30 Mart 2019 20:10

Çöken ahlakın yerine örülen etik duvarın mimarlarına saygı, sevgi ve hürmetle...

Çöken ahlakın yerine örülen etik duvarın mimarlarına saygı, sevgi ve hürmetle...

Şaban Vatan'ın Twitter hesabından alınmıştır.

PAZAR
Paylaş

Bir vesile, insan hakları ve hak savunucularının bu ülkede maruz kaldıkları muamele ve toplumun onlara bakışı üzerine bir sohbetteydim geçen hafta.

İnsanlar, hak savunucularını ya bir süper kahraman gibi görüyor ya da bir ajan.

Sanki onlar işten çıktıklarında evde bekleyen aileleri yokmuş, elektrik faturaları, doğal gaz borçları yokmuş gibi. Ya da inanamıyorlar bir insanın başka insanların haklarını savunmayı bir sivil toplum kuruluşu altında bir iş olarak yapabileceğine.

Muhakkak arkasında gizli güçler olmalı gibi hissediyorlar. Belki de optimistler ve pesimistler arasındaki kesin çizgilerden biridir bu da.

Dünyanın genelinde saygın ve kabul gören bu meslek, bizde nasıl böyle algılanabilir üzerine konuşurken fark ettim geldiğimiz noktayı.

Biz, fazlasıyla sınandık acılarla. Elimizden her şeyin, canımızın bile alınabileceğine ve bunun hesabını kimselerin soramayacağına inandırmaya çalıştılar uzun yıllardır.

Bu sistematik adaletsizlik sonuç vermeye başladı. Karşılaştığımız durumlara "Böyle bir şey kabul edilemez! Affedilemez!" demeyi unuttuk ve "Bunlar her şeyi yapar, her şeyi, bunda şaşıracak bir şey yok" diye yorumlar olduk.

Kanıksamak fiili hep çok korkutur beni.

“Çok tekrarlama sebebiyle etkilenmez olmak, alışmak” diye açıklıyor TDK.

Oysa bazı şeyleri kanıksamak, insanlıkla vedalaşmak anlamına gelir. Ahlakın çöküşüdür bazı şeylerin kanıksanması.

Toplumsal ahlakın iktidar eliyle desteklenen bir bacağı takıyye olunca, diğeri sorgulanamaz dini öğelerle desteklenince, adaletin de kantarı hep bu iki bacaktan yana ağır basınca, çöküş başlıyor.

Evladını kaybetmiş bir anneyi yuhalattıklarında, enkazdan çıkmış bir madenci azarlandığında, tekmelendiğinde, şehit ailesi istenen beyanı vermedi diye gözaltına alındığında, genç bir kız kendi evinde galoş giy dediği için polis tarafından vurulduğunda, adalet iftiralar karşısında ispat yükümlülüğü aramadığında, yaşadığımız her şey mantık çizgisinin dışına çıktığında şaşırmamayı öğrendik, öğrettiler, başımıza vura vura.

Bu şaşırmamak mevzusu, tepkinin de önüne geçer oldu.

Yüreğe çöreklenen çaresizlik hissi, orada kendine kalıcı bir yer edindi. Dilleri lal eder oldu.

Sonra bir şey oldu. Bir olay, bir haksızlıkta, olana şaşırmadık da dramın öznesi olmayan birinin buna sessiz kalmamasına şaşırdık.

Birileri kendine dert etti yaşanan haksızlığı, kendini parçaladı sesini duyurabilmek için. Empati yapabilelim diye başımızı zor kullanarak çıkardı kumlardan, omuzlarımızdan sarstı.

Ve “ayıp” icat olundu yeniden.

Birisi öylesine bağır çağır haykırıyordu ki “Bu iş böyle bitemez” diye, kafayı çevirip devam edebilmek ayıp oldu.

Utandık kendimizden, kanıksamışlığımızdan, sessizliğimizden.

Suratımıza tokat gibi patlayan o “ayıp”lar, çöken toplumsal ahlakın yerine inşa edilen yeni etik duvarının birer tuğlası oldular.

