06 Ocak 2019 23:50

Burak Yılmaz transferi ve 'Hangi taraftarsın' testi

Burak Yılmaz transferi ve 'Hangi taraftarsın' testi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Herhangi bir konuda taraf olmak epey rahatlatıcı bir şey. Her şeyden önce bizi geniş bir “hayali cemaat”e sokuyor, yalnızlık hissimizi azaltıyor, hayatımıza anlam katıyor.

Her şeyin ötesinde o tarafın tarihi içerisinde inşa edilmiş kimlikle özdeşlik kuruyoruz.  

Tarafımızın varlığı statik değil. Bir futbol kulübünü ele alırsak, şampiyon olmak var, küme düşmek var, en başarılı olmak var, “en başarılı”nın gölgesinde kalmak var.

Futbol, rekabetçi bir spor olduğu için tüm bu sonuçlar önemli bir tartışma vesilesi. Tuttuğumuz takım başarılı olursa kendimizi de başarılı hissetmek işin kolay yanı. Ya başarısız olursa?

Esasında hiçbir etkimizin olmadığı bir sonuçla zaten yeterince zor olan hayatımız daha da çekilmez bir hal mi alsın? Buna izin veremeyiz. Bu yüzden savunma mekanizmaları geliştiririz ve bu mekanizmaların argümanları ait olduğumuz hayali cemaatin liderliği, “grup dili” ve iç ilişkileri içerisinde birbirinden beslenir neticesinde genelleşir.

Benedict Anderson’ın dediği ve bizim de “ulus” tanımlarında sıkça okuduğumuz üzere bir hayali cemaati bir arada tutmanın sırrı bu “ortak kimlik”, “ortak hedef”, “ortak çıkar” gibi mitleri yaşatmaktan geçer. Neticede bu “ortak”lıklar bizi pek çok kez irrasyonel davranmaya, gerçek çıkarlarımızı yadsımaya iter. Ama biliriz, sürü eğlenceli ve yararlıdır, sürüden kopmanın cezası ise ağır olabilir. Bu yüzden sürüyü anlamlandırmak önemlidir. Çok geçmeden bizim sürünün “haklı ve şerefli”, diğer sürülerin envai çeşit olumsuz nitelikle dolu olduğuna inanırız.

Futbol taraftarlığının matematiği genel olarak bunlara dayanır ve tepkilerimiz de buradan şekillenir.

Şimdi gelelim Burak Yılmaz’ın Beşiktaş’a transferine…

Kimi Beşiktaşlılar, Yılmaz’ın iyi bir golcü olduğunu, takıma yararlı olacağını bu yüzden saha içi ve dışındaki falsolarının görmezden gelinebileceğini savunuyor. Bu küme “Başarıya giden yolda her şey mubahtır” kümesi. Enteresan bir küme zira kendi takımında olduğu sürece Felipe Melo, Emre Belözoğlu hayranı olması, bu isimler rakip takımdaysa onlardan nefret etmesi olası.

“Statta defalarca ona ‘hırsız’ diye bağırdım. Şimdi riyakarlık yapmayacağım. Burak Yılmaz’ın oynadığı maçlara gitmeyeceğim… Sevinmek için sevmediğimize göre önceliğimizi Beşiktaş duruşundan yana kullanıyorum” diyen Beşiktaş’ın eski iletişim Direktörü Rıdvan Akar hocamızın da dahil olduğu küme, kulüp adına inşa edilmiş kimliği sever. Beşiktaşlılarda en çok “Sevinmek için sevmedik” sloganıyla dile gelir. Galatasaraylısı (bizzat) Avrupa Fatihi, Fenerbahçelisi (bizzat) Türkiye Cumhuriyeti olduğuna inanmaya eğilimlidir.

“Beşiktaşlılık duruşu ilk golü Burak Yılmaz’dan yemedi. Yakın tarihte ilk golü Seba’ya vefasızlık edenler attı. Çakıcı’ya pasaport olayı… Beşiktaşlılık duruşu epey yaralı” diyen Gazeteci Kenan Başaran, en düşük nüfusa sahip üçüncü kümeye mensup. Ancak en rasyonel bakışın da bu olduğunu söylemek gerek.

Bu yazı, okuyanlara “üstten” gelmiş olabilir ama ana fikri “Sizi zavallı taraftarlar” değil. Her birimizin futbolseverliğin ötesinde “taraftar” olmayı sürdürmek için yukarıda yazdıklarımı da içeren nedenleri var. Örneğin benim için sosyalleşme ve baba yadigarını devam ettirme vesilesi.

Burak Yılmazlar, Felipe Melolar, Emre Belözoğlular… Bunları biz yaratmadık ve değiştiremeyiz. Bunları sistem yarattı. Evet zaman zaman tribünler de sistemi değiştirmenin aracı olabilir ve o zaman da “2. kümeye dahil olmak daha iyi değil mi” diye sorulabilir. Ancak 2. kümenin ana özelliği “Ne olursa olsun adaletsizliğe, riyaya karşı tavır almak” değil tarihsel gerçeklikten uzak bir kimliğe körü körüne sarılmak. Gerçek bir değişimi (Her alanda) sağlayabilecek kültürün oluşumuna ancak eleştirel, bilimsel yaklaşımlar yol açabilir.

Bu yüzden kendimiz, çevremiz ve futbol dünyası için en güzeli 3. kümedir. Bizim tarafa bekleriz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa