14 Kasım 2018 00:40

Bağımsız, namuslu ve profesyonel gazetecilik sadece ‘ana akım’da mı mümkün?

Bağımsız, namuslu ve profesyonel gazetecilik sadece ‘ana akım’da mı mümkün?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Kendimi ana akım gazetecisi olarak görüyorum. O kültürde büyüdüm. O kültürünün doğru şekilde yeniden üretilmesini savunuyorum. Her ülkenin bağımsız, namuslu, profesyonel gazetecilere ihtiyacı var. O da ana akımda olabilecek bir nitelik.”

Gazeteci Kadri Gürsel’in Artı Tv’de son kitabıyla ilgili olarak, geçtiğimiz hafta sonu konuk olduğu ‘Artı Hafta Sonu’ programında dile getirdiği bu sözler, mesleğimiz açısından üzerinde konuşulmayı gerektiriyor.

Doğru bir tartışma için Gürsel’in, bu sözleriyle ilgili olarak Gazeteci İrfan Aktan’ın Twitter’da kendisine yönelttiği sorulara verdiği yanıtları da aktarmak gerekiyor:

“-Profesyonellik ve bağımsızlığın olmadığı bir medyada gazeteciler yine namusludur belki ama yetersizdirler

-Eski Türkiye’deki ana akımın sütten çıkmış ak kaşık olduğunu iddia edemem ama profesyonel, bağımsız ve namuslu gazetecilerin sadece ana akımdan yetişebildikleri bir gerçektir. Aktivist&siyasi medya profesyonel&mesleğin erbabı bağımsız gazeteci yetiştiremez.”

Gazetelerin ve genel olarak medya yapılarının sahiplik ilişkilerinin, o yapılarda icra edilen gazetecilik faaliyetini etkileyen bir özelliğe sahip olduğu bilinen bir gerçektir.

Bazı somut örneklerle devam edelim. Kadri Gürsel’in de uzun yıllar gazetecilik yaptığı Doğan Grubu’nda görev yapan Atilla Özsever, 1993 yılında ikinci kez göreve başladığı Milliyet’te yapmaya başladığı “Emek ve İnsan” isimli köşede emeklilik yaşının yükseltildiği, büyük tepki çeken Sosyal Güvenlik Yasası’na karşı 1999’da yazdıklarıyla hükümeti de rahatsız etti. Ve patronların Atilla Özsever’in ‘Emek ve İnsan’ köşesine dair rahatsızlıkları ve şikayetlerinin ardından da, 2000 yılında Özsever’in bu köşesi sona erdirildi. Kendisi de 2002’de Milliyet’ten ayrıldı.

Yine Gazeteci Mehveş Evin’in “A’dan Z’ye Buraya Nasıl Geldik” adlı kitabında ‘ana akım’da yaşadığı müdahaleler ve rahatsızlıkların örneklerini buluyoruz. Her iki deneyimli gazeteci de, bundan sonraki hayatlarına mesleki duruşlarını bozmadan devam ettiler.

‘Ana akım’da karşılaştığı müdahaleler nedeniyle istifa eden ya da yazdıkları sakıncalı bulunduğu için işine son verilen sayısız gazeteciden söz edebiliriz.

Bugün ise iktidar tarafından kuşatılmış haliyle ‘artık ana akım da kalmadı’ diye tespitlerin yapıldığı bir dönemdeyiz. Ancak bu kuşatılmışlığa rağmen hâlâ ‘ana akım’da işini kaybetmemekle, doğru yapmak arasındaki kıstırılmış duygu haliyle varlığını sürdüren meslektaşlarımızın olduğunu biliyoruz.

Medyadaki AKP iktidarından daha önceki dönüşüm sürecinin ise, neoliberal politikalara bağlı olarak geliştiğini söyleyebiliriz. İki kutuplu dünyanın varlığı ile belirlenen süreçte, bu sürece bağlı olarak varolan ‘sosyal devlet’ anlayışı ya da buna bağlı politikalar, medya düzeninde de gazeteciliğe daha geniş bir nefes alma aralığı sağlıyordu. Türkiye’de ‘Abdi İpekçi gazeteciliği’ diye tarif edilen gazetecilik de yine bu süreç içinde imkan bulmuştur. İki kutuplu dünya sürecinin son bulması aslında Fukuyama’nın saptamasının tersten ifadesiyle, medya düzeninde, gazeteciliğin kendini görece daha rahat ifade edebildiği alanın sonuna doğru giden bir başlangıçtır da diyebiliriz.

Kadri Gürsel’in, saptamaları eski ‘ana akım’ın bu sınırlılıklarını atlamadan okunmalı.

Peki, ‘bağımsız, namuslu, profesyonel gazeteciler’ gerçekten Kadri Gürsel’in dediği gibi sadece ‘ana akım’da mı yetişir? ‘Ana akım’ dışındaki mecralarda gazeteciler Gürsel’in ifade ettiği gibi ‘namuslu’ olabilirler ama mutlaka eksik midirler?

Yukarıda ‘ana akım’dan bahsederek başladık. Bizim taraftan devam edelim.

Edward Hallett Carr ve Josep Fontana’nın ‘Tarih Yazımında Nesnellik ve Yanlılık’1 adlı kitabı bize, tarih yazımının işinin ehli olmak ile de güvenilir sonuçlar vermeyecek kadar çetrefilli bir iş olduğunu hatırlatıyor.

Çünkü tarihçi de tarih yazımının ham maddesi olan verileri, belgeleri alıp gelişigüzel alt alta koymuyor. Kendisinin tarihte ideolojik olarak durduğu yere göre onları bir elemeden geçiriyor. Tarih yazımının gerektirdiği bilimsel kriterler, bu konumlanış ile birlikte bir anlam kazanıyor.

Bu özellikler gazeteci için de geçerli. Dolayıyla artık aşılmış olan ‘tarafsızlık’ tartışmasını da bu bağlam içinde yerli yerine görmek daha doğru. Bir gazeteci olarak kişi, kendi durduğu yer neresi olursa olsun, doğru bilgiyi paylaşıyor mu? Bir haberi kurarken ideolojik olarak durduğu yere göre, doğruyu eğip büküyor mu, yoksa mesleki gereklere bağlı olarak haberin unsurlarına sadık mı kalıyor?

Evrensel’in de dahil olduğu, ‘ana akım’ dışındaki, mülkiyet yapısı belirli bir politik arka planla birlikte düşünülen gazeteler açısından bu sorular bağlayıcıdır. Örneğin bir haberi kurarken gazeteci bir kişi ya da kuruma dair olarak kendisini ikna eden bir açıklama ya da belgeyle yetinerek haberini kurmalı mı, yoksa haberin gerekli kıldığı çerçeve içinde karşı tarafın görüşüne başvurmak dahil olmak üzere, haberi çeşitli biçimlerde doğrulama ve boşluksuz hale getirmek için çaba mı harcamalı? Elbette ikincisi. Dolayısıyla Kadri Gürsel’in dediği gibi, “Aktivist&siyasi medya profesyonel&mesleğin erbabı bağımsız gazeteci yetiştiremez” diye ifade edilecek yerde değiliz. Bunu böyle söylemek fazlasıyla insafsızlık olur.

Evrensel’de gazeteciliğe başlayıp daha sonra ‘ana akım’ın çeşitli gazetelerinde editörlük ve yöneticilik yapmış birçok arkadaşımız var. Evrensel’de edindikleri yanında kendi gelişkin özellikleriyle, daha sonraki mesleki yaşamlarında da kuşkusuz bunun üzerine ekleyerek devam ettiler. Kendi açımdan da, Kadri Gürsel’in saptaması karşısında şöylesi ironik bir yerdeyim. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nün son yılında staj yaptığım ve 7-8 ay kadar çalıştığım, Tuğrul Eryılmaz’ın yayın yönetmenliğindeki Nokta’da iken Kadri Gürsel’in ifade ettiği sacayağına uyuyorum ama mesleki açıdan daha fazla deneyim kazandığım ve uzun yıllardır görev yaptığım Evrensel’de devam ettiğim süreçte bu özelliklerim ‘eksiliyor’.

Ya da, ‘ana akım’ açısından da bir okul işlevi gören Evrensel’de yetişmiş olan gazeteciler, buradayken aktivist, ‘ana akım’dayken ‘bağımsız, namuslu, profesyonel gazeteci’ mi oluyorlar?

Hiçbir şey bu kadar indirgemeci ve mekanik olamaz. Bu arada şunu da söyleyeyim, ‘ana akım’ dışında Evrensel ile birlikte başka gazeteler ve küçümseyemeyeceğimiz bir internet gazeteciliği alanı ve başka mecralar da var. Dünyanın başka yerlerinde de ‘ana akım’ dışında, daha mütevazı imkanlarla yayın yapan habercilik mecralarında gazetecilik yapan sayısız ‘bağımsız, namuslu ve profesyonel’ gazeteciden bahsedebiliriz. Kaldı ki, insanlar mesleğini ‘ana akım’ dışında icra etmeyi bir tercih biçimi olarak da kabul edebilirler.

1 Edward Hallett Carr, Josep Fontana, Tarih Yazımında Nesnellik ve Yanlılık, Çeviren: Özer Ozankaya, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1992

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...