12 Şubat 2019 00:05

Eski defterler

Eski defterler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hafta sonu çalışma odamda bazı küçük değişiklikler yapmaya giriştim. Çok çok birkaç saatimi alır diye düşünüyordum. Oysa geceyi ettiğimde toplanmak şöyle dursun daha dağınık görünüm almıştı oda. Vazgeçemediğim eski notlar, yazılar, kimi gazete kupürleri, bir dosyaya tıktığım şiir ve öykü denemelerim. Ucundan köşesinden okumaya, hangisini atıp hangisini saklayacağıma karar verene dek bir hayli zaman geçirmişim. Üzüldüm mü? Tersine eski defterleri karıştırmak sevindirdi beni. Mutlu bile oldum. Kimi dostlarımın bana yazdığı notları, gönderdiği şiirleri bulmak, önerdikleri yazı kesiklerine göz atmak, üniversite dönemi anılarımı, keyifli birlikteliklerimizi canlandırdı gözümde. İç burkanları da vardı elbet. Genç yaşta Adana’da bir silahlı saldırı sonucu yitirdiğimiz Şair Ceyhun Can’ın şiirlerine rast gelmek gibi. İstanbul Üniversitesinin 1960’lı yıllarının o ünlü kantininde kesişmişti yollarımız Ceyhun Can’la. İkimiz de hukukta okuyorduk. İkimiz de sosyalist kültürümüzü artırma çabası ile ne bulursak okuyorduk. Edebiyata meraklıydık. Şiir yazıyorduk ama Ceyhun Can bu alanda çoktan beni yaya bırakmıştı. Şiirleri dergilerde sıklıkla yer buluyordu. Bazen bir masada yalnız kalabildiğimizde birbirimize okurduk yazdıklarımızı. Onunla konuşmalarım daha çok edebiyat ve toplum sorunları üzerine olurdu. Sonra yaşam bizi savurdu. Ben gazeteciliğe başladım. Kantini de dersleri de aksatır oldum. Ceyhun okulu bitirince Adana’ya döndü avukatlığa başladı. Hayatın gelgitleri içinde koptuk birbirimizden. Saldırıya uğradığını öğrendiğimde artık çok geçti. Sevgili dostumu bir daha göremeyecek olmanın acısını yüreğimde hep ağır bir yük olarak taşıyacaktım.

Eski defterler böyledir işte. Mutlulukla mutsuzluğu, acıyla sevinci yoğurur, olmadık bir anda belleğinizin bir yerinden fışkırmasına yol açar. Üç şiir buldum Ceyhun’un bana bıraktığı. Biri pelür kağıda daktilo ile yazdığı “Sezin” adlı şiir. Diğer ikisi saman kağıda daktilo ile italik olarak yazılmışlar; “Kurşun”  ve “Umutsuz.” Üç şiirin altına da tükenmez kalemle imzasını atmış Ceyhun. Yıllarca sakladım bu şiirleri. Hep bir gün çıkarıp yazmayı, okurla buluşturmayı umuyordum. Ama dedim ya dağınık adamın biriyim. Bugüne kadar onca kağıt, dosya, kitap yığınının arasında nereye koyduğumu hatırlayamamıştım bir türlü. Şimdi onun şiirlerine yeniden kavuşunca çocuklar gibi sevindim.  

Ve Ceyhun Can’ın “Umutsuz” şiirini siz okurlarımla paylaşmak istedim.

akşamı susuz akşamı köprüsüz
akşamı karanlık geçitlerden geçtim
küçük iskelelere mor sular iniyordu
ışıklar yanıyordu metal kulelerde
içimde ne varsa susuzluğun sesi
ve boşalan ırmağın ağzıydı gece
uzakta olmak yetmez uzanmak yetmez
uçurumda bir kuştur susuzluğu tüketen
kimseler bilmez kimseler uğramaz aynaya
her günün yeni bir serserisidir kelebek
nerede şimdi gözyaşlarının koruduğu sular
nerede o yorgun sandallar o mor saksılar
-sıcacık bir geceydi bu sımsıcak bir ten
-en ağır bir tutkuydu karanlıkta biten
artık yeniden olacak portakal rengi dudaklar
işte etekleri yaprak dolu bir sonbahar
bunca kutsal acı kanatsız bir kelebek başımda
koparıp kokladığım çiçeklerde hıncım
bir güz rengi çöktü içime
ki solan her şeyde yaşıyorum

 NOT: Bu yazı 13 Nisan 2010 tarihinde yayımlanmıştır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa