19 Şubat 2019 01:55

İki cami arasında beynamaz!

İki cami arasında beynamaz!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Erdoğan iktidarının Suriye ve bölge (Ortadoğu) politikası, uzunca bir süredir ABD ve Rusya arasındaki çelişkileri kullanarak kendine hareket-yayılma alanı yaratma stratejisine dayanıyor. Bugün Türkiye’nin Suriye’deki en önemli dayanağı olan ÖSO ve diğer cihatçı gruplar, Erdoğan iktidarının Suriye rejimi ve müttefiklerine (Rusya ve İran) karşı ABD ile iş birliği yaptığı dönemin mirası. Öte yandan bu grupların da kullanıldığı Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonları ise, Suriye’de Kürtlerle iş birliğini geliştiren ABD’ye karşı Rusya ile yakınlaşma politikasının sonucu olarak gerçekleşebilmişti. Erdoğan iktidarı “Bir gece ansızın gelebiliriz” söylemi eşliğinde özellikle ABD Başkanı Trump’ın “Suriye’den çekilme” açıklamasının ardından ABD ve Rusya arasındaki çelişkileri kullanma politikasının Fırat’ın doğusuna da müdahale kapısını açacağı hesabını yapıyordu. Ancak sahadaki gelişmeler bu hesabın tersi bir gidişatı işaret ediyor. Çünkü bu gelişmeler ABD ve Rusya arasındaki çelişkileri kullanmak bir tarafa Erdoğan iktidarına bu iki güçten birinin politikalarına yedeklenmeyi dayatıyor. Ve daha önemlisi bu tercih hangi taraftan yana olursa olsun asıl kaybeden Erdoğan iktidarının bugüne kadar sürdürdüğü Suriye ve bölge politikası olacak!

Geçtiğimiz hafta Erdoğan iktidarının bu iki güç arasındaki çelişkileri kullanma politikasının sonuna gelindiğini daha açık olarak gösteren iki önemli toplantı gerçekleşti.

Bunların ilki 14 Şubat’ta Putin, Erdoğan ve Ruhani arasında Soçi’de yapılan Suriye zirvesiydi. Zirvede Suriye’de iş birliğinin önemi ve devamı açıklamalarının ötesinde Erdoğan’ın hiçbir beklentisi karşılık bulmadı. Dahası Putin, “İdlib’de artık teröristlerin varlığına tahammül göstermeyecekleri” açıklaması ile İdlib’de Türkiye’yi yeni adımlar atmaya zorlayacakları mesajını verdi. Öte yandan Ruhani de Suriye’nin toprak bütünlüğü vurgusunun yanı sıra “Suriye’nin bütün çocukları kendi ulusal haklarını kullanabilmeli” açıklamasını yaparak Suriye rejimi ve Kürtler arasındaki görüşmelerin İran tarafından da desteklendiğinin işaretlerini verdi.

Erdoğan’ın Kürtlerin denetimindeki Fırat’ın doğusuna müdahale, “güvenli bölge” beklentisinin karşısına Putin bir kez daha ‘Adana Mutabakatı’nı koydu. Başka bir deyişle Rusya “güvenli bölge”den Türkiye’nin müdahalesine açık kapı bırakmayı değil, bütün sınır güvenliğinin Suriye rejimi tarafından sağlanmasını anlıyor. Dolayısıyla Rusya’nın ‘çözüm’ü Erdoğan iktidarına bugüne kadar resmen tanımayı reddettiği Esad rejimini tanımayı ve muhatap almayı dayatıyor. İkincisi bu çözüm, Erdoğan iktidarının “güvenlik” gerekçesinin arkasındaki asıl amacının, yani Kürtlerin bütün kazanımlarının ortadan kaldırılması hedefinin gerçekleşmesinin de önüne geçiyor. Bu arada Türkiye baskısının Suriye rejimi ve destekçileri tarafından Kürtlerin ellerindeki sınır bölgelerini rejim güçlerine terk etmesi ve ayrıca daha sınırlı özerklik çerçevesinde bir çözüme razı edilmesi için de kullanıldığını not etmek gerekiyor. Suriye Devlet Başkanı Esad’ın geçtiğimiz günlerde Kürtlere (Suriye Demokratik Güçleri) yönelik “ABD sizi korumayacak. Sizi devletiniz hariç kimse koruyamaz” açıklaması da bu gelişmelerden bağımsız değil.

Suriye’deki gelişmelerin seyri bakımından bir diğer önemli toplantı da Münih Güvenlik Zirvesi idi.

Zirvede ABD’nin Suriye’den çekilmesi konusunda konuşan ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey, iki önemli noktaya dikkat çekiyordu. Birincisi “çekilme ortaklarımızla koordinasyon halinde olacak” diyor ve ikincisi de “çekildiğimiz bölgelere Esad yönetiminin girmesine izin vermeyeceğiz” vurgusunu yapıyor.

Bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi Türkiye’deki iktidarın Suriye’den çekilme sürecinde ABD ile iş birliği yapması, Rusya ve Suriye rejimi ile doğrudan doğruya karşı karşıya gelmesine yol açacak. Bu durumda hem İdlib mutabakatı sürdürülemez hale gelecek ve hem de Türkiye’nin Suriye rejimi tarafından “işgalci” olmakla suçlandığı Afrin, Azez, Cerablus gibi bölgelerdeki varlığı ciddi bir tartışma konusu olacak.

Öte yandan ABD’nin çekilme ve “güvenli bölge” oluşturma planına dahil olması da Türkiye’ye Suriye Kürtlerinin denetimindeki topraklara müdahale için açık kapı bırakılmıyor. Bu planda Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde Tel Abyad gibi Arap ağırlıklı bölgelere yerleştirilerek ABD stratejisine bağlanması amaçlanıyor. Öte yandan böylesi bir iş birliği ancak Türkiye’nin Suriye Kürtlerinin varlığını kabul edeceği koşullarda gerçekleşebileceği için ABD, aynı zamanda bu planın Kürtlerin rejim ile anlaşmasının da önüne geçilmesini sağlayacağı hesabını yapıyor.

Sonuç olarak, Türkiye’deki iktidarın Suriye’deki pozisyonu ‘iki cami arasında kalmış beynamaz’ deyimini hatırlatıyor. Bugün artık ne ABD ve Rusya arasındaki çelişkileri kullanabiliyor ve ne de bu güçler arasında tercih yapabiliyor. Çünkü gelinen yerde hangi yöne dönerse dönsün bugüne kadar ısrar edilen yanlışların bedelini ödemekten kaçınamayacağı bir noktaya doğru ilerliyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...