16 Eylül 2018 00:35

Nihat Doğan’a gülüp geçmeyin sakın!

Nihat Doğan’a gülüp geçmeyin sakın!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çokça duyuyoruz, “bu ülkede yaşamak bir ayrıcalıktır, her kula nasip olmaz” türünden sözleri. Bazen bağlamlarından kopuk bir masumiyetle yapılan bu ‘hatırlatma’, çocuğun sosyalleşme sürecinden başlayıp ekonomik-politik en keskin dönemeçlere kadar, belirli bir siyaset düzleminin ihtiyacına dönük işlev gören bir uyarıdır da aslında. “Olaylara karışmayın” mealini de içeren bu ‘anastezik’ uyarının, iktidarların ihtiyaçlarına göre çeşitli biçimlerde türevlendirilmiş versiyonları oldu. “Dış güçlerin organize ettikleri oyunlar” mesela... Evet, ‘ayrıcalıklarımızdan’ biri bu; her an ‘dış odaklı’ oyunların bir aleti olma olasılığıyla kuşatılmış durumdayız, aman dikkat!

Bu klasik oyun düzeneğini ‘zenginleştirici’ bir katkı da “yerlilik-millilik” parantezi oldu son yıllarda. Aslında Cumhuriyet’le yaşıt bu ideolojik-politik yapıştırıcı, ‘Başkanlık’ ismiyle müsemma ‘tek adam’ yolculuğunun başından itibaren tedavüle sokulan bir ‘ayrıştırıcılık’ simgesi oldu.

***

Hatırlayalım; ‘Başkanlık rejimi’ siyaseti 7 Haziran 2015 seçiminde akamete uğrayınca, sonuçlar tanınmadı. Sorumlu belliydi, çözüm de: HDP’yi baraj altına itene kadar savaş siyasetine abanmak! 1 Kasım seçimleri öncesi Yenikapı mitinginde “550 milli ve yerli vekil” çağrısıyla yeni dönem iktidar literatürüne giren ‘yerli-milli’nin koordinatları, HDP’siz bir Meclis’i herkesin ortaklaşması gereken bir “milli dava” olarak belirlenmişti. AKP’ye oy vermeyebilirsiniz ama ‘milli’ ve ‘yerli’ kalmak istiyorsanız, HDP’ye oy vermemek dışında bir yolunuz yok deniliyordu.

‘Yerli-milli’ denklemi, sonradan ‘ihtiyaca binaen’ güncellendi. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ‘FETÖ’ ve ‘arkasındaki güçler’ de merkeze alındı. Yıllarca birlikte olunan ve ama Amerikancılıkları tescilli Fethullahçıların da ‘yerli ve milli’ olmadıkları kesinleşmişti artık!

Sonra, OHAL’le birlikte daha da yol alınıp sivriltilince ‘tek adam’ stratejisi, ‘yerli ve milli’ olanın sınırları da ha bire daraltıldı. AKP ve bastonları dışında ‘milli-yerli’ kalmadı. Konu ne olursa olsun, her itiraz eden “ülke üzerinde oyun oynayan dış güçlerin piyonu” olarak ‘yerli-milli’ hesabından düşülüyordu. İktidarın yaptığı her şey ‘yerli ve milli’, muhalefet eden her kimse gayri milliydi.

Şimdi öyle bir noktaya gelindi ki, bırakın muhalefet etmeyi, örneğin Tahtakale’de dövizle haşır neşir olanın, pazarda alışveriş yapanın “kriz var” tespiti bile, ‘yerli ve milli çıkarlara aykırı’ bulunuyor artık.

***

Evet, kapsama alanı çok genişledi ‘yerli-milli’ piyasanın. İlgili ilgisiz bütün kapılara uyan bir maymuncuk desek yeridir. Bakın, AKP’liliğiyle ünlü Nihat Doğan isimli “büyük düşünür” bile, hakkındaki ‘küçük kızları evinde alıkoymak’ iddiasına karşı kendisini nasıl savunmuş: “Milli bir adam istemezler, özellikle Türkiye’nin bölünmesi noktasında verilen yoğun bir saldırı devam eder ve gün geçtikte artarken, bizim de özellikle toplum refleksini dinamikleme noktasında çok önemli direniş hatlarından olduğumuzu herkes biliyor. Gerek 15 Temmuz’da, 17-25 Aralık’ta, demokrasinin ve milletin yanında durduğumuz için ve milleti de tetiklediğimiz için, mazlumların, fakirin, fukaranın, garibin, çoluğun çocuğun yanında durduğumuz için Nihat Doğan çok önemli bir simgedir. Nihat Doğan’ı yok ederlerse, diğer direniş hatlarını yok etmek kolaydır...”

Nihat Doğan’dır işte, gülüp geçilir demeyelim lütfen!

Bugün memleketin ahvali için ‘yerli-milli’ diye önümüze konulan birçok menünün tadı, Nihat Doğan’ın bu tiradından çok daha tercihe şayan değil ki. Ne kadar ‘yerli ve milli’ olduklarına dair yemin billah edenlerin, ekonomideki krizi ‘dış güçlerin komplosu’yla açıklamaları; “Onların doları varsa bizim de Allahımız var” savunuları; ortada salınıp duran büyük ‘enkaz’dan, yurdum insanının ‘yastık altındaki’yle çıkılabileceği çağrılarına karşın, ‘milli-yerli’ yap-işletçiliğin dövizle garantörlüğünde ısrar edilmesi; İdlip’te Rusya’nın, Menbiç’te ABD’nin yörüngesinde dolaşarak Suriye batağından çıkılabileceği beklentileri, vs... hangisi, Nihat Doğan’ın “yerli-milli direniş hattı” hikâyesinden daha inandırıcı sayılabilir ki?!  

***

İyisi mi, “herkesin ‘yerli ve milli’si kendisine” demek lazım. Yoksa, “dünya alem bizi kıskanıyor” diye örnek gösterilen üçüncü havalimanını emanet ettikleri (“milletin anasına” küfreden) müteahhit ile yıllardır o cehennemi kamplarda yaşadıklarına dayanamayıp isyan eden yarı-köle işçiler, hangi ‘yerli-milli’ parantezinde ortaklaştırılabilir ki?

Tam bir emek ve doğa katliamının üzerinde inşa edilen o ‘en enn büyük’ havalimanı, açılışına 45 gün kala işçilerinin isyanıyla bir başka ‘yerli-milli’ gerçekliğin konusu oluyordu aslında. Kargacık burgacık bir el yazısıyla kaleme alınmış ve aslında tarihselliğini şimdiden kazanmış o kağıt parçasına sıralanmış taleplerin* işaret ettiği bu farklı gerçekliktir işte. “Dünyanın kıskandığı şahaserlerin” içinde gizlenmeye çalışılan gerçeklik, can pazarında açlıkla, tahtakurularıyla başbaşa bırakılmış ibretlik bir ‘yerli-millilik’tir!

Bu ülkede yaşıyor olmanın bir başka ayrıcalığı da haşerelerle mücadele etmek olsa gerektir!

(*) https://www.evrensel.net/haber/361434/3-havalimani-iscileri-kotu-calisma-kosullarina-isyan-etti

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa