12 Nisan 2019 19:20

Güçsüzlüğün beka arayışı

Güçsüzlüğün beka arayışı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Siyasi tarihimize kara sayfalarla girecek olan vahim olaylardan geçerken bugünün beka sorununun geleceğin gurur sorgulamasını perdelediğine tanık olmaktayız. İktidar bugün beka sorunu ile karşı karşıya geldiğinde, maalesef ülkenin geleceğini de, yarınki nesillerin geçmişe yönelik gurur sorgulamasını da düşünemiyor; bugün iktidar gücünü eline geçirenler tüm icraat dönemleri ve icraat sonuçlarının gelecek nesillerin yargılamasına açık olduğunu akıllarına dahi getirmiyor. Hal böyle olunca, bir zamanların “iki ayyaşı” olarak anılanlardan birinin, hem de arkasında muazzam bir güç varken, halkına olan sevgisi ve demokrasi adına iktidarı devrettiği gibi nöbet devrine cesaret edememektedir. Bu durum iktidar makamındakilerin gücünü değil, derin güçsüzlüğünü gösterdiği kadar, halkımızın “Başka kime oy verelim ki” gibilerinden kulaktan doldurma propagandayla kandırılmasının isabetsizliğine de işaret etmektedir. Tüm Türkiye’ye bedel olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının kaybedilmesi salt bir yerel seçim sonucu olarak görülmemekte, ana muhalefet partisinin ve adayının isabetli manevra ile başa oynadığı şeklinde algılanmaktadır.

AKP’nin İstanbul’u aldığından ve merkezi idareye hakim olduğundan beri geçen çeyrek yüzyıldan fazla zaman içinde Türkiye ekonomisi, halkın ve emekçilerin aleyhine plan olan IMF programı hariç, hemen her alanda yürütülen plansız icraat eğilimine girdi. Bu sürecin dünya kapitalizmi ile örtüşmesi ve Ortadoğu sorunlarının yükselmesi de içte yaşanan sorunlara tuz-biber ekti. Bu ortamda yükselen iktidar, kapitalist dünyaya nüfuz etme eğilimine giren İslam alemine örnek misyonunu yüklenirken içte uyanan sihirli damarı algılayarak, sosyal-ideolojik amacını öne alıp, içte göz boyayıcı ekonomik görüntülerle emperyalizmin Ortadoğu’nun denetimli uyanışına rehberlik etmeye kalktı. Türkiye’yi çağın gerisine sürükleme politikası iktidar arzusuna rampa yapıldı. Ekonomide ve siyasette tüm kurumların merkezileştirilmesine ve aleni denetimden yoksun şekilde icraatın emrine verilmesine rağmen “Hâlâ kime oy verelim ki” teranesine kapılmanın akılla açıklanır bir yanı yoktu. Bu bahaneye gerek yoktu, çünkü halkın gerçek kurtuluşu olan sol ayakta olmadığına göre, seçim yapmak ancak çok ufak alanda geçerli idi. 

Var olan iktidardan başkasına oy vermeyi reva görmeyen halkımızdan ekonomiyi ve giderek yozlaşan sosyal kurumları analiz ederek bizzat kendi geleceği için isabetli karar alması doğal olarak beklenemez. Diğer yandan mutfakta yükselen enflasyonu da halkın siyasetten oldukça uzak şekilde piyasa süreci olarak görmesi de iktidarın icraatında kolaylık sağlıyordu. Yükselen işsizliğe yöneldiğimizde, onu da Allah’ın takdiri veya kısmet olarak yorumluyor ya da partiye girip, ilgili-ilgisiz bir yerde günlük maişetini doğrultmaya çalışan halk çaresizliğinin sebebini algılayamıyordu. Halkın bu durumu bir dereceye kadar da olsa anlaşılabilir. Ancak akademi dünyasında veya renkli medyada ya da parlak camda her gün boy gösterip gev-gev edenleri bu toplum affeder mi?   

İşte tam bu ortamda, artık ekonomideki safahat ve sosyal yaşamdaki fecaat anlaşıldığında, son yerel seçime gidilirken bir deprem oldu, dip-dalgası kendine bir kanal buldu ve artık binayı temelden yıkmayı göze alırcasına kendisine bir yol haritası yaptı. Bu durum sadece anlık değildi; icraat el değiştirdiğinde tüm geçmiş öylesine alenileştirilecekti ki, bu durum yenir yutulur bir lokma değildi!    

Ne tek bir kişi ne de bir örgüt ya da bir siyasal yapılanma tüm bu ve benzeri süreçleri tek başına oluşturabilir. Her yükseliş gerçek başarı olmayıp, kararsız dengeyi andıran geçici durum olabilir. Yükseliş sarhoşluğu yaşayanların algıladıkları bir endişe de yaşanan dengenin her an değişebilir olmasıdır. Böylesi dayanılmaz korkunun algılanması tabanın homojenleştirilmesini engeller ve fanatik taraftarını daimi surette tahkimine yönelik politika uygulamasını gündeme taşır. Böylesi politikalar, doğası gereği toplumu birleştirici olmaktan uzak olup, bölücüdür. Bu tür korkuyu yaşayanlar kadar, bunu yaşatanların da aslında güç ve samimiyet ilkesiyle ilintileri yoktur. Güçsüzler güçlü gördüklerinin ya da güç vehmettiklerinin ayaklarının dibine çöker. Ne zaman farklı nedenlerle yapay güç tebahhur eder, işte o zaman bu kesim yeni güç arayışlarına yönelir. Güç yüksek voltaj gibidir. Bazı durumlarda çevreyi çarpar, enerji kesildiğinde ise güçle çalışan tüm dokular ölür.  

AKP, seçim sonuçlarını kendi açısından ele almak ve amacı doğrultusunda çözmek amacındadır. Ancak mesele ne bireyseldir ne de partisel. Mesele ulusal, hatta uluslararası boyutlara taş(ın)mıştır; uluslararası düzeyde ulusun demokrasi anlayışı, özgürlüğü ve hatta gururu ile ilgilidir. Bugünkü siyasilerin gelecek nesil çocuk ve torunları, atalarının bu manevralarını nasıl okuyacakları, bundan şeref mi duyacakları yoksa mahcubiyete mi girecekleri, en az bugünün seçim sonuçları kadar ciddiyetle ele alınması gereken bir konudur. Bir kez daha hatırlatmaya değer ki, bir zamanlar “iki ayyaş” olarak saygısızca anılanlardan birinin, hem de arkasında muazzam bir güç varken, halkına sevgisi ve demokrasi adına gösterdiği iktidarı devretme cesaretini bu iktidarın da gösterebilmesini ve bu utanç tablosun halkımızın üzerinden kalkmasını umalım! Umalım da!..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...