Bunun son örneği, daha 11 yaşında hayatını kaybeden Rabia Naz'ın yeterli araştırma, soruşturma yapılmadan, bütün şüphelere rağmen intihar denilerek dosyasının kapatılmasına isyan eden gazeteci Metin Cihan'ın toplumda yaratmayı başardığı tepkidir.

Tek bir haber dahi yoktu, şüpheli ölüm olduğundan kimsenin haberi yoktu. Metin Cihan, Rabia Naz'ın babasının sesi oldu. Önce insanları, kanıksamanın konforundan çıkarana kadar 11 yaşında bir çocuğun ölümünün ne demek olduğunu anlattı bıkmadan her gün, her saat. Günlüğünü paylaştı, babasına yazdıklarını, hayallerini, çocuksu el yazısıyla yazılmış satırları burnumuza dayadı. Sonra karartılan, karartılmaya çalışılan delilleri, olayın akışını, olası şüphelileri çıkardı koydu önümüze, biteviye aynı şeyi söylüyordu. “Bu ölüm bir intihar değil, 11 yaşında bir çocuk öldürüldüyse hesabı sorulmalı!” 

Bunu bağırmamak bizim için "ayıp" olana kadar denedi. 

Her gün pek çok gazetede, sosyal medyada, TV'lerde Rabia Naz dosyası konuşuluyor şimdi. O dava çözülecek.

O ayıplar yeni bir etik duvarı örüyor: Her çocuğun canının hesabını sonuna kadar soracağız!

Bu duvarın harcını Metin Cihan'a borçluyuz.

Tek de değil, örneği çok. Kendi değerlerimizi yeniden inşa ediyoruz. Öykü Arin yeni 4 yaşına girdi, lösemi hastası. Kemik iliği nakli için donör gerekiyor. Öykü Arin için gazetecilerin, oyuncuların, müzisyenlerin başlattığı kampanya ile 150 bin kan örneği toplandı. Öyle bir noktaya geldi ki iş, kan örneği vermemek ayıptı artık.

Şimdi her gün binlerce insan kendini parçalıyor Sağlık Bakanlığını 150 bin kan örneğini bir an önce incelemeye zorlamak için. Öykü ile birlikte 4 bin kişi daha donörünü bekliyor. Zaman hızlı ilerliyor, binlerce insan zaman kazanmak için her gün Öykü Arin diye bağırıyor.

Şule Çet Cinayeti, kadın cinayetlerini kanıksamış bir toplumda kaynayıp gidecekti. Şule'nin arkadaşları, bu cinayete sessiz kalmayı ayıp kılana kadar haykırdılar. Şule’yi, kirlenmiş ahlakın “ama”larından arındırana kadar bıkmadan anlatmaya devam ettiler. Adaleti eşitlik hizasına çekmek için kendilerini paraladılar.

Şimdi tüm Türkiye davayı takip ediyor.

Adaletsizliğin önünde beton bir duvar gibi durmamız gerekiyor. Liyakatin yıkıldığı yere harç gibi akmamız gerekiyor.

O kanıksama illetini damarlarımızdan atmamız gerekiyor.

Nasıl olsa hesap vermeyecekler demeden, nasıl hesap vereceğini kara kara düşündürecek bir tepkiyi ellerimizle inşa etmemiz gerekiyor.

Bu köşede haftalardır, yılgınlığa, teslimiyete karşı on binlerce vuruş kelime yazdım. Sahip olduğumuz her hakka sonuna kadar sahip çıkmamız gerektiğini haykırdım.

Elimden geldiği kadar ben de naçizane kendimi paraladım.

Dilerim birilerine sesimi duyurabilmişimdir, dilerim bugün, o duvara bir tuğla daha koyacağımız bir gün olur.

Yarın benim doğum günüm. Ömrümün kırkı çıkıyor. Kendim için bir hayal kurdum, çocukken yastığın altında hediyemizi buluvermek gibi dilerim sabahına hayallerim gerçek olur. Belki kırk yıllık hatırımın işleyeceği gün budur.

Güneşli günlere, bahara, hayata ve insanlara inandığımız bir pazar ve yarınlar dilerim.

Metin arkadaş, sana da tüm kalbimle binlerce kez teşekkür ederim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...