14 Kasım 2018 00:20

1. Dünya Savaşı ve geçmeyen yaralar

1. Dünya Savaşı ve geçmeyen yaralar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Bütün ölmüş kuşakların geleneğinin büyük bir ağırlıkla yaşayanların beynine çöktüğü” bu günlerde 1. Dünya Savaşı’nın bitişinin yıldönümünü kutlamak üzere Elysee Sarayı’nda toplanan liderler, aslında, yüz sene önce gerilmiş bir yaydan kendilerine istikamet çizmeye çalışıyor. Savaştan yenik çıkmış Almanya, Almanya’nın yenilgisini yıllarca burnundan getirmiş Fransa, bir devrimle yıkılmış olan Çarlığın küllerini eşeleyen Rusya, Almanlar yenildiği için yenilmiş sayılan Türkiye vb. oradaydılar.

Birinci Dünya Savaşı üç büyük imparatorluğu tarih sahnesine gömmüştü; Avusturya- Macaristan ve Osmanlı İmparatorluklarıyla, kadim Rus Çarlığı büyük bir gümbürtüyle devrildi. Makus talihlerini erken bir rövanş ile düzeltmeye çalışan başlıca mağluplar, 2. Dünya Savaşıyla da kendileri için 1914 öncesinden daha iyi bir dünya yaratamadıkları gibi, giderek onu arar hale de geldiler. Brest Litovsk’ların, Lozan’ların ve Sykes Picot’ların dar gelmeye başladığı 100 yıl sonra dünya kapitalistlerinin gözü hala 1914 öncesinde. 

Putin’in yeni Rus Çarı etiketiyle servis edildiği herkesin malumu. Macaristan’ın faşist reisi Viktor Orban Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nu diriltmek için her şeyi yapmaya hazır. Osmanlı’nın Ortadoğu’daki eski topraklarında nüfuz kuramadıkça elinden, Fatih döneminin şaşaasını taklit etmekten başka bir şey elinden gelmeyen Türkiye ortada. Bütün bunların dışında Kaddafi’yi öldürürken, Hillary Clinton’ın ağzından dökülen “vendi vidi vici” sözüyle Sezarlığa soyunan ABD, gelmiş geçmiş en büyüklerden birinin, üzerinde güneş batmayan Roma İmparatorluğu’nun varisliğine talip. Bu hayali imparatorluk Pasifik’ten Çin’e kadar uzanan coğrafyayı kapsıyor. Hayli iddialı!

“Luther nasıl havari Paul’ün maskesini takındıysa” diye yazıyor Marx, tarihin yeni sahnesinde saygıdeğer eğreti bir kılıkla, başkasının ağzından alınma ağızla geçmişteki ruhları yardıma çağıran bütün bu liderlerin, geleceği uzak geçmişle ihya etme çabasının içinde, bitişini kutladıkları 1. Dünya Savaşı’nn bitirdiği zamana dönme arzusu var. Milyonlarca insanın öldüğü ilk suçun başladığı topraklarda buluşmak bu yüzden epey ironik ama çok da anlamlı.

Bu hezeyan, geçmişi bir ütopya ve nostalji haline getiren hayal, liderlere oy vererek yolunu açan emekçilerin önemli bir bölümü tarafından da paylaşılıyor. Gelecek duygusunu yitirmiş, kendi hayatına dair kontrol gücünden yoksun oy vericilerin güvenli bir liman olarak gördüğü geçmiş, bir gelecek serabı olarak parıldıyor. Yeniden Büyük Amerika, Almanya, Rusya, Türkiye vb. diyerek oy toplayan hakim siyasetçiler tarihi bir atlama taşı haline getirirken bugünkü mağduriyetlerinden sorumlu oldukları emekçilere de maziden başka hayal sunamaz durumdalar.

100 yıl önce bittiği için sevinilen savaş muhtemel ve müstakbel savaşlar için sandıktan çıkarılıp giyilmek için parlatılan bir Romalı miğferi değerinde. Yeni saflaşmaların, parçalanmaların, kurulup bozulmaların yavaş yavaş boşalttığı, müstakbel ve muhtemel kapışmanın kum saati kuruldu bile.

Bu tarih bocasından en çok çekenler olarak bir parantez açmakta yarar var. Seçimlerin, 10 Kasımların, Cumhuriyet Bayramlarının kutuplaşmalara vesile kılındığı bu dünya parçasında mağduriyet kostümlerinin kumaş hışırtısından başka bir şey duyulmamasının bir sebebi de 1919’da takılı kalmış bir muhalefet anlayışı. Yeni imparatorlara karşı Cumhuriyet’in kurucu normlarını, zaman içinde donmuş bir Roma kanunu olarak yücelten ana muhalefet anlayışının marşlarla, Andımızla, uygun adımlarla yürüyerek işaret ettiği arş, tıpkı iktidardaki muadilinin yaptığı gibi bugünün ihtiyaçlarının üzerinden atlayarak kuruluyor. Aradan geçen bunca zamanda, yansıdığı sosyal ihtiyaçların zeminini yitirmiş simgelerle sürdürülen bir savaşın iki cephesinde, nüfusun kayda değer bir bölümü geçmişin mızraklarıyla boğuşuyor. Tarihin ücra köşelerinden yeni sayfalar açmaya uğraşmaktan, bununla meşgul olmaktan ortak bir geleceğin konuşulamadığı, emekçilerin arasına koca bir tarih kamasının monte edildiği bir dönem bu.

Ne iktidarın ne de muhalefetin geçmesine izin vermediği bir geçmiş, ortak faydalarını bulmaya çalışan, bunun için kendilerine güç verecek geçmiş mücadelelerden feyz almaya hazır, imparatorluklar altında değil son derece beşeri bir düzende yaşamak isteyen insanların kendi esin noktalarının karartılmasından başka bir şeye yaramıyor. 100 yıl önceki barışı kutlamak için bir araya gelirken bile alttan alta, hatta göz göre göre dünyanın felaketine yol açacak müstakbel savaşlar için örgütlenmeye çalışan liderlerin değirmenine su taşıdığı için de zararlı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa