Asıl "sıcak sorun" yargının partizanlaştırılmış olmasıdır!
“Yargı reform paketi” Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan tarafından açıklandı.
Aslına bakılırsa getirilen “reform”un amaç ve arkasındaki zihniyeti anlamak için bu bile yeterli. Çünkü “Bağımsız ve tarafsız yargıyı güçlendirmek” iddiasıyla, “Yargı reformu stratejisinde 2 temel perspektif, 9 amaç, 63 hedef, 256 faaliyet bulunuyor” diye çok ayrıntılı düzenlemeler yapılacakmış havasında açıklanan paket, yargıyı da kendisine bağlamış “tek adam” sisteminin siyasi tarihimize geçmiş olan lideri Erdoğan tarafından kamuoyuna açıklanmıştır.
Bu da ister istemez;
“Bu paketle bağlantılı yasal düzenlemeleri yapacak olan Meclis nerede?”
“Kuvvetler ayrılığı nerede?”
“Bağımsız ve tarafsız yargı nerede?” sorularını gündeme getirmiştir.
Çünkü Erdoğan’ın sunduğu paket; köle sahibinin kölelerine özgürlük hakkındaki vaatlerini açıklaması kadar anlamlı bir “reform paketi”dir(!)
YARGI SİYASETİN EMRİNDE OLDUKÇA...
Doğrusu paketin kendisinin değilse de yargının asıl “sıcak sorunu”, paketle eş zamanlı gelişen bir “olay”la gözler önüne serildi: “Yargı reformu paketi”nin açıklamasından kısa süre önce Erdoğan’ın, Trump’la bir telefon konuşması yaptığı açıklandı. Bu açıklamanın arkasından ABD vatandaşı olan ve üç yıldır FETÖ’den tutuklu bulunan NASA çalışanı, Türkiye asıllı Serkan Gölge tahliye edildi.Trump bu tahliyeden sonra Erdoğan’a teşekkür etti ve Gölge’nin bir an önce vatanına geleceğini ekledi. Ki, yakın bir zamanda bunun olacağı kuşkusuzdur!
Daha önce Rahip Brunson yine Trump’la yapılan telefon görüşmesi sonucu, Almanya vatandaşı Deniz Yücel ise Merkel’le yapılan görüşmeler sonucunda tahliye edildi. Bunu sadece biz değil dünya biliyor.
Rahip Brunson’un tahliyesi; onu casuslukla suçlayan üç “gizli tanığın” savcılık ve mahkemede daha önce verdikleri ifadeleri üçünün birden değiştirmeleriyle sağlanmıştı. Yani Brunson’un tahliyesi olayı, siyasi iktidardan öte, savcılığın ve mahkeme heyetinin de işin içinde olduğu apaçık bir yargı skandalı olarak gelişmişti.
Ve hepimiz biliyoruz ki, bu uygulamaların ne eski ne de yürürlükteki yargı ile ilgili yasalarda, düzenlemelerde yeri vardır. Ne de önceki gün sunulan “reform paketi”nde yargının böylesi siyasi platformlara çekilmesini önleyen düzenlemeler yapılacağına dair bir işaret vardır.
YARGIÇLAR VE MAHKEMELER SİYASİ KARAR VERİR HALE GELMİŞTİR!
FETÖ’cü yargıçların açtığı Ergenekon ve Balyoz davaları, ya da son beş yıl içinde açılan;
Demirtaş ve HDP’li vekillerin tutuklanması başta olmak üzere HDP’liler ve Kürt siyasetçilere açılan davalar,Sayısı binlerle ifade edilen, “cumhurbaşkanlığına hakaret” davaları,Cumhuriyet gazetesi davası, Özgür Gündem gazetesi davası ve basına yönelik binlerce davanın çok büyük çoğunluğu,Büyükada-hak savunucuları ve Osman Kavala etrafında oluşturulan “Gezi kalkışması davası”... gibi davalara bakıldığında; dönemi karakterize eden sayısız davanın mevcut yasalarda hiçbir yeri yoktur. Dahası Erdoğan’ın “yapılacak” dediği “reform”la ilgili verdiği ve Barolar Birliği Başkanını çok mutlu etmiş görünen “müjdeler”le de ilgisi yoktur.
Sadece bu kadar da değil.
Bırakalım sulh ceza hakimliklerini; ağır ceza mahkemelerinin bile yasa ve hukuka göre değil, siyasi iktidarın işaretlerine göre karar verdiği ortadadır. Yüksek mahkemeler de önemli ölçüde siyasileşmiştir.
En yüksek yargı organı Anayasa Mahkemesi, Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmeleri, (Anayasa’yı, yasaları bir yana bıraksak bile) birkaç yıl önce kendi aldığı kararları bile görmezden gelerek siyasi iktidarın hoşuna gitmeyecek kararlar vermekten imtina eder hale getirilmiştir.
YSK’nin, İstanbul seçimlerini iptal skandalı ve burada “7 yargıcın” tutumunun ne Anayasa, ne seçim yasası, ne de YSK’nin yetkileriyle ilgisi vardır! Tersine bu karar tamamen siyasi iktidarın istekleri doğrultusunda ve siyaseten karar veren yargıçların marifetiyle alınmıştır.
YARGIDA AKP’LİLEŞTİRMEYE SON VERİLMESİ BELİRLEYİCİ ÖNEMDE
“AKP’nin bu kaçıncı yargı reformu?” sorusuna, konunun takipçileri bile sayı vermiyor. Ama AKP’nin açıkladığı her “yargı reformu”nun yargıyı daha da bağımlı (daha da partizan) hale getirdiğini, fanatik AKP yandaşları dışında herkes biliyor.
Bu yüzden de burada, yargı üstünde siyasi baskının süreceği, dolayısıyla “Paket çerçevesindeki düzenlemeler”in de yargının “tek adam”a bağlanmasını güçlendiren düzenlemeler olarak hayat geçirileceği, “Yargı bağımsızlığını güçlendirme” amaçlı gibi görünen süslü vaatlerin de paravan olarak kullanılacağını söylemek yanlış olmaz. Tersine son 10 yıldır yargıyı siyasileştirme amaçlı oyunların geldiği yer budur. Ve paketle ilgili söylenenlere bakıldığında da bu gidişatı değiştirmenin lafı bile edilmiyor.
Nitekim bu son paket de, bugünkü mevcut tablonun değiştirilmesi için değil, tersine iktidar lehine iyileştirilmesini (onlar için reform, bağımsız yargı için karşı reform) amaçlamaktadır. .Bu yüzden bu “reform paketi”nin “tek adam rejimi”nin ihtiyaçları doğrultusunda düzenlemeleri amaçlayan, yargıdaki siyasileşmeyi, dahası partizanlaşmayı (AKP’lileştirmeyi) ilerleten bir paket olduğunu söylemek gerçeği ifade etmek olur.
Bu durumda asıl yapılması gereken; öncelikle yargının siyasi vesayetten kurtarılmasıdır. Ki, bu da “tek adam yönetimi”nin reform paketleriyle değil, “tek adam yönetimi”nin inşasına karşı olan güçlerin mücadelesiyle gerçekleşebilir.
Evrensel'i Takip Et