öteleyerek meydana kendisi çıkan Cumhurbaşkanı, İmamoğlu’nun sınırının Yıldırım değil kendisi olduğunu ilan etti. Bu program sayesinde yaratılan, sorular ‘Çalınmamış olsa bile çalındı gibi bir şey oldu’ havası bir tür telafi mekanizması gibi işletildi. Bir gece öncesinden gazetelerde çıkacak habere işaret eden Cumhurbaşkanı, medya dahil her şeyin sahibinin kim olduğunu bir kez daha gösterme fırsatını da bulmuş oluyordu. İmamoğlu, kartonlara önceden şekiller, krokiler çizerek hazırlandığına göre The Marmara Otelde buluştuğu moderatör tarafından beslenmiş, açık mülakatta şaibeli bir başarı kaydetmişti. Yani yine hiçbir şey olmasa bile bir şeyler olmuştu, galiba ve kesinlikle!
Bizi bunları ciddiyetle tartışmaya zorlayan akıl 31 Mart seçiminin ardından Büyükçekmece’de güvenlik güçlerini kapı kapı kayıp-kaçak seçmen aramaya yönlendiren aynı akıldır aslında. İstanbul’un tapusu kendi üstünde kalsın diye seçmeni bezdirmeye çalışan, olayların ve düşüncenin mantıksal silsilesini bozarak siyaseti bozuşturan düzenek de bu aklın ürünüdür.
İBB’yi AKP kazanamasa da memleketi kendisi yönetecekti, bunu defalarca kafalara nakşetmişti. Tamam İstanbul memleketin bütünü değildi. Tamam İmamoğlu İstanbul’u kazansa da bütün yetkiler ondaydı… Her şey anlaşılmıştı, peki daha neydi öyleyse?! Dahası şuydu; kimin nereye kadar gidebileceğini, ne kadar yol alabileceğini belirleyici merci de oydu. İmamoğlu Ordu valisinden özür dilemediği taktirde seçimi kazansa bile başkan olamazdı.
Niye? Çünkü her şeyin başı oysa birinin burnundan getirecek güç de oydu. Vatandaşa ‘ananı da al git’ veya ‘milletin… koyacağız’ diyenlerin, ‘kavat’ diye hakaret edenlerin faaliyetlerine devam edebilmesi için şimdiye kadar özür şartı filan aranmamıştı ama tek adam rejiminin alameti farikası da herkes için ayrı kuralların geçerli olmasıdır zaten. Kimi üç kontörlük konuşabilir, kimisi ise hiç! Kimi sorulardan muaftır kimisinin aklı alınır.
Bu noktadan sonra yarın kullanılacak oylar İstanbul’u kimin yöneteceğiyle ilgili mülakatın sonucunu gösterecek. Halk belediye başkanını ‘Göreve alırken’ şimdiye dek bir şirket gibi işletilen siyasi aparat, İstanbul sandıklarında müzakere edilmiş olacak. Kim ne derse desin böyle durumlarda kaderi belirleyen, İstanbul’un sahiplerinin, yanıtları geçiştirilemeyen soruları olur çünkü.
Evrensel'i Takip Et