29 Aralık 2018 00:41

Kaymak tabaka

Kaymak tabaka

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Toplumun bir kesiminin yaşam tarzını aşağılayarak geri kalana ayrıcalıklı olduğunu telkin etmek. Ayrıcalıkların ancak bu iktidar sürdüğü sürece korunabileceğini mesajını yaymak. Aksi taktirde yandaşların, devletin kaymağını yiyen, dinsiz imansız, asalaklar tarafından yutulacakları korkusunu aşılamak. Yandaş hoşnutsuzluğunun faturasını Kadıköy, Şişli ve Beşiktaş sakinlerine kesmek. Derinleşen sınıf çelişkilerini birbirine düşmanlaştırılmış toplumsal kesimler arasındaki kültürel çatışma zeminine kaydırarak nüfusu şekillendirmek; yetmiyor. 

Tek bir kanal gibi çalışan onlarca televizyona çıkan fetvabazlar aracılığıyla vatandaşın ruhunun ve bedeninin özdenetimine yapılan yatırım. Deve sidiği içmeyi telkin eden zıvanadan çıkma hali; yetmiyor.

Sayısız yayınevi, kültür merkezi, şimdi millet bahçeleri, ‘muhafazakar’ sanata yapılan devlet teşvikleri, her mahalleye imam hatip, Osmanlı-Selçuklu döneminin replikası kent aksesuarları ile yayılan imajlar, imgeler. Plastik bezeme, Ramazan şenlikleri, konserler, ritüeller, gösteriler, piyesler, okul kitapları; yetmiyor.

Ahmet Telli’nin darbedilmesi, Metin Akpınar’ın, Müjdat Gezen’in itibarsızlaştırılmaya çalışılması, TTB yöneticilerinin yargılanması, televizyonların kapatılması ya da para cezasına maruz kalması, üniversite panellerinin yasaklanması, akademisyenlerin uzaklaştırılması suretiyle geride kalan güdük malzemeyi parlatma gayreti… Yetmiyor.

Eski solcu sanatçıları devşirme harekatı. Sanatçıdan söylediği söz hatta varoluş biçimi için özür beklemek. Bana Yeniden Şarkılar Söyleten Kadın şarkısını Kabe’ye yazdımdı pazarlıkçılığına daima açık kapılar. Yetmiyor. 

Bütün bu debdebeye rağmen, iç ve dış politikada varsayılmış bir başarıya denk düşen bir kültürel hegemonyanın kurulamaması ciddi bir karın ağrısı. Bunun eksikliği nedeniyle kendisini tamam hissetmeyen bir iktidar pratiği için, gerekli mütemmim cüzün yokluğu telafi edilemiyor. ‘Dava’ya karşılıksız adanması beklenen, atanmış kültür sanat insanlarının derme çatma ve temelsiz birikiminden iddialı bir temsil çıkamıyor. Ortadoğu gazetesini Menderes’in örtülü ödeneğiyle çıkaran Necip Fazıl’ın bir mit ve model haline getirilmesinin doğal sonucu ise, iktidara ancak maddi fayda karşılığında bağlanmanın bir norm haline gelmesi. 

İki ay önce oluşturulan Kültür ve Sanat Kurulu’na atanan sanatçılardan birinin damadı bir iletişim tekelinin genel müdürlüğünü yapıyorsa; bir diğerininkine ihale ikramı yapılmışsa; muhafazakar sanat teorisyeni şahsiyet, belediyenin kültür kurumundan üç oyun için 3 milyon TL ‘koparmışsa’; beriki TÜRGEV’den gelmişse, iktidara nepotizm ile bağlı ‘creme de la creme’ tabaka yaratmaktan başka bir şey becerilememiş demektir. Bu durumda kendisi sırça sarayda oturanın bir başkasına taş atmaktan imtina etmesi, kimseye kolay kolay kaymak tabaka etiketinin yapıştırılmaması gerekir. 

Yetmez. Partiye angaje bir müzisyene, partiye ait bir kanalda ramazan programı yapma karşılığında, yine partili bir belediyenin iştirakçisi olduğu bir şirketten 1 milyon 200 bin TL ödendiği şaibesi kültür adamının davasını büyük bir soru işaretiyle açıkta bırakıyorsa bir durup düşünmek gerekir. 

Daha; üniversitelerden parlak beyinleri uzaklaştırırken vicdanı sızlamamış rektörlerden birer bilim insanı değil fırsatçı çıkıyor mesela. Bu durumda içlerinden birinin, “aracım 232 km hız yapsın, ısıtmalı koltuk, uydu telefonu olsun” ifadesinin geçtiği adrese teslim ihaleyle süper lüks bir otomobil aramasını. Bir diğer kifayetsiz muhterise de, yine adrese teslim ilanla kadro sunulmasını da biri yüze vurur diye, akılda bulundurmak gerekir. 

Ama öyle olmuyor. 

Yurttaşların alın teri, göz nuru vergilerine abanarak, devlet kaynaklarını çar çur ederek tenzilatın söz konusu olmadığı, pahalı bir itibar dağıtım sistemiyle karşı karşıyayız. Bu kesim yaptığı işin kıymetini seyirci-izleyici-okuyucu takdiriyle değil cebine giren parayla ölçmek üzere klonlandı. Doğru bildiğini söyleyen, halkçı ve emekçi kültür insanlarının yüzü suyu hürmetine ayakta kalan insani değerlerin aynasında kendi çarpık suretini gördükçe çileden çıkan bir ucubelik bu. 

Sanatçıyı müteahhitle aynılaştıran, ihale ve rant kovalayıcısı olarak kodlayan, akraba kayırıcılığının prim yaptığı yerde kendi payına düşeni kovalar hale getiren düzende, kültür ancak, ayaklarını masaya uzatıp oturmuşken önünde el pençe divan duran iki insanı “emir erlerim” notuyla paylaşan milletvekilininki kadar oluyor ne yazık ki. Başkasına sataşarak bu malzemeyi parlatmak o kadar kolay değil. Burun kıvırdıklarını itibarsızlaştırmaya, cezalandırmaya çalışarak kültürel itibar elde etmek ise hiç değil. 

Motorlarını maviliklere sürerken, yelkenlerini sanatın nefesiyle doldurmayı ihmal etmeyenlerin yeni yılı kutlu olsun.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa