01 Ağustos 2018 23:15

Yeni Suriye'nin inşası Kamışlı'dan mı başlayacak?

Yeni Suriye'nin inşası Kamışlı'dan mı başlayacak?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Suriye’de 2011’in ilk aylarından beri devam eden kanlı vekalet savaşı büyük bir sürpriz olmazsa son iki dönemecine girmiş gibi görünüyor. Dera’nın Suriye ordusunun kontrolüne geçmesinin ardından geriye İdlip ve YPG ile Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) elindeki bölgeler kaldı. Geçtiğimiz haftalarda “İdlip’e operasyon, Kürtlere müzakere” yöntemlerinin öne çıktığını belirtmiştik ki kısa süre önce Şam ile Kürtler arasında görüşmelerin başladığı da duyuruldu.

Mevcut manzaraya göre, İdlip’in Kürtlerle müzakere sürecinden sonrasına bırakılacağını söylemek mümkün. İdlip’teki cihatçı yapıların başka ülkelere veya yerlere nakledilmeleri gibi birkaç ülkenin taraf olduğu anlaşmalar da yapılabilir. Bu bölgeye yönelik Suriye ordusu ve YPG/DSG gibi güçlerin ortak operasyonu da olası.

Peki Şam ile Kürtlerin görüşmeye başlamaları sürpriz mi? Kısa süre öncesine kadar çatışacak kadar karşı karşıya gelen iki taraf ne oldu da aynı masaya oturdu? Kürtler bağımsızlık mı istiyor? Suriye bölünecek mi? Türkiye’nin tavrı ve etkisi ne olur? Bunlar bugünlerde sıkça duyduğumuz sorulardan birkaçı. Birkaç soru da biz ekleyelim. Şam ile Kürtlerin müzakerelere başlamalarının Suriye’ye idari ve siyasi yansımaları ne olur? YPG ve polis gücü Asayiş’in durumu ne olacak? Kürtlerin kontrolündeki bölgelerin petrol ve tarımsal üretim dahil kaynaklar açısından zengin olduğu biliniyor. Bu kaynaklar nasıl bölüşülecek ve idare edilecek? En önemlisi de Suriye’nin kuzeyindeki ABD varlığı çekilecek mi? Kürtler ABD ile ilişkilerini gözden geçirip “Herkesle görüşen ancak bütün taraflara mesafeli” politik tavırlarına geri dönerler mi?

Mevcut duruma göre;

- Sahayı yakından izleyenler açısından Şam ve Kürtlerin müzakerelere başlamaları sürpriz değil. Suriye ordusu ile Kürt güçler geçtiğimiz yıllarda Haseke’de, Kamışlı çevresinde, Rakka-Deyr Ez Zor arasındaki bölgede çatıştı. Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarına Şam’dan birkaç kınama dışında açıklama yapılmaması da Şam’ın Kürtleri sattığı şeklinde yorumlandı Türkiye’de. Ancak bütün bu siyasi ve askeri çatışmaları Suriye’deki ABD varlığı, Kürtlerin ABD ile yakınlaşmasından rahatsız olan Şam’ın tepkisi ve tarafların birbirlerini savaş sonrası dönemde kurulacak masaya ‘Kendi elini güçlendirip karşı tarafı zayıflatmış olarak’ oturtma hamleleri çerçevesinde değerlendirmek gerek.

Yine Şam ile Kürtlerin 2011 başından itibaren yazılı olmayan ve şartlara göre kendiliğinden şekillenen bir uzlaşı esası ile hareket ettiklerini bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Buna göre, birbirlerine cephe açmadılar, Suriye ordusundan Kürtlere birçok kez silah yardımı yapıldı, iki taraf için de ortak tehdit radikaller. Yine Kürtlerin laiklik esasını öncelik olarak belirlemeleri ve 2011 başından itibaren aksayan yönleri olsa da ortaya model koyup uygulayan tek grup olması da müzakerelere uzanan süreci belirleyen unsurlar arasında.

- Türkiye başta olmak üzere bazı kesimlerce sıklıkla işlenen bir diğer tez de Kürtlerin bağımsızlık istediği iddiasına dayanıyor. Suriye’deki Kürtlerin bulundukları bölgelerde coğrafik, demografik ve siyasi açıdan bağımsızlığın mümkün olmadığı oldukça belirgin bir gerçek. Bu talebin söz konusu olmadığı Suriye Kürt cenahın öne çıkan isimleri tarafından da birçok kez dile getirildi. Şam için kırmızı çizgi olan toprak bütünlüğü ülkedeki sürece taraf olan Rusya ve İran gibi ülkeler tarafından da birçok kez vurgulandı.

