05 Ocak 2019 00:25

Akademisyen cinayeti ve Dostoyevski

Akademisyen cinayeti ve Dostoyevski

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Akademisyen Ceren Damar Şenel’i öldüren öğrencisi “Geçmem için kopya çekmem gerekiyordu. Beni yakaladı ve hakkımda tutanak tuttu” diyor ifadesinde. Polis babasının silahını “doldur boşalt” yapıp iki kez sıktıktan sonra, hızını alamayıp genç kadını iki kez bıçaklayan Hasan İsmail H’nin kendisini mazur gördüğü, hafifletici nedeni bu. Kadın katillerinin kravat-ceketle önlerine çıktığı hakimlerin, hafifletici nedenleri ölçen teraziyi sübjektif okumaya tabi tutarak iyi halden cezasızlık kestiği bir hukuk sisteminde, onun da kendisince amelini gerekçelendiren bir mağduriyeti var.

Tepetaklak edilmiş sağlık sisteminin felç olan işleyişini doktorları ve sağlık çalışanlarını öldürerek; iğdiş edilmiş eğitim kurumlarını öğretmenleri darbederek; kurumların yalama olmuş vidalarını önüne çıkan ilk görevliye şiddet uygulayarak çalıştıracağını zanneden bir insan türünün en aktüel örneği, şimdiye kadar görmezden gelinmiş binlerce adli vakadan birinin kahramanı durumunda.

Hasan İsmail H’nin kişisel niyeti, eylemini gerekçelendirme biçimi ancak bu gerekçeleri sayısız formda tekrarlayabilme becerisi sağlayan toplumsal düzenek gözden uzak tutulduğunda şaşırtıcı olabiliyor: Bir kopya yüzünden hoca öldürülür mü? Ama sorun bir suçu görmezden gelmesi gerektiğini anlamadığı için oyunu şimdiki kuralına göre oynamamış bir hocanın cezalandırılmasıysa o kadar beklenmedik değil.    

Sayısız akademisyen tasfiye edilirken atılmışların yerine istihdam edilenlerin, makama tırmanmaları için bunların belli ilişkiler ağının parçası olmak yetiyorsa, çalıntı sınav soruları  sayesinde rekabete peşinen ayrıcalıklı başlamak mümkünse kopya da göz yumulması gereken bir şeydir nihayetinde. Zira Boğaziçi Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre lisans ve doktora tezlerinin yüzde 34’ünde ağır intihal tespit edilmiş. Vakıf üniversitelerindeki oran yüzde 46 seviyesinde. Dünya ortalaması yüzde 15 iken Türkiye’de bu oran yüzde 28.5*. En ibretlik sonucu şu: Konya Necmettin Erbakan Üniversitesinde Rektör Yardımcısı ve Siyaset Bilimi Kamu Yönetiminden bir profesörün tezinin sadece içindekiler kısmını değiştirmek suretiyle** bir başkasının tezini birebir kopyalaması… Bu durumda da bir kopya nedir ki, lafı mı olur?

Bu intihal tezlerin, çalıntı metinlerin ortaya çıkması hiçbir şeyi değiştirmedi şimdiye kadar, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti. İntihal sahiplerinin çoğu özenle korundu, ödüllendirildi. Kifayetsiz muhteris yandaşların kızları-oğulları, yeğenleri-akrabaları ayrıcalıklı transferlerle kadrolaştırıldı. 

Kişisel suçla siyasi düzen arasında, 19. Yüzyılda muhteşem bir bağlantı kuran Dostoyevski, tefeci bir kadını öldüren Raskolnikov’un iç tartışmalarını yansıttığı Suç ve Ceza romanında kahramanının muhakemesini şöyle aktarır: “Hayır öyle yaratılmış olamaz o insanlar. Her şeyi yapmasına izin verilen hükümdar Toulon’u yıkar, Paris’te insanları keser, ordusunu Mısır’da unutur, Moskova seferinde yarım milyon insanı yok eder, sonra ölünce de heykelini dikerler. Demek her şeyi yapmasına izin vardır. Bu tür insanların bedeni tunçtandır anlaşılan.” Raskolnikov’un söz ettiği hükümdar, ordusu Rusya’da bozguna uğrayan Napolyon’dur. Ne var ki Napolyon bir hükümdar olduğu kadar dönemin ahlakını, düzenini, estetiğini, yasalarını açıklayan; bozguna uğradığı Rusya’da bile etkili, bir anahtar kavramdır aynı zamanda. Raskolnikov kendi cinayetiyle Napolyon düzeni arasında kurduğu bağlantıyı sorgu yargıcı Petrovic’e nasıl anlatacağını sorar kendi kendine: “İnanır mı böyle bir şeye. Önce estetik engeldir buna: Ne yani kocakarının karyolasının altına girer mi hiç Napolyon. Aman ne iğrenç! Ama ben o kadar anıtsal olmasa da Napolyon’un yaptığını yaptım.”

Ceren Damar Şenel’in tuttuğu tutanağın altına da bir Napolyon girmez elbette. Ama dönemin biçimsiz, kuralsız ilişkilerini her gün salgılayan bir organik düzenek bu cinayette ve diğerlerinde göz kırpmaya devam eder. O kadar anıtsal olmasa da, zamane Napolyonlarının yaptığını yapmaya teşne suretler, mafyanın ‘Kan banyosu yaptıracağız’ tehdidinden, hiçbir yaptırıma maruz kalmadan gösterilebilen silahlardan beslenmiş olarak her yerde hazır ve nazırdırlar. Hasan İsmail H. Gibi bazıları da dünyanın kendilerine öğretildiği biçimde dönmesi için çalışırken işlerin yolunda gitmemesinden mustarip, haksızlığa uğramış, kadri anlaşılmamış mağdurlardır! 

*Birgün gazetesi, 1 Temmuz 2016

** Evrensel, 1 Kasım 2018

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...