22 Aralık 2018 00:50

Zihni sinir projeler

Zihni sinir projeler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Zihni Sinir çarelerin, komik durumların Yurdum İnsanı başlığı altında yayınlandığı çeşitli siteler var google’da. Bozuk Türkçe ya da İngilizce yazılı tabelalar, insanın çeşitli cihazlarla imtihanına delalet eden haller, dolmuş arkası yazıları, etrafı kalın rafya ile çevrili bir kanalizasyon çukurunun başındaki “çukura düşmek yasaktır” duyurusu veya “erikler zeyirlidir, motoru bozmayın” türünden ikazların yer aldığı fotoğraflar keyif verir. Bunlardan bazıları, derme çatma düzeneklerin tehlikelerine aldırmadan bir yerden bir yere gitmeye, bir işi kotarmaya çalışan insan hallerine odaklanır. Örneğin iki kişinin ikinci katın penceresinden zar zor tuttuğu eski bir üçlü koltuğu, aşağıda iki kişinin omuzlarına yerleştirilmiş kısa merdivene tırmanan biri almaya çalışırken, bir yancının da elindeki uzun sopayı sırtına dayamak suretiyle alıcıya destek olduğu anın yansıdığı fotoğraftaki gibi.

Sokakta kıt kanaat kaynak ve malzemeyle kafa göz yara yara buldukları çözümlerle yaşamaya çalışan insanların yaratıcı ama komik buluşlarıyla sık sık karşılaşmak mümkün. Dönem bir nevi kendi işini kendin yap dönemi. Do it yourself!

Ama bu “zihni sinir” çözümler sokaktaki insanın bulduğu bir hal çaresi olmaktan çıkıp devlet icraatının temel felsefesi haline gelince o kadar komik olmuyor.

Ankara Konya seferini yapan yüksek hızlı trenin kontrol lokomotifine çarparak 9 kişinin ölümüne 86 kişinin yaralanmasına yol açtığı olayda, güzergahın önemli bir bölümünde gerekli düzenek olmadığından sinyalizasyonun kaza/cinayet anına kadar manuel sağlandığının açığa çıkması böyle bir durumdur. Elim vakanın sorumluları olarak, bu manuel sinyalizasyonu telefon ve telsizle yapmakla görevlendirilen kişilere işaret edildiği sırada, ulaştırma bakanlığına da o lokomotifin orada ne aradığını sormak lüksü kaldı. Gece sokakta ne arıyordun kızım!

Hemen ardından açılışı bir kez daha ertelenen medarı iftihar İstanbul Havalimanının ana şantiye alanını, kentin açılıştan sonraki, ilk 24 saat kesintisiz yağmuru sırasında sel bastı.  Cumhuriyet’in haberine göre 2013’te hazırlanan ÇED raporunda da belirtildiği gibi havaalanının yapıldığı alan irili ufaklı göllerin bulunduğu bir bölgeydi ve bu durumda böyle büyük bir inşaata uygun değildi. Ancak inşaat harala gürele yapılmış, iki kişi ucundan, iki kişi altından tutmuş, yancı da kenardan sopayla destek vermiş; biri yemiş öteki gene yemişti.

Sırada Ordu var; yol, kaldırım ve asfalt parasını halktan toplamaya kalkan, önce parke taşları dizen sonra bunları söküp asfalt yapan Büyükşehir Belediyesi, vatandaşa gönderdiği makbuza bir bilgi notu düşmüş: peşin ödeyenlere indirim yapılacak.” Bu kadar abesliğin içinde “belediye ne işe yarar” gibi mantıklı bir soru sorulmasın, çok yersiz kaçar! Sakinlerin, parasıyla değil mi evimin önünden geçen yol Arnavut kaldırımı olsun gibi mızırdanma şansı da yok. Kamu harcamaları, sosyal politikalar tasfiye olmaya başladığından bu yana pazarlığa tabi olmadığı gibi, devir halkla yerel ve genel yönetimler arasındaki sözleşmelerin devri de değil. Yurdum insanı kendisine yurdum insanı muamelesi yapılabilen, kaldırım için bilet kesilebilen Deli Dumrul demektir aynı zamanda.

Üçüncü köprüden geçmeyenlere borç faturası kesildiği, şehrin dışında kurulduğu halde adı şehir hastanesi olan yapılara mecbur kalınsın diye kamu hastanelerinin kritik ünitelerinin kapatıldığı bir zihniyet evreninde halk üçlü koltuğu indirenlerin sopalı yancısı pozisyonuna sık sık sokulur.

Uzatmayalım tabii. Ama bu yurdum insanı kovuktan çıkmamıştır. Eninde sonunda aslın suretinden başka nedir ki o? Kendine benzer yurttaşlar yontan ergen bir Leviathan sokaktaki nüfusa baktığında hep benzerini görür. Yola mega projeyle çıkıp da zihni sinir icatlarla döndükten sonra elinden ancak derme çatma düzenekler çıktığında geliyorum diyen tehlikesinin bedeli yurdum insanına ödetilir.

***

Bu ülkede her şey kuralına adabına göre yürüsün diye hep mücadele eden Sevgili Şebnem hocaya (Şebnem Korur Fincancı) Barış Bildirisini imzaladığı için 2 yıl 6 ay ceza verildi. Savunması sırasında kendisini itham edenlere karşı ‘asıl ben itham ediyorum’ demiş. Bu sözü kayıtlara ve tarihe geçti. Onun yurdum insanının acısız, baskısız, sömürüsüz bir dünyada yaşayabilsin diye verdiği mücadeleyle ışıyan temiz, aydınlık ve güzel yüzünü hiçbir hapishane karartamaz. Her zaman kaldığı yerden devam eder.      

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...