16 Şubat 2019 22:57

O ezgilere kapılanlar

O ezgilere kapılanlar

Odisseus ve Kirke | Kaynak: Wikimedia Commons

PAZAR
Paylaş

Yaşar ATAN

Sirenler; sayıları tam olarak bilinmeyen, ama güzellikleri ve ezgileriyle ünlü peri kızlarıydı. Onlar, istediklerinde, Napoli kıyılarında ya da Akdeniz’in sayısız adalarından birinde yaşarlardı gönüllerince...

Bu gizemli kızlar bir araya geldiğinde; biri flüt çalmaya başlar, öteki ona liriyle eşlik eder ve üçüncüsü de, duyanları büyüleyen ve kendinden geçiren o yanık ezgilerine başlardı hemen. Ve bu ezgiler, Akdeniz göklerinin mavi derinliklerine doğru yana yakıla tırmanır giderdi. Sonra da enginleri köpük köpük dalgalandırıp şahlandıran azgın fırtınaları susturmak için, tırmandıkları mavi göklerden bir tavus kuşu gibi süzülüp denizin yüzeyine, bol tüylü kanatlarıyla yayılıverirlerdi...

O EZGİLER, ONLARI ALIP GÖTÜRÜRDÜ

İşte o zaman bu ezgilerin dışında ne varsa her şey suspus olurdu. Ve bütün canlılar gibi denizlerde seyreden serüvenci yolcular da, bu gizemli ezgilere bütün varlıklarıyla kilitleniverirlerdi...

Ne var ki Sirenlerin bu insanı alıp götüren büyülü ezgilerini duymak, denizciler için bir yıkım olurdu!..

Çünkü bu peri kızlarının yanık ve büyülü ezgileri; Ege ve Akdeniz’de seyretmekte olan bir gemi kaptanının ve de kürekçilerinin kulaklarına ulaştığında, artık onları kimseler tutamaz olurdu. Bilinçlerini ve istençlerini yitirirler, yalnızca bu ses ve musikinin insanı çekip götüren sarmallarına dolanır giderlerdi.

İşte bu aşamadan sonra kaptanla birlikte bütün kürekçiler ve onların yönlendirdiği gemi; doğruca Sirenlerin bulunduğu limana doğru gider, çoğunlukla oradaki kayalıklara çakılırdı!

Ve kayalara çakılıp parçalanan bu gemiden sağ salim çıkanları da Sirenler, lir ve flüt ezgileriyle yaşadıkları adaya buyur ederlerdi. Sonra da gemiciler; onların dillendirdikleri bu ezgileri dinleye dinleye kendilerinden geçer giderler ve bir daha ilk hallerine dönemezlerdi...

İşte büyücü tanrıça Kirke; Troya savaşı sonrası gemisiyle ülkesine dönmekte olan kral Odisseus’u, yaşadığı adada bir süre ağırlamış, birtakım öğütler ve bilgiler vermişti ona. Özellikle de yolculuğu sırasında duyacağı Sirenlerin o büyüleyici ve öldürücü ezgilerinden söz etmiş, birtakım uyarılarda bulunmuştu:

Sirenlerle karşılaşacaksın sen en önce...
Onlar büyüler yakınlarına gelen bütün insanları
Ve kim yaklaşırsa bilmeden ve dinlerse onları yandı!
Sirenler çayırda çınlayan ezgileriyle büyüler onu...

Bu yüzden tanrıça Kirke; Odisseus’un gemisini çeken  kürekçilerin kulaklarını balmumuyla iyice tıkamalarını öğütlemişti:

Balmumuyla tıka ki,Dinlemesinler Sirenlerin ezgilerini.İstersen dinle sen, ama bağlasınlar ayakta seni.Hızlı geminin içinde halatlarla bağlasınlar;Kollarından, bacaklarından orta direğe..İşte ondan sonra sen dinle Sirenleri, doya doya...

Gerçekten de Odisseus; katıldığı Troya savaşları sonrasında, gemileriyle ülkesine dönerken, Sirenlerin yaşadığı adaya yaklaşınca, tanrıça Kirke’nin öğütlerini anımsadı hemen...

BÜYÜCÜ KİRKE, ONLARI UYARDI

Ne var ki bu ünlü Sirenlerin ezgilerini de doya doya dinlemek istiyordu. Çünkü Odisseus; dünyanın gizemlerini hem aklıyla, hem duygularıyla görerek, dokunarak, duyarak öğrenmek istiyordu. Bu yüzden ilkin kürekçilerinin kulaklarını balmumuyla kapattırdı. Sonra da kendi kollarını ve bacaklarını kalın urganlarla geminin orta direğine bağlattı. Artık Sirenlerin o büyüleyici ve karşı konulamazcasına kendine çeken ezgilerini dinleyebilmenin heyecanı ve coşkulu beklentisi içine girdi. Ve birsüre sonra o büyüleyici ezgiyi duymaya başlar başlamaz, kendini sıkı sıkıya bağlayan urganlardan boşanıp sesin geldiği yöne doğru bütün gücüyle koşup gitmek istedi... Ve bu sese doğru koşma isteğinin o anlatılamaz yakıcılığıyla boğuşup çırpınmaya başladı...

Ama kulakları balmumuyla tıkalı olduğu için kürekçiler, hiçbir şeyin ayırdında değildiler; yalnızca önceden belirlenmiş bir menzile doğru durmadan kürek çekiyorlardı...

Bir süre sonra Sirenlerin ezgileri bittiğinde, kendini çok rahatlamış buldu Odisseus. Çünkü duymayı çok istediği Sirenlerin o öldürücü ezgilerini, sonuna dek dinlemeyi başarabilmiş ilk ve son insandı!..

İşte bu güzeller güzeli Sirenler, genellikle çok ürkünç yaratıklarmış gibi betimleniyordu eski çağda. Oysa bu kızlar, birbirleriyle ve de başkalarıyla çok iyi anlaşıyorlardı. Tanrıça Demeter’in kızı güzel Persefone örneğin, onların çok yakın arkadaşıydı. Üstelik Persofene’ye içtenlikle bağlıydılar. Hatta bu bağlılığı kanıtlayan çok önemli bir serüven de yaşamıştı tanrıça Persofene. Ve bu olay haliyle hiç unutulmadı; ne tanrıların ne de insanların dünyasında...

Sirenlerle birlikte bir çayırlıkta eğlendikleri bir gün, Ölüler Ülkesi’nin sevimsiz tanrısı Hades; yeryüzüne çıkıp tanrıça Demeter’in o güzel kızı Persefone’yi kaptığı gibi, alıp götürdü! Bunun üzerine Sirenler, yitik arkadaşlarının bulunabileceği yere anında ulaşabilmek için omuzlarına kanat taktılar ve onu her yerde aramaya başladılar. Ne var ki Persofene’yi kaçıran tanrı Hades, onu yeraltındaki Ölüler Ülkesi’ne götürüp oradaki sarayına kapatmış ve ona birkaç  nar tanesi de yedirmişti. Çünkü bu nar tanelerini yiyenler, artık bir daha dünyamıza dönmek istemiyorlardı İşte bu yüzden tanrıça Persefone, artık o karanlık ülkeden ayrılmadı. Tanrıça Demeter bir süre sonra kızının kaçırılış serüvenini, her şeyi gören güneş tanrısı Helyos’tan öğrenmişti.. Gene de tanrıça Demeter, kızına iyi göz kulak olmadıkları gerekçesiyle, ama haksız yere, Sirenleri cezalandırdı. Bu yetmiyormuş gibi, sırf kıskançlık yüzünden, ozanların esin perileri ve tanrıların şarkıcıları olan o güzel Musaların da hışmına uğradı Sirenler!..

Çağlar boyunca birçok yazar, ozan ve sanatçı; Sirenler denen bu denizperilerinin güzelliği ve öldüren ezgileri üzerine sayısız kitaplar, şiirler yazdı; heykeltıraşlar ve ressamlar onları heykellerinde ve resimlerinde canlandırmaya çalıştı... Çok daha sonraki yüzyıllarda “siren” sözcüğü, “acı bir çığlık” anlamına dönüştü... Ne var ki bu güzel kızların ezgilerinde bir çığlık gibi dillendirdikleri şeyi, tam olarak kimseler çözemedi...

OYSA ONLARIN NİYETİ BAŞKAYDI

İşin gerçeğindeyse Sirenler; bu güzelim dünyada yaşıyor olmanın o dile gelmez mutluluğunu başkalarına da aktarmak istiyorlardı yalnızca. O yüzden de bu güzel Sirenler, dünyamızda yaşadıkları acı tatlı serüvenleri, bir çığlık gibi coşkulu ezgilere dönüştürüyorlardı hep. Ve yalnız âşıklar yada denizlerin ve de karaların gizemlerini çözmeye çalışan serüvenciler, bu gizemli ezgileri duyar duymaz büyüleniyorlar; gemilerini pupa yelken onların yanına doğru yönlendiriyorlardı...

Ne var ki Sirenlerin ezgilerinde dillendirdikleri yaşama sevincinin coşkusuna kapılan bu serüvenciler, artık bir daha onların yanından ayrılamıyorlardı.!.

Sirenlerle yaşadığı bu öyküyü Odisseus; bütün yakınlarına, büyük bir coşkuyla zaman zaman anlatıyordu.

 (*) Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza aşağıdaki kitapları öneriyoruz:

- AKDENİZLİ TANRILAR (Yaşar ATAN)
- AKDENİZ MİTOLOGYASINDN EFSANELER (Yaşar ATAN)
- İNSAN VE TRAGEDYA (ANDRE BONNARD (Çev. Yaşar ATAN - 2. Baskı)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...