Spor Tahkim Mahkemesi (CAS), kadın sporlarında sporcuların testosteron seviyesinin 5 nanomolün altına çekilmesi yönündeki yasaya ilişkin kararını nisan sonuna erteledi.

“Caster Semenya Düzenlemesi” olarak da bilinen yasa, Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği (IAAF) tarafından hayata geçirilmeye çalışılıyor. Yasaya ilişkin tartışmaları geçtiğimiz ay bu köşeden ayrıntılarıyla aktarmıştım. Ancak CAS tarihinin en karmaşık ve tartışmalı davası olarak nitelenen meseleyi bir kez daha hızlıca özetlemekte fayda var. IAAF’e göre kadınların yüzde 99’unun testosteron seviyesi litre başına 3 nanomolden daha az. Kadın sporcuların testosteron seviyelerinin 0.06-1.68 nanomol/litre arasında olduğu, “cinsiyet gelişim farklılıkları” bulunan kadın atletlerde ise bu oranların erkeklerinkine yakın bir seviye aralığı olan 7.7-29.4 nanomol/litre olduğu belirtiliyor.

2 kez 800 metre olimpiyat şampiyonu olan Caster Semenya, interseks bir atlet ve testosteron seviyesi onu “cinsiyet gelişim farklılığı” kategorisine dahil ediyor. IAAF, 2011’de Semenya gibi atletler için 10 nanomol/litre sınırını belirlemişti ancak 2014’te Dutee Chand’ın itirazıyla uygulama 2 yıl ertelendi. IAAF, 2018’de testosteron seviyesinin 400-1600 metre yarışlarda belirleyici olduğu iddiası ve testosteron sınırının 5 nanomol/litreye çekilmesi talebiyle geri döndü. Ancak Caster Semenya bu yasayı CAS’a taşıdı.

IAAF’in uygulamasının kabul görmesi halinde Semenya gibi atletler, testosteron seviyelerini yarışlardan en az 6 ay önce 5 nanomol/litrenin altına çekmek zorunda. Eylül ayında Dünya Atletizm Şampiyonası olduğu için CAS’ın kararını 26 Mart’ta vermesi gerekiyordu ancak bu şartlar altında takvime uymak imkansız hale gelecek. IAAF, bu seferlik özel bir düzenleme yapılacağını belirtti. Ancak bu açıklama Semenya ve onun durumundaki diğer atletleri rahatlatan bir şey değil. Çünkü, kendi doğalarına aykırı olarak testosteron seviyelerini düşürmek için hormon tedavisi görecekler ve bunun ciddi fiziksel/psikolojik etkileriyle başa çıkmak zorundalar.

Tartışma iki boyutlu. Birincisi testosteron seviyesinin etkisinin bilimsel gerçekliği olup olmadığı. İkincisi bir atleti kendi fiziği ve psikolojisi üzerinde bu kadar zararlı etkileri olacak bir şeye zorlamanın yarattığı etik sorun. Hatta bu etik bir sorundan öte insan hakları ihlali. Bu yüzden BM insan hakları etik birimi dahi IAAF’i bu çabasından dolayı kınadı.

Testosteronun etkilerine dair IAAF’in raporuna tepki gösteren bilim insanları Dr. Sheree Bekker ve Dr. Cara Tannenbaum, IAAF düzenlemesinin testosteron seviyesini biyolojik cinsiyetin ve bir atletin ne kadar iyi performans gösterdiğinin esas göstergesi olduğu iddiasının tıbbi ve bilimsel kanıtlara aykırı olduğunu savunarak karşı bir rapor yayımladı.

Bekker, IAAF’in kadın bedeni üzerinden yürüttüğü hakimiyet çabasının “Diğer kadınları koruma ve adalet çabası” olarak yansıtılmaya çalışmasının da sorunlu olduğunu vurguluyor. Bekker, “Erkekleri erkeklerden korumadığımız gibi kadınları da kadınlardan korumaya çalışmamalıyız” dedi.

Ama IAAF tam olarak bunu yapıyor. IAAF Başkanı Lord Coe, Avustralya’nın sağcı tabloid gazetesi Daily Telegraph’ta Semenya’yı “Kas yığını” olarak tanımlarken, Semenya’nın kadın sporlarını tehdit ettiğini iddia ediyor.

Semenya’nın Coe ve onun zihnindeki Viktoryen anlayıştan pek de uzaklaşamayan “kadın imgesi”ne verdiği yanıt, benim de altına imzamı atacağım bir yanıt o yüzden direkt çevirisini veriyorum: “Semenya, doğuştan sahip olduğu özellikleri ve kim olduğunu tıbbi müdahaleyle değiştirmek istemiyor. Doğal haliyle yarışmak istiyor. Cinsiyet Gelişim Farklılığı olan kadınlar nadir genetik farklılıklarla doğmuştur. Bu farklılıklar, üst seviye yarışları takip edilmeye değer kılan diğer genetik varyasyonlar gibi takdir edilmelidir. Coe, Semenya’nın kadın sporlarına bir tehdit olduğu konusunda yanılıyor. Semenya çevresindeki genç kızlar için ilham verici bir rol model ve kahramandır. Semenya bir gün yargılanmaktan uzak şekilde koşabileceği, ayrımcılığa maruz kalmadığı bir dünyada olduğu gibi kabul edilmeyi hayal ediyor.”

Evrensel'i Takip Et