- Peki bağımsızlık söz konusu değilse hangi model müzakere ediliyor? Bu sorunun henüz net bir yanıtı yok çünkü Kürt tarafının “Biz çerçevesi, içeriği, detayları bu şekilde olan şu modeli istiyoruz” şeklinde belirginleştirdiği bir talebi yok. Mevcut duruma bakılırsa, Kürtler de taleplerini müzakerelerin seyrine ve bu süreçte aldıkları uluslararası desteğe göre şekillendirecek.

Müzakerelerle birlikte sıklıkla gündeme gelen bir diğer kavram da özerklik ancak özerkliğe dair ortak bir tanım olmadığı gibi bu kavramı kullanan herkesin kendine göre tanımı var. Bu durumu kafa karışıklığından çok müzakerelerin seyrine göre içeriği doldurulacak bir kavram olarak değerlendirmek daha uygun olur.

Sonuçta taraflar görüşmeye başladı ancak müzakere edilecek onlarca başlık var. Mesela, bahsedilen özerklik petrol kaynakların bölüşümüne göre ekonomi esaslı mı olacak yoksa Kürt-Arap nüfus göz önüne alınarak demografik esaslı mı? Bu noktada en önemli soru şu; müzakereler olgunlaşmaya başladığında konuşulan model hâlâ ‘özerklik’ gibi kavramlarla mı ifade edilecek yoksa ortaya tarafların geliştirdiği yeni bir model mi çıkacak?

- Savaş tecrübesi ve uluslararası destek gibi yönleri ile YPG’nin ve yerel polis gücü olan Asayiş’in bekası ne olacak? Daha önce yapılan açıklamalara ve bugünlerde konuşulanlara göre YPG Suriye ordusuna entegre edilebilir. Asayiş de Suriye devletine bağlı yerel polis gücü olarak kalabilir.

- Peki Şam’ın modeli ne? Şam’da 4-5 yıldır konuşulan model OHAL nedeniyle askıya alınan anayasanın tekrar gözden geçirilmesine ve mahalli idarelerin güçlendirilmesine dayalı. Buna göre, merkezde yani Şam’da toplanan gücün yerel idarelere iadesi, yerel idarelerin güçlendirilmesi ve kendi ihtiyaçlarını ve belli ölçüde kararlarını alabilir hale getirilmesi öngörülüyor. Bu durumda temel kamu hizmetleri, maaş ve özlük hakları gibi sorumluluklar devlet tarafından üstleniliyor. Mevcut duruma göre, Kürtlerin bu modele pek de soğuk bakmadığı söylenebilir ancak müzakerelerle birlikte birçok detay da pazarlıklarla şekillenecek.

- Şam ile Kürtlerin müzakerelerinin sonuçları sadece Kürtlerle sınırlı kalmayacak ve bütün Suriye’de uygulanacak yeni bir yönetim sisteminin geliştirilmesini sağlayacak. Bu durumda her ne kadar Türkiye, Soçi dahil uluslararası süreçlere Kürtlerin katılımına engel olmaya çalışsa da Suriye’nin yeni yönetim modelinin şekillendiği dönemde Kürtlerin yadsınmayacak bir katkısı olacak.

- Önemli noktalardan biri de şu; Şam ile Kürtlerin müzakereleri Soçi ve Astana’da mı şekillenecek yoksa Cenevre rayına mı girecek? Türkiye, Soçi ve Astana’nın taraflarından biri. İki sürece de Kürtlerin katılımı Türkiye’nin blokajı nedeniyle mümkün olmuyor. Bu durumda Şam ile Kürtlerin görüşmelerinin sonuçlarının yanı sıra yeni anayasa hazırlanması, referanduma gidilmesi, başkanlık ve parlamento seçimleri gibi süreçler de etkileniyor.

Kısacası, İran’a yönelik yaptırımlar, Putin-Trump görüşmesi ile belirginleşen Rusya-ABD diplomatik kanallarının etkinleşmesi, Türkiye’nin Suriye konusunda Rusya ve İran ile giderek açılan makas gibi nedenlerle Soçi ve Astana’nın işlevini hızla yitirdiği ortada. Yine Şam ve Kürtlerin müzakere süreçleri bütün Suriye’yi ve Suriye’deki vekalet savaşına taraf olan ülkeleri doğrudan ilgilendiriyor. Bu durumda Şam ile Kürtlerin görüşmelerinin ve yeni anayasa hazırlanması sürecinin Soçi ve Astana ile birlikte Cenevre rayına girmesi mümkün. Hatta müzakerelerin seyrine ve Rusya başta olmak üzere taraf ülkelerin tutumlarına göre büyük ölçüde Cenevre sürecine taşınması büyük olasılık. Bu durumda Türkiye’nin Kürtlere yönelik Soçi ve Astana’daki kadar rahat hamle yapamayacağı söylenebilir.

Peki, ABD ve Rusya’nın yakınlaşması Suriye’deki yeni dönemi ve özellikle de Türkiye’nin Kürtlere, Şam’a ve İdlip’e yönelik tavrını nasıl etkiler? Bu konuya da önümüzdeki hafta devam edelim